KAPAK -Korkuların Kaynağı: Bilinmezlik

Dağ gibi bir adam acile getirildi. Üstü başı kan içindeydi. Kanları temizlendikçe kesikler ortaya çıkmaya başlamıştı. Ön tarafında en az 10 farklı kesik tespit edilmişti. Sonra doktor bir iğne yapılmasını istedi. Bunu duyan adam hemen tepki verdi:
- Olmaz kesinlikle yaptırmam
- Altı üstü bir iğne ne olacak ki?
- Hayır, korkuyorum, yaptırmam.
- Her tarafın kesik içinde, basit bir iğneden mi korkuyorsun?
- Evet, korkuyorum.
Evet, ilginç gelse de gerçekten korkuyordu. Siz hiç basit bir şeyden korkmadınız mı? Daha doğrusu korkunuzla yüzleşip korktuğunuz şeyi tecrübe ettiğinizde korkunuzun çok anlamsız olduğunu fark etmediniz mi? Korktuğunuz şeyin bu kadar basit bir şey olmasına şaşırdınız. Belki de bu kadar basit bir şeyden niye korktum ki diye kendinize şaşırdınız. Şaşırmanıza gerek yok, çünkü insan maruz kalacağı şeyden korkmaz. İnsanın korktuğu bilinmezliktir. Neyle karşı karşıya olduğu hakkında bilgi sahibi değilse korkar.
Bir diğer ihtimal de maruz kaldığı şeyden sonra kendini nasıl bir hayatın beklediğini bilmiyorsa korkar. Bir yaralı inlerken genelde acısından dolayı değildir. Bundan sonra kolunu, bacağını kullanıp kullanamayacağını ya da eskisi gibi görüp göremeyeceğini bilemediği için inler. Bu sebepledir ki en büyük korkularımızla yüzleştiğimizde rahatlarız. Artık bilinmezlikten çıkmıştır ve korku duygumuz da yok olur. Peki neyi ne kadar bilebiliriz?
Her gün bir bilinmezlik içerisinde yaşıyoruz. Basit bir arı sokması ile hayatımı kaybedebilirim. Hiç görmediğim, tamamen bana ait olan damarlarımdaki küçücük bir pıhtı bir anda geleceğimi felç edebilir. Bunlar gibi sayısız örnek sıralayabiliriz. Her anımız bir bilinmezliktir aslında. Hatta ölümden sonrası en korkutucu bilinmezliktir.
Mesela Müslüman olmasaydım, ruh ve bedenin ayrı olduğuna iman etmeseydim öldükten sonra kesinlikle yakılmak isterdim. Düşünsenize, insanlar size öldü diyor ama siz ordasınız ve her şeyi hissedebiliyorsunuz. Sadece diğer insanlarla irtibatınız kesilmiş. Sizi alıyorlar toprağın içine koyup üstünüzü toprakla kapatıyorlar. Sonra böcekler, yılanlar son hücreniz çürüyüp de siz yok olana kadar hep sizinle beraber. Nasıl korkutucu değil mi? Daha da korkuncu bütün bu aşamada yaşayacaklarınızı bilemiyor olmanız. Çok şükür ki imanım bana öldükten sonraki hayat hakkında bilgi veriyor. Bu bilgi ile korkularım kayboluyor.
Hayat da böyle, her an sürprizlerle karşı karşıyayız. Kontrolümüz dışında birçok şey hayatımıza yön veriyor. Bu da geleceğimizi sürekli bir bilinmezlik içine sokuyor. Gelecek kaygısı dediğimiz korku da bu şekilde oluşuyor. İstediğimiz kadar uğraşalım, hayatımızı tam manası ile kontrolümüze alamayacağız. Hatta geleceğimiz hakkındaki bilgilerimiz tahminden öteye geçemeyecek. Böyle bir hayat da her an korku duygusuyla iç içe bir hayat demek.
Ölümden sonraki bilinmezlikten bizi kurtaran inancımız burada da devreye giriyor. Bizi yaratan ve bugünlere getirenin aslında dünyadaki her şeyin sahibi ve yöneticisi olduğunu bilmek bizi rahatlatıyor. Bu bilgi sayesinde dünyada kontrolsüz hiçbir şey olmadığı, her şeyin Allah tarafından kontrol edildiği bilgisi, bizi bilinmezlik durumundan çıkarıyor.
Bu bilgi de bizi tamamen bilinmezlik durumundan çıkarmıyor. Her şey elinde olan Allah tarafından biz nasıl görülüyoruz sorusu bizi korkutuyor. İyi ya da kötü bir kul olarak görülmemiz arasında dağlar kadar fark var. İşte din de tam bu noktada devreye giriyor. Nasıl biri olursak hangi sınıfta değerlendirilip muamele göreceğimiz konusunda bizi bilgilendiriyor.
Hiçbir şey bilmeyen kişi aslında çok da bilinmezlik yaşamaz. Bilinmezliği doğuran, bilgiye sahip olmaktır. Bununla beraber sahip olduğumuz bilgilerin kesin bilgiye bizi ulaştıramamasıdır. Mesela yazının başındaki kişi iğneyi hiç bilmediği için korkuyor değil. İğne vücuda açılan herhangi bir yaradan daha risklidir. En basit bir iğne, insanı 5 dakika içinde ölüme sürükleyebilir. Belki de o dağ gibi adam bu bilgiye sahip olduğu için basit kesiklerdense o iğneden korkmuştu. Korkmasının sebebi kendisini o iğnenin öldürecek olması değildi ama o iğnenin kendisine zarar verip vermeyeceğini de kesin bilmediği için korkuyordu.
Bunun gibi bizi bilinmezliklerden kurtaran Allah inancı aynı zamanda bize farklı bir bilinmezlik sunuyor. Allah korkusu dediğimiz olay da burada başlıyor. Dünyaları karşısına alan nice yiğit insanın küçük bir günahından dolayı gözyaşları dökmesi, korkuya kapılması da işte bu sebeptendir.