KAPAK- Mehmed’i Fatih Yapan Fetih

KAPAK- Mehmed’i Fatih Yapan Fetih

Fetih, İslam’ı insanlara ulaştırmak için İslam’la insan arasındaki engelleri kaldırmak demektir. Savaş, toprak ele geçirmek ve köle edinmek için veya yıkım, ölüm, kan gibi sadece dünyevi egemenlik kurmak amacıyla yapılan bir eylemken; cihad ise insanlara İslam’ı ulaştırmak, yeryüzünden zulmü, fitneyi kaldırmak için yapılan her türlü faaliyettir. Bu sebeple kâfirler girdikleri beldeyi işgal ederler, Müslümanlar ise fethederler. Tarih buna şahittir, günümüzde yaşanan olaylar da bunun delilidir.

29 Mayıs 1453 tarihi sıradan bir olayın değil, yüzyıllar içerisinde büyüyüp kökleşen bir cihan devleti projesinin temelinin atıldığı ve bunu Avrupalıların da kabul ettiği bir tarihtir. Bu tarih, dünyaya, zulüm hâkimiyetinin de bir sonunun olduğunu, hakkın ve adaletin her zaman üstün olacağını gösteren bir tarihtir. İstanbul’un ele geçirilmesi, altı asırdan fazla hüküm süren bir devletin, güçlü padişahları, cesur şehzadeleri, şanlı askerleriyle üç kıtaya hakim olmuş bir hakikatin, Orta Çağı karanlığa batıran ve Yeniçağı açan bir inkılabıdır.

İstanbul, Doğu Roma İmparatorluğu’nun (Bizans’ın) başkenti olmasının yanı sıra, iki kıtayı ve iki denizi birbiriyle bağlayan stratejik konumu itibariyle de önemli bir merkezdir. Bundan dolayı tarihte pek çok devletin topraklarına katmak istediği bir kara parçasıdır. Bunun yanında İstanbul, İslam devletleri açısından farklı bir öneme sahiptir. Müslümanlar, Peygamber efendimizin “İstanbul elbette fetih olunacaktır. Onu fetheden komutan ne güzel bir komutan ve onun askeri ne güzel bir askerdir.” övgüsüne nail olabilmek için Hz. Osman dönemiyle başta Anadolu’nun iç kesimleri olmak üzere İstanbul’a doğru fetih hareketlerini genişletmişlerdir. Bu sebeple tarihe geçen İstanbul kuşatmalarının büyük çoğunluğu İslam devletleri tarafından yapılmıştır.

Tarihin gördüğü en büyük İslam devleti olan Osmanlı Devleti de bu ideale ulaşmak gayesiyle defalarca İstanbul’u kuşatmıştır. Osmanlı ordusu ilk defa 1359 yılında İstanbul surlarının önünde göründüğünde halk büyük bir paniğe kapılmıştır. İstanbul hem bundan hem de 1391, 1400 yıllarında I. Bayezid ve 1422 yılında II. Murad tarafından gerçekleştirilen Osmanlı kuşatmalarından kurtulmuştu. Ta ki Fatih Sultan Mehmed Han’ın kuşatmasına kadar.

Genç Mehmed, 1451 yılında babası İkinci Murad’ın vefatı üzerine ikinci kez Osmanlı tahtına oturduğunda 19 yaşındaydı. Genç padişah, daha ilk günlerde devleti ve ordusunu çok büyük hamleler yapacak bir kudrete ulaştırdı. 9 yaşında hafız, 12 yaşında padişah olan Sultan II. Mehmed, çocukluğundan beri kurduğu İstanbul’un ele geçirilmesiyle ilgili hayalini, yine Avrupalıların O’na çocuk dedikleri bir yaşta -21 yaşında- gerçekleştirmiştir. Ancak O, daha 12 yaşında iken, İstanbul’u fethedecek aklın ve iradenin kendisinde olduğunu, babasına 1444 Varna Savaşı öncesinde yazdığı mektupta şöyle göstermişti; “Padişah sensen gel ordunun başına geç, eğer ki padişahın ben olduğumu söylüyorsan sana emrediyorum, derhal buraya gel ve ordunun başına geç.” İşte, bu aklın ve inancın sonucunda yaptığı hazırlıklarla II. Mehmed İstanbul’u fethetme arzusunun doruğuna ulaşmıştı.

Tarihte eşine rastlanmamış büyüklükte olan, tek güllesi 550 kilogram civarında ve uzunluğu 8, çevresi de 2,5 metre olan ve bizzat kendisinin de çizim aşamasında yer aldığı Şâhî topları, yalnız İstanbul’un 15 metre yüksekliğindeki surlarını değil, Avrupa’nın zulüm ve işkence alanını çevreleyen derebeylerin surlarını da yıkarak, adaletin hakimiyetini sağlıyordu.

Genç padişah Mehmed, yaptırdığı 15 metre yüksekliğindeki hareketli kulelerle yalnız Bizans’ın üzerine değil, haksızlığın ve küfrün de üzerine yürüdü. Beşiktaş’tan Haliç’e kadar karadan yürüttüğü 72 parça gemi, Avrupalıların kalplerinin içerisinde büyük korkuların yerleşmesine neden oldu. Çünkü gemiyi karadan yürüten inancın, kendi sonlarını da getireceğini çok iyi biliyorlardı.

Dedesi Yıldırım Bayezid’in yaptırdığı Anadolu Hisarı’nın karşısına, 27 metre yüksekliğindeki 3 kulesi ile muazzam bir kale olan ve 4 ay gibi çok kısa bir süre içerisinde bitirilen Rumeli Hisarı’nı yaptırarak, zulüm abidesi Bizans’ın boğazını sıkıyordu.

Bu ve buna benzer yaptığı hazırlıklar karşısında yüzyıllardan beri 16 devletin toplamda 28 defa kuşatarak ele geçirmeye çalıştığı Konstantiniyye, Osmanlı ordusu karşısında yalnızca 53 gün dayanabildi.

29 Mayıs 1453’le beraber, artık Konstantiniyye, İslambol oldu. İstanbul fetihten sonra yıkımla değil, adaletle karşı karşıya kaldı. Fetih, İstanbul halkına hürriyet, huzur, can ve mal emniyeti ile zenginlik getirdi. Şu da bir gerçek ki, İstanbul fethedilmeden önce gönüller fethedilmişti. Bizanslıların, “Bizans sokaklarında kardinal külahı görmektense Osmanlı sarığı görmeyi tercih ederiz.” demesi bu

noktada manidardır. Çünkü Bizanslıların Selçuklu Devleti’ne karşı yardım istedikleri dindaşları Haçlılar, IV. Haçlı seferi sırasında İstanbul’a gelerek burayı yakıp yıkmışlardı. Bizans’ın dindaşı olan Hıristiyan haçlılar İstanbul’a bunu yaparlarken, Müslüman bir hükümdar, İstanbul’u dünyanın incisi yapıyordu.

Bu fetih dünya tarihini değiştirdi. Bu fetih, dünyada yeni bir çağın başlamasına, Avrupa’nın Rönesansla yeni bir döneme girmesine, derebeylerin zulüm kalelerinin ve şatolarının yıkılmasına vesile oldu. Bu fetih, Mehmed’i Fatih yaptı. Bu fetih, Mehmed’i, Peygamberimizin hadisinde yer alan ve övülen komutan yaptı; bu fetih, beylikten doğan devleti, dünyanın karşısında titrediği, bir iş yapacakları zaman izin almak zorunda kaldıkları imparatorluk yaptı. Bu fetih İstanbul’u hem İslam’ın hem de dünyanın başkenti yaptı.

İstanbul’u fetheden Fatih Sultan Mehmed doğruca Ayasofya’ya gitti. Kapıya gelince attan inip secdeye vardı. Mabedi temizletti, tasvirlerden kurtardı ve ilk Cuma namazını orada bütün gazilerin sevinç ve heyecanı içinde kıldırdı. Daha sonra Ayasofya’nın kıyamete kadar cami kalmasına dair bir vasiyet ve vakfiye bıraktı.

Fatih’e belki de bu fethin nasip olmasındaki en önemli kişisel özelliği olaylar karşısındaki azim, kararlılık ve yüce ideali idi. Bu inanç ve kararlılığının karşısında yer alan her türlü iç ve dış kuvveti de ortadan kaldıracak kudretin sahibi olduğunu da defalarca göstermişti. İstanbul’un kuşatılmasına karşı çıkan ve kendisinin 12 yaşında iken tahttan indirilmesine neden olan Osmanlı’nın kudretli sadrazamı ve köklü bir Türk ailesi olan Çandarlı sülalesine mensup Çandarlı Halil Paşa’yı fethin hemen üçüncü günü azletmesi, ardından da idam ettirmesi bunun önemli bir örneğidir. Fatih Sultan Mehmed hayatının her anında İslam’ı hakim kılmayı sağlayacak uygulamalar ve fetihler içinde bulunmuştur. Bu amacına en güzel örneklerden birisi de şudur; 1461’de Trabzon’un fethine gidilirken, Fatih’in geçit vermez dağları nice güçlüklere katlanarak aştığını gören Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan’ın annesi Sare Hatun: “Padişahım, bunca zahmete bir kale için değer mi?” deyince Fatih şöyle der: “Garazımız kale fethetmek değildir. Bu zahmet din yolundadır. Zira bizim elimizde İslam kılıcı vardır. Eğer bu zahmeti ihtiyar etmezsek bize gazi demek yalan olur.”

Bu fetihten çıkarmamız gereken büyük dersler vardır. En büyük ders, iman ve inancın karşısında hiçbir şeyin duramayacağıdır. Bunu “Ya İstanbul beni alır ya da ben İstanbul’u” diyerek belirtmiş, ardından gemileri karadan yürütmüştür. Diğer ders, zulmün hiçbir zaman ebedi olarak kalamayacağıdır. Ama en acı sonuçlarından birisi ise dün bizi isteyip, bizim yönetimimize hasret olan milletlerin, bugün ne yazık ki birçok alanda arkasında kalmamızdır.

Atalarımızın bizlere miras bıraktığı her türlü maddi ve manevi değerleri, elimizden gelenin en iyisini yaparak korumak dileğiyle, Fethin yıldönümü hepimize kutlu olsun.

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.