KAPAK-M. Furkan Nalçacıoğlu – Nereye Gidiyoruz?
Toplum olarak nereye gittiğimiz sorusu aslında sadece bugünün değil, her çağın insanının zihnini meşgul eden büyük bir sorudur. Fakat içinde yaşadığımız dönem, değişimin hızının neredeyse nefes aldırmadığı, insanların değerler karşısında yorulduğu, gençlerin ise köklerinden kopmadan yön bulmakta zorlandığı bir dönem. Böyle zamanlarda bize düşen görev, toplumsal gidişatı büyük laflarla değil; sahada, gençlerin arasında, mahallede, okulda, sokakta yaşayıp gördüklerimizle konuşmaktır.
Bugün gençlerimizin gözlerinde iki şey bir arada: Umut ve yorgunluk. Umutları büyük çünkü kabiliyetleri, imkânları, vizyonları geniş. Fakat yorgunlukları da bir o kadar büyük; çünkü karşılarına çıkan sosyal baskılar, dijital dünyanın hızlı yıpratışı, kardeşlik bağlarını gevşeten bir yalnızlık dalgası ve gelecek kaygısı var. Toplumsal gidişatı konuşacaksak, önce gençlerimizin ruh hâline, beklentilerine ve omuzlarındaki yükün ağırlığına eğilmemiz gerekiyor.
Kardeşlik Bilinci: Toplumun Mayası
Bizim kültürümüzün, inancımızın ve tarihimizin en güçlü kavramı “kardeşliktir”. Kardeşlik sadece yan yana gelmek değil; varlığını bir başka insanın sorumluluğuyla anlamlandırmaktır. Bugün toplum olarak yaşadığımız kırılmaların çoğu, kardeşlik damarımızın zayıflamasından besleniyor. Birbirimizi dinlemeyi bırakıyoruz, farklı düşünceleri tehdit gibi görüyoruz, gençlerin enerjisini ortak bir hedefe çevirmek yerine onları ayrıştıran tartışmalar üretiyoruz.
Hâlbuki biliriz ki, kardeşliğin olmadığı yerde huzur, huzurun olmadığı yerde de toplum olma bilinci gelişmez. Kardeşlik, bir toplumun kalkınması için “güçlü bir duygu” değil; “olmazsa olmaz bir şarttır.”
İyiliği Emretmek, Kötülükten Men Etmek: Toplumsal Sorumluluğumuz
Bugün toplumdaki gidişatı durduran veya hızlandıran şey, bireylerin kendi kabuklarına çekilmesi oldu. Oysa iyiliği emretmek ve kötülükten men etmek, sadece bir dinî vecibe değil; sosyal hayatta bir toplumsal kontrol mekanizmasıdır. Bir yanlış gördüğümüzde sessiz kalmak, o yanlışı büyütür; bir iyilik gördüğümüzde destek olmak, iyiliği çoğaltır.
Gençler bana sık sık şu soruyu soruyor:
“Biz iyilik yapmak istiyoruz ama kimseye karışıyormuş gibi görünmek istemiyoruz, ne yapalım?”
Onlara şunu söylüyorum:
İyilik karışmak değildir; iyilik bir davettir. Kötülüğe karşı durmak kavga değildir; aksine, zararın önüne set çekmektir.
Sessiz iyilik, zararsız kötülüğe dönüşür. Toplumun bir arada kalması için herkesin elini taşın altına koyması şarttır.
Toplumsal Hidayet Yolları ve Döneceğimiz Adres
Hidayet çoğu zaman bireysel bir yolculuk gibi algılansa da toplumsal yönelişler de hidayetin önemli bir parçasıdır. Toplumun bir rota tutturması, yol yürürken yönünü kime esas aldığıyla ilgilidir.
Bizim döneceğimiz adres bellidir:
Hak, adalet, merhamet, vefa, kardeşlik ve sabır.
Bu değerler geçmişimizi büyütmüş, medeniyetimizi ayakta tutmuş ve toplumumuza özgün bir kimlik kazandırmıştır. Bugün toplum olarak savrulduğumuz noktalar varsa, bu değerlerden uzaklaştığımız için vardır. Gençlerimizin önüne konacak en güçlü pusula da yine bu değerlerdir.
Toplumu İçten Yiyip Bitiren Hastalıklar: Kin, Hased ve Rekabetin Karanlık Yüzü
Bugün sosyal hayatımızda en çok gözlemlediğimiz sorunlardan biri de insanların birbirini rakip gibi görmesi. Sosyal medyanın sürekli kıyaslama yapan atmosferi, başarıyı paylaşılmaz bir paye hâline getiriyor. Bu kıyaslama kültürü, zamanla hasedi, kıskançlığı, kin ve öfkeyi tetikliyor. Toplumlar dışarıdan yıkılmaz; içeriden çürür. Hased, bir toplumu çürüten en tehlikeli iç hastalıklardan biridir.
Müslümana yakışan tavır ise çok nettir:
Haset yerine takdir, kin yerine affedicilik, kıyas yerine şükür.
Çünkü başkasının başarısını kıskanan kişi aslında kendi yolunu tıkar. Kardeşlik bilincini canlı tutan toplumlar, bu duyguların karşısına merhamet, nezaket ve adanmışlıkla çıkar.
Gençlere Düşen, Bize Düşen
Gençler toplumun geleceği değil; bugünün aktif öznesidir. Onları pasif bir bekleme odasında tutamayız. Projelerimizde, kurumlarımızda, sokaktaki çalışmalarımızda gençleri merkeze almadan sağlıklı bir toplumsal gidişattan söz edemeyiz. Toplumun yeniden toparlanacağı yer, işte bu gençlerin temiz kalpleri, berrak niyetleri ve güçlü adalet duygusudur.
Bize düşen ise onlara güvenmek, yol açmak, doğru adresleri göstermek, örnek olmak ve kardeşliği bir slogan değil, bir hayat tarzı hâline getirmektir.
Gidişatımızı Değiştirmek Mümkün
Toplum olarak nereye gittiğimiz sorusunun cevabı aslında bizim elimizdedir. Gidişat kötüye gidiyorsa bu, kaderimiz değil; ihmalimizdir. Gidişat iyiye dönecekse bu da kendiliğinden olmayacak; çabamızla, kardeşliğimizle, iyiliğe çağıran sesimizle, nefret yerine muhabbeti tercih eden tavrımızla olacaktır.
Bizim toplumumuzun en büyük gücü, ne ekonomik imkânları ne de siyasi kapasitesidir. Bu toplumun en büyük gücü, yüzyıllardır hiç kurumayan kardeşlik damarındaki sıcaklıktır. Bu damar yeniden güçlü şekilde atarsa, gençler umutla yürür, büyükler güvenle bakar, toplum ise istikametine kavuşur.
Gidişatımızı sormaktan daha önemli olan, o gidişatı değiştirebileceğimize inanmaktır. Ve ben inanıyorum:
Bu millet, kardeşliği yeniden diri kıldığında yönünü de yeniden bulacaktır.