KAPAK- Malayani

Ebu Hüreyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Malayaniyi terk etmek, kişinin İslam’ının güzelliğindendir.” (Tirmizi) Bu, mümin gönüller için o kadar mühim ki Ebu Davud bu hadis-i şerifi İslam’ın medarı olan dört hadisten biri olarak zikretmiş ve “Kişinin dini için bu dört hadis kâfidir” demiştir.
Modern insanın her şeyi gibi malayani anlayışı da değişti. Sanayi devrimiyle birlikte insanlığa yeni bir dünya, yeni bir anlayış, teknolojik gelişim ve refah dolu günler vaad eden modernite; geçmişi eski, atıl, hantal ve gereksiz göstererek dikkatlerimizi hep yeniye, geleceğe, kolaya ve sözüm ona, “orijinale” çevirdi. Yaşanan ticari atılımlar ve teknolojik gelişmelerle lüks ve konforla tanıştırdı. Bu, insanları, “Daha çok çalış; daha çok kazan!” anlayışına sevk ederek gece-gündüz çalışmaya, şuursuzca tüketmeye, hırsla biriktirmeye sevk etti.
Bunun için internet siteleri, hediyeli alışverişler, özel günler tertiplendi. Bu etkinlikler, bulaşıcı bir hastalık halinde toplumu yediden yetmişe kuşattı. Yazılı ve görsel medya, bunun en önemli destekçisi oldu. Nitekim toplumu yalnızca bilgilendirmekle değil; doğruları manipüle ederek (çarptırarak) saçma sapan haber ve eğlencelerle insanları oyalamaya, renkli ve sesli reklamlarla teyakkuzda tutmayı başardı. Ta ki, insanın kendisini unutturacak, Rabbini ve yaratılış gayesini ihmal ettirecek kadar hayata hakim oldu. Tıpkı Mekke’de insanları Rasûlullah’ın tebliğ ve terbiyesinden uzak tutmak için Nadr bin Haris’in şarkı söyleyip raks eden genç ve güzel cariyeler getirerek insanları Kur’an’dan alıkoyması, İbnü Hatal’ın fıkra, taklit ve argo konuşmalarla Kureyşlileri başına toplayarak güldürüp kandırması gibi…
Kur’an-ı Kerim, insanın “kendisini unutacak kadar” oyun, eğlence, alışveriş ve dünyevi kazanç getiren çalışmalara dalıp sorumluluklarını ertelemesini, yani insanın nisyan halini “lehviyyat” olarak isimlendirir.
Lehviyyat/Malayani Ne Demek?
Malayani, Türk Dil Kurumu (TDK) sözlüğüne göre “boş ve yararsız, saçma” anlamına gelir. Kelimenin kökeni Arapça olup, Arapçadaki karşılığı “malayaʿni”dir
Mümin de zamanı da çok değerlidir. Halis bir niyetle her saniyesi ibadete dönüşür. Kur’an-ı Kerim’in Mü’minun suresi 3. ayeti: “Ve onlar ki, boş ve yararsız sözlerden ve işlerden sakınırlar.” şeklinde ifade edilir. Bu ayet, kamil müminlerin özelliklerinden biri olarak boş işlere yönelmemeyi vurgular. Fıkıh kitaplarında malayani; fuzûli “mubah” (yapılmasında dini açıdan herhangi bir sakınca bulunmayan) işlerden, yapılması hoş karşılanmayan “mekruh”lara, hatta “haram” sınırlarına kadar geniş bir yelpazede değerlendirilir.
İmam-ı Gazali, malayani işleri, zaman ve enerji kaybı olarak değerlendirir ve yoldan geçen birisine icap etmediği halde “nereden gelip nereye gittiğini sormanın” malayani sözlere girdiğini bildirir. Hatta lüzumlu bir konuda “gereğinden fazla konuşmanın”, kısa anlatmak mümkünken “lafı uzatmanın” da malayaniye dahil edildiğini ekler.
Kur’an-ı Kerim’de, dünya malına ve evlada aşırı ihtimam göstermek, ticaret ve alışverişe düşkünlük, ev ve kıyafette konfor ve lüks, “tûl-i emel” (ölümü hesaba katmadan dünya için uzun vadeli hedef) sayılarak lehviyyattan kabul edilmiştir. Bunların lehviyyattan sayılması, yaratılış maksadı olan kulluğun ve ibadetin önüne geçmesi; hesap ve haşr gününü unutturacak derecede dünyaya bağımlı kılmasından kaynaklanmaktadır. Nitekim Allah Teâlâ’nın nazargahı olan kalp, mal ve evlat sevgisiyle doldurulup dünyevi işlerle meşgul edildiği zaman, ibadet ve ihsan duygusundan uzaklaşır.
Peygamberlerin ve salih kimselerin özellikle dünyevi meta ve meşguliyetlerden uzaklaşarak, zarûri ihtiyaçlarını “bir ağacın altında dinlenecek kadar” süre ve miktarla, asgari şekilde temin etmeleri buradan kaynaklanmaktadır. Yalnızca ibadet için yaratıldığımız dünya hayatında, asıl vazifemizi unutturarak; eğlence ve gündelik işleri bundan daha önemli, sevimli ve heyecanlı hale getirdiği için men edilmiştir. Zira insan, Allah’ı unuttuğu zaman kendisini unutmuş, dünyalıklar arasında kaybolmuş olur. Kendisini kaybeden ise, her türlü günah ve harama kapı aralar.
En önemlisi de sayılı ömür sermayesi olan “günleri” tüketmeye başladı. Büyük sanat eserleri ve ciltler dolusu kitaplar yazan alimler ve üstatlar; yedi gün yirmi dört saatte çok değerli eserler ürettikleri halde bize günler, rutin işlerimizi yapmaya dahi yetmedi. Namazlar aceleyle ve son zamanlara bırakılarak kılındı. Sıla-i rahimlere zamanımız hiç kalmadı. Kur’an-ı Kerim’i hıfzetmek ve ilim öğrenmek ise adeta fantezi görüldü. En kıymetli sermayemiz olan zamanlar, ellerimizdeki küçücük makinelerle ve malayani işlerle ipotek edildi. Zararı faydasını geçti.
Hiç şüphesiz Müslümanlar için Müslümanlığın değer ölçüleri esastır. O halde olgun mü’min, Müslümanlığın ölçülerine göre yaşayan ve çevresini bunlara göre değerlendiren kişidir. Malayaninin terk edilmesi, Müslümanın sürekli uyanık olduğunu gösterir. Murakabe fikri ile yaşadığını belgeler. Peygamber Efendimiz’in (s.a.s): “Allah’ım! Fayda vermeyen ilimden, huşû duymayan kalpten, doymayan nefisten ve kabul olunmayan duadan sana sığınırım.” (Müslim, Zikir, 73.) sözleriyle dua etmiştir.
Ve ahirü da’vanâ enilhamdülillahi rabbil alemin.