KAPAK- Kalplerimiz Ne Halde?

Kalpte olanlar Allah’a gizli değildir. (Hud, 5)
Ey kalplere hükmeden Allah’ım! Kalplerimizi sana taatte amade kıl. (Ahmed b. Hanbel, 2, 418)
Ey kalpleri çeviren Allah’ım! Benim kalbimi Sen’in dinin üzerine sabit kıl. (Tirmizi, Kader, 7)
Organlar içerisinde insan yaşamının vazgeçilmezi olarak en önemlisi kalptir. Bir nevi vücudun merkezi olarak da dile getirmek mümkün. Tüm sistemlerin eksiksiz çalışması için kalp düzenli ve sağlıklı şekilde görevini yerine getirmelidir. Ortalama ağırlığı 340 gr. kadardır. Beyin ölümü gerçekleşen biri makinalara bağlı bir şekilde yaşamaya devam ederken kalbi duran birine artık yaşıyor diyemeyiz. Vücuttaki tüm kanın temizlendiği ve en ücra yerdeki organa ulaştırıldığı yerdir kalp.
Fiziken bu tür özelliklere sahip olan kalbimizin dinimizdeki yeri nedir? Kalp, yaratılış itibariyle insanın en hassas ve en çok tesir altında kalan uzvudur. Kalp, insanın hayatına yön verir, karar alma mekanizmasının merkezidir. İnsanın karakter ve şahsiyetinin merkezidir. İnsanın bütün özelliklerini, hayatı boyunca yöneleceği istikametini, amellerini, nasıl bir insan olduğunu ve başkalarıyla ilişkilerini belirleyen merkez kalbimizdir.
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz şöyle buyurmaktadır: Ameller ancak niyetlere göredir. Herkes için ancak niyet ettiğinin karşılığı vardır. (Buhari) Hasan-ı Basri rahmetullahi aleyh: “Cennetliklerin cennette, cehennemliklerin cehennemde ebedi kalmaları niyetleri yüzündendir.” der.
Niyet, kalbî bir ameldir. Kalp ise bütün azalarımızın merkezi ve en üstünüdür. Çünkü o makarr-ı imandır. O bakımdan bir Müslüman, imanın ve niyetin merkezi olan kalbini her türlü süfliyattan, süfli düşüncelerden, süfli ahlaklardan, süfli niyetlerden, hülasa her türlü kötülüklerden temizlemelidir. (Zeki SOYAK, Fazilet Toplumu, s. 224)
Zira Müslim’de Ebu Hureyre radıyallahu anh’tan rivayet edilen bir Hadis-i Şerifte özetle: Kur’an’ı ezberleyen, Allah yolunda öldürülen, zengin olup sadaka ve zekât veren kişilerin ahiretteki durumları bizlere anlatılır. Bu kişilerin yaptıkları ameller çok büyük olmasına rağmen niyetlerinin olumsuz olması nedeniyle o üç grup insanın üzerlerine cehennem ateşi tutuşturulacak ilk insanlar olduğu belirtilir. Yaptığımız işin başında niyetimiz Allah rızası olmazsa o iş ya boşa gider, yorulduğumuz yanımıza kalır ya da bizlerin cehenneme girmesine neden olur. (Rabbim cümlemizi muhafaza buyursun. Amin)
Şunu unutmamalıyız ki niyeti hayır olanın akıbeti de hayır olur. Ama niyeti kötü olanın, akıbeti de kötü olur. Müslümanlar olarak niyet ve amellerimizin merkezi olan kalbimizi olumsuz niyet ve düşüncelerden, olumlu ve güzele yönlendirmemiz gerekiyor. Peki, bunu nasıl yapacağız?
Bu konuyla ilgili olarak zahiren akıl hastası ama gerçekte veli olan birisi Bayezid-i Bistami’ye şöyle der: “Günah hastalığının ilacı şudur ki; tevbe kökünü, istiğfar yaprağı ile karıştırıp, gönül havanına koyduktan sonra, tevhid tokmağı ile döveceksin. İnsaf eleğinden eledikten sonra, gözyaşı ile hamur edip, aşk ateşinde pişireceksin. Muhabbet balından birazcık karıştırıp, sabah akşam kanaat azığı ile azar azar yiyeceksin.”
Kalbimizi Rabbimizin istediği hale getirebilmenin diğer bir yolu da hayat kitabımız olan Kur’an-ı Kerim’den: sabah-akşam, yürürken, dururken, yatarken, uyanıkken, kısaca her daim Allah’ı hatırlamak, O’nun kudret ve sanat eserlerine ibret nazarıyla bakıp tefekkür etmektir.
Şairin ifadesiyle:
“Sür çıkar ağyarı dilden ta tecelli ede Hakk
Padişah konmaz saraya, hane mamur olmadan.
(Gönülden Allah’tan gayrisini çıkar ki Hak tecelli etsin.
Çünkü hane mamur olmadan padişah saraya girmez.)
Müminler olarak kalbimizi olumsuz davranışlardan olumluya yönlendirmek durumundayız.
Su-i zanndan Hüsn-i zanna,
Hasedden gıpta etmeye,
Şükürsüzlükten kanaate,
Zikirsizlikten Rabbimizi Zikre,
Dünyevileşmekten takvaya,
Ahlak-ı zemimeden Ahlak-ı hamideye,
İsyandan itaate,
Cimrilikten cömertliğe,
Ucub-kibirden mütevazılığa,
Acelecilikten teenniye,
Riyadan Allah rızasına
Yalandan doğruluğa, dürüstlüğe vb. davranışlara geçmek zorundayız.
Tüm bunları yaparken hayat kitabımız Kur’an-ı Kerim ve Sünnet-i Seniyyenin yol göstericiliğinden faydalanmalıyız. Çünkü “haydi ben kendimi düzelteyim” demekle bir yere kadar yol alabiliriz. Fakat Rabbimizin “Sadıklarla beraber olun.” emrine uyunca aldığımız yol daha ilerilere gidecektir. Bizi her zaman iyiliğe, güzelliğe, doğruluğa yönlendirecek arkadaşlarla, topluluklarla bir arada bulunmaya dikkat etmeliyiz. Rabbani bir âlimin dizinin dibine oturmalı, kendimizi her daim eğitmeliyiz.
Rabbimiz biz Müslümanları bütün kötü ahlaktan, kötülüklerden, cimrilikten, dünya, mal, makam, riyaset sevgisinden korusun. Bütün güzel ahlaklarla, Kur’an ahlakı ile peygamberimiz, efendimiz, rehberimiz, önderimiz, canımız Hz. Muhammed sallallahu aleyh ve sellem’in ahlakı ile ahlaklandırsın. Amin.