KAPAK -Kalem Suresi Işığında Müslümanlığımız, Ahlakımız

KAPAK -Kalem Suresi Işığında Müslümanlığımız, Ahlakımız

Değerli Kudüsümüzün saygıdeğer direniş abidesi Filistinli Kardeşlerimizin en kısa zamanda İsrailli zorbalara derslerini vermelerini ve bu uğurda Cenab-ı Allah’ın bizleri de vesile kılmasını dileyerek; en kalbi duygularla sizleri selamlayarak sözlerime başlamak isterim.

Bu yazımızda Kalem Suresi’ni inceleyerek ahlakımızın gözden geçirmek, Müslümanlığımızı temsil edebilmek konularını ele alcağız.

Kalem Suresinin 2. ayetinde geçen “Mecnun” kelimesiyle konumuza başlayalım. Neden kâfirler akıl sağlığı yerinde olduğunu bile bile Peygamber (SAV) efendimize deli yakıştırmasında bulunuyorlar? Sebep şu ki; insanlar genellikle yaşayış tarzlarına aykırı davranıldığı zaman, bilhassa haramları normal işledikleri zamanlarda kendilerini uyaranlara deli, akılsız yaftası yapıştırırlar. İşte değerli kardeşler kınayanın kınamasından korkmayıp Hakkı söyleyen kişiler surenin 4. ayetinde geçen üstün ahlak sahibi, çok değerli bir kimsedir.

Suremizin 8. ayetinde “Yalanlayanlara itaat etme, boyun eğme” diyor Rabbimiz. Burada şunu belirtelim ki yalanlayan kişi, uyarıcı, tebliğ edici kişinin seviyesinden (makam, mal vs. gibi) aşağıda ise çok fazla problem çıkmıyor, çünkü dünyevi değerler olarak itibar edilmiyor. Tıpkı sinek vızıltısı gibi. Lakin kişiyi, toplum nezdinde malı, makamı, itibarıyla büyük kabul gören birisi yalanlıyorsa uyarıcının işi çok zor.

9. ayette ise Rabbimiz “Taviz vermekten ve sen taviz verirsen onların da taviz vereceğinden” bahsederek yalanlayan, boyun eğdirmek isteyenlerin dünyevi olarak güçlü insanlar olduğu vurgulanıyor. İşte değerli kardeşler makamı mevkisi ne olursa olsun malı, evladı, mülkü ne olursa olsun bu kişilerin yalanları ne kadar toplum nazarında geçerli olursa olsun “Ey amca! Allah’a yemin ederim ki güneşi sağ elime, ayı da sol elime verseler yine de davamdan vazgeçmem” diyen Peygamberimiz (SAV) yolundan kesinlikle taviz vermemeliyiz.

Rabbimiz bizlere; boyun eğmememiz, itaat etmememiz gereken kişilerin özelliklerini de söylüyor. İşte bu özellikler bizlerin nasıl Müslüman olduğunun, ahlakımızın ne derece güzel olduğunun da habercisi.

MÜSLÜMAN’DA OLMAMASI GEREKEN ÖZELLİKLER

Suremizin 10-14 ayetleri arasına bir göz atalım. İlgili ayetlerde Müslüman kişide olmaması gereken, Müslüman’ın ahlakını, edebini, ağırlığını gideren haller şöyle sıralanıyor:

1- Çokça, yalan yanlış yemin eden;

2- Aşağılık, adi kimse olan;

3- Kötüleyip duran, daima kusur arayan, sürekli iğneleyici konuşan;

4- Sürekli söz getirip duran, laf taşıyan;

5- Hayır işlerine engel olan;

6- Saldırgan, haddi aşan günahkâr kimse olan;

7- Kaba saba, huysuz, sert olan;

8- Ne olduğu belirsiz, karaktersiz olan,

İşte bütün bunlara servet ve evlat bolluğu da eklendi mi vay o kişinin haline! Değerli kardeşler hepimizde ne yazık ki bu vasıfların kırıntısı dahi olsa var. Yemin; doğru da yanlış da konuşsak dilimizde sakız olmuş, sürekli hayatımıza etki eden kimseleri, şeyleri yerli yersiz eleştirir olmuşuz, gıybet ve laf taşıma ne yazık ki günlük yaşantımızın olmazsa olmazı olmuş.

Hele hayır işleri oldu mu nasıl kaçıyoruz, üstelik paralar nereye gidiyor, bunlara yardım edilir mi, benimle mi kazandı vs. hayra mani şeyler de yapıyoruz. Peki… Sakin, dingin bir yapımız mı var? Kesinlikle hayır. En basiti bir kornadan, bir selektörden dolayı insan öldürebiliyoruz, kabalık, huysuzluk, uyumsuzluk problemlerimiz var. Bir de kâfirlere, aşağılık adi kimselere, karaktersiz kimselere göstermemiz gereken sertliği, bilakis evimizde eşimize çocuğumuza dışarıda din kardeşlerimize gösteriyoruz.

Suremizde, 17. ayetten başlayıp 33. ayete kadar bahçe sahiplerinin hikâyesini anlatır Yüce Allah’ımız. Neydi o hikâye bir göz atalım. Dindar bir kimsenin vaktiyle çok güzel bir bahçesi vardı ve her hasat zamanında fakirleri çağırır ve zekâtını, sadakasını verirdi. Bu kişi vefat edince oğulları fakirlerin hakkını vermemek için erkenden bahçelerine gidip ekinlerini, meyvelerini hasat edeceklerdi. Lakin vardıklarında o güzelim bahçenin yerinde yeller esiyordu.

Bizim Müslümanlığımızın, ahlakımızın bir ölçüsü daha ortaya çıktı. Fakiri, fukarayı gözetmek. Eğer ki bizim evimiz, arabamız varsa, oturduğumuz evin kirasını verebiliyorsak, bir işte asgari ücret dahi olsa çalışıyorsak, Rabbimiz bizlere çoluk çocuk verdiyse ve ailemizin ihtiyaçlarını karşılayabiliyorsak ez cümle kimseye muhtaç olmadan hayatımızı idame ettiriyorsak unutmayalım ki bizler fakir değiliz. O halde hepimiz bütçemize göre zekâtımızı sadakamızı vermeliyiz. Bütçemiz ucu ucuna yetiyorsa güler yüzümüzü, tatlı dilimizi insanlardan esirgememeliyiz, sürekli sızlanıp şikayetlenmemeliyiz. Hele ki Rabbimizin kefil olduğu rızık hususundaki telaşımız, sakın iman telaşımızın önüne geçmesin.

İşte güzel ahlaklı, hoş Müslüman olmanın bazı kuralları bu suremizde sıralanmış. Bunlardan uzak durduğumuzda Rabbimiz nezdinde yüceliriz. Eğer ki bu istenmeyen hasletler bizi kuşatmış ve hayatımızda normal bir şekilde yer etmişse vay halimize.

Son olarak da 42. ve 43. ayetlerde Rabbimiz “Secdeye çağırılmak” tabirini kullanıyor. Secdeye çağırılmak acaba sadece namaz kılmak anlamında mıdır yoksa yukarıdaki hasletleri yapmayıp bütün ibadetlerimize dört elle sarılmamız mıdır, bir düşünelim. En başta namaz ibadeti olmak üzere bütün iyi ve güzel işler kabre girer girmez tekraren yapılmak istenecek lakin artık çok geç.

İşte değerli kardeşler, güzel insanlar. Hepimizde eksiklikler mevcut, hepimizde sıkıntılar var. Eksikliklerimiz, sıkıntılarımız yüzünden de ne yazık ki dünyada iktidar, söz sahibi değiliz, iki milyar Müslüman (2.000.000.000) dahi olsak da…

Rabbimiz bizleri hakkıyla kendisinden korkanlardan, günahlara dalmayanlardan eylesin ve dünya nizamını sağlamaya yönelik bizleri neferi kılsın AMİN.

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.