KAPAK- Kâinata Karşı Sorumluluklarımız

KAPAK- Kâinata Karşı Sorumluluklarımız

Kâinat, Cenâb-ı Hakk’ın yarattığı ve insanoğluna bahşettiği bir nimettir. O, eşi ve benzeri olmayan bu kâinatı, yaratılmışların en üstünü kıldığı insanoğluna emanet etmiştir. Cenâb-ı Hakk, onu imar ve ihya etme sorumluluğunu da yine insanoğluna yüklemiştir. Emanet ve sorumluluk bilincine sahip olması istenen insanoğlu, kâinata karşı hassas ve dengeli olmakla mükellef kılınmıştır.

Yüce Rabbimiz; “O, göklerde ve yerde ne varsa hepsini kendinden bir lütuf olarak emrinize vermiştir. Bütün bunlarda düşünenler için işaretler vardır.” (Casiye, 45/13) buyurarak kâinattaki her şeyi insanoğluna lütfettiğini, bütün bunlarda ibret ve işaretler olduğunu bildirmektedir. Bu yüzden insanoğlu kendi istifadesine sunulan bu düzenin kusursuz işleyişindeki nice hikmet ve ibretleri görmeli, Cenâb-ı Hakk’ın kendisine bahşettiği her bir nimetin kıymetini bilmeli ve bunlar için Rabbine şükretmelidir.

İnsanoğlu, hayat bulduğu bu âlemi ve içindekileri yaratan, yaşatan ve yönetenin, kâinatın tek sahibi ve hâkiminin yüce Allah olduğunu sürekli hatırda tutmalıdır. Bu hususu Rabbimiz Kur’ân-ı Kerim’de şöyle haber vermektedir: “Gökleri, yeri ve bu ikisi içinde yaydığı canlıları yaratması, Allah’ın varlığının delillerindendir.” (Şûrâ,42/29)

“Yedi kat göğü birbiriyle uyum içinde tabaka tabaka yaratan O’dur. Rahmân’ın yaratmasında hiçbir düzensizlik göremezsin. Haydi, çevir gözünü de bak, bir kusur, bir çatlaklık görebilecek misin? Sonra gözünü tekrar tekrar çevir de bak. Göz, aradığı kusuru bulamamanın ezikliği ve bitkinliği içinde sana geri dönecektir.” (Mülk, 67/3-4)

“Göğü O yükseltti, denge ve ölçüyü O koydu ki sakın dengeyi bozmayasınız.” (Rahman, 55/7-8)

Ayet-i kerimelerde görüldüğü üzere Cenâb-ı Hakk, kâinatı kusursuz bir şekilde yarattığını, onu hassas bir denge ve ölçüye göre dizayn ettiğini ve bu düzeni koruma görevini insanoğluna verdiğini bildirmektedir. İnsan, çevresindeki her şeyin, Rabbinin bir eseri olduğu bilinciyle kâinata karşı merhamet beslemeli, onu koruyup gözetmelidir. Rabbinin kusursuz bir şekilde kendisine emanet ettiği kâinatın eşsiz nizamını bozmamalıdır. Bütün söz, iş ve davranışlarında dengeli olmalıdır. Cenâb-ı Hakk’ın insanın istifadesine sunduğu nimetleri yersiz ve ölçüsüz kullanmaktan kaçınmalıdır. İsraf, sömürü ve açgözlülükten sakınmalı, yeryüzündeki kaynakları sorumsuzca tüketmekten uzak durmalıdır.

Sade ve dengeli bir yaşam mü’minin alametifarikasıdır. Allah Resulü (sav), ashabı ile sohbeti esnasında dünyadan bahsedildiğinde şöyle buyurmuştur:

“Siz işitmiyor musunuz? İşitmiyor musunuz? Sade yaşamak imandandır; sâde hayat sürmek imandandır.” (Ebû Dâvûd, Tereccül 2; İbni Mâce, Zühd 4)

Yüce dinimiz İslam, sade ve orta bir hayat sürülmesini istemektedir. Dinimiz, bu dünya hayatında yemeden içmeye, giyimden kuşama, sözden davranışa, sağlıktan zamana, bilgiden çevreye, çalışmadan enerji üretmeye kadar daha pek çok alanda lüks ve israfa dalmayı asla tasvip etmemiş, bu tür davranışları kınamıştır. Ancak ne hazindir ki bizler hayatımızın her noktasında israf ve savurganlıkla karşılaşmaktayız. Oysa Rabbimiz; “Onlar harcama yaptıkları zaman ne israf edip savururlar ne de (cimrilik edip) kısarlar; her ikisi arasında orta bir yol tutan (israftan kaçınan) kimselerdir.” (Furkân, 25/67) buyurmaktadır.

Günümüzde insanoğlu aşırı bir tüketim hırsı, tatmin olmayan istek ve arzuları, kâinata zarar veren nice çevre sorunlarıyla yaratılış gayesini unutmuş durumdadır. İhmal ve kusurlarından ötürü dünyayı yaşanmaz bir hâle dönüştürmekte ve kendi eliyle dünyanın dengesini bozmaktadır. Dünyanın emanetçisi değil sahibi gibi yaşamaktadır. Cenâb-ı Hakk, “İnsanların kendi elleriyle yapıp ettikleri (dengeyi bozmaları) yüzünden karada ve denizde düzen bozuldu; böylece Allah dönüş yapsınlar diye işlediklerinin bir kısmını (felaket ve musibet olarak) onlara tattırıyor.” (Rum, 30/41) ayetinde de bu gerçekliğe dikkatlerimizi çekmektedir.

İnsan, başta kendisini yaratan Rabbinin rızasını kazanmak, sonra da gelecek nesillere yaşanılabilir bir dünya bırakmak istiyorsa sorumluluklarının farkında olmalıdır. Cenâb-ı Hakk’ın kâinata koyduğu hassas dengeyi bozmamalı, sınırlarını aşmamalıdır. Emanetçisi olduğu bu âlemi hoyratça kullanmamalıdır. İnsan, Allah Resulünün (sav) ifadesiyle imandan bir parça olan temizliğe dikkat etmeli, temiz kullanmaya ve temiz bırakmaya özen göstermelidir.

Çağımızda, ihtiyaçlarına göre hareket etmekten ziyade arzularının esiri olan insanoğlu Cenâb-ı Hakkın kendisine bahşettiği her türlü nimeti israf ve savurganlıkla, sanki hiç doymayacakmışçasına tüketir oldu. Hâlbuki insanoğlu, Peygamber Efendimizin (sav) tüketim ahlâkını kendisine şiar edinmeli ve O’nun tasarruf anlayışını örnek almalıdır. Aşırı derecede kendini kaptırdığı tüketim çılgınlığına son vermeli ve bilinçli tüketici kimliğine bürünmelidir. Yüce Yaratanın değer verip kusursuzca kendisine emanet ettiği bu âlemdeki her bir varlığa yaratandan ötürü değer verip sorumluluklarının bilincinde olmalıdır.

Rabbimizin bizlere bahşettiği nimetleri tüketirken tükenmemek ümidiyle…

Kaynakça

İsraf Dengeyi ve Ölçüyü Kaybetmek, Hale Şahin, Elif Aydın, DİB Yayınları

Kürsüden Öğütler, “52 Konuda Vaaz Örnekleri” DİB Yayınları

Kur’ân-ı Kerim Meali, TDV Yayınları

Minberden Öğütler, DİB Yayınları, İki Cilt

Nurettin Soyak, Vahyin Nurundan İki Hayat, İlkadım Yayınları

Riyazüs Sâlihin, Erkam Yayınları

Zeki Soyak, Sohbetler 1 ve 2, İlkadım Yayınları

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.