KAPAK – Kâfirleri Dost Edinenler ve Allah’ın Sevdiği Kullar

“Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse bilsin ki Allah öyle bir topluluk getirecektir ki Allah onları sever, onlar da Allah’ı severler; müminlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı onurlu ve şiddetlidirler; Allah yolunda cihad ederler ve hiç kimsenin kınamasından korkmazlar. İşte bu Allah’ın dilediğine verdiği bir lütfudur. Allah’ın lütfu geniştir; O, her şeyi bilir.” (Maide: 54)
Maide suresi elli dördüncü ayet-i kerimesi önceki ve sonraki ayetlerle birlikte değerlendirildiğinde görülecektir ki Yüce Allah kâfirleri veli edinmeyi yasakladıktan ve onları veli edinme hususunda geri durmayıp ileri geçenlerin mürted olduklarını beyan ettikten sonra, mürtedlere muhtaç olmadığını, O’nun kendilerini sevdiği, kendilerinin de O’nu hakkı ikame etmek ve adaleti uygulamak gibi sevdiği şeyleri, diğer sevdikleri mal, meta ve çocuklara tercih eden samimi müminleri kabule mazhar kıldığını zikretmektedir. Devam eden ayetlerde ise müminlerin dostlarının Allah, O’nun Resulü ve namaz kılan, zekat veren müminler olduğunu bildirmektedir.
Bu ayet-i kerimeler Rasulullah (s.a.s) döneminde irtidad eden, Yemen’de Müdlicoğulları ve onların yalancı peygamberlik iddiasında bulunan başkanları Esved el-Ansî, Yemâme’de yalancı peygamberlik iddiasında bulunan Müseylime el-Kezzâb (yalancı Müseylime)’ın kavmi olan Hanîfe oğulları, Tulayha b. Huveylid komutasında Esed oğulları hakkında nazil olmuştur. Hz. Peygamber’in (s.a.s) vefatından sonra da dinden dönme hadiseleri olmuş, Hz. Ebu Bekir bunlarla savaşmıştır.
İrtidad edenler “Biz namaz kılarız fakat zekât vermeyiz. Allah’a yemin ederiz ki, mallarımız gasp olunmayacaktır” demişlerdi. Bu hususta Hz. Ebu Bekir ise şu cevabı verdi: “Allah’a yemin ederim ki hayır! Allah’ın birlikte zikrettiği şeyler arasında ben fark gözetmem. Şayet Allah ve Resulünün farz kıldıklarından bir deve yularını dahi bana vermeyecek olurlarsa, mutlaka ona karşılık onlarla savaşacağız.” Yüce Allah, Hz. Ebu Bekir ile birlikte bir topluluk gönderdi ve bu topluluk da Allah’ın peygamberi ne için savaştıysa aynı şekilde savaştı. O kadar ki, zekâtı vermeyen ve İslâm’dan irtidad eden bir takım kimselerin çoluk çocuklarını esir aldı, kimisini öldürdü. Zekâtı küçülmüşler olarak, güçlerini kaybetmiş, zelil olmuşlar olarak kabul edinceye kadar onlarla savaşlarını sürdürdü.
Ayet-i kerimeler Yüce Allah’ın mürted olanların yerine kendisinin dini ve şeriatının uygulanması için daha hayırlı olanları getirmeye kadir olduğunu beyan etmektir. Bunların dine bağlılıkları mürtedlerden daha sağlam, daha güçlü ve gittikleri yol itibariyle daha doğrudur. Nitekim Yüce Allah başka ayetlerde şöyle buyurmaktadır: “Eğer yüz çevirirseniz, sizin yerinize sizden başka bir kavmi getirir ve sonra onlar sizin gibi olmazlar.” (Muhammed, 47/38); “Ey insanlar! Eğer o dilerse sizi yok eder ve başkalarını getirir.” (Nisa, 4/133); “Eğer dilerse sizi yok eder ve (yerinize) yepyeni bir halk getirir (başka bir kavim yaratır). Bu da Allah’a göre zor bir iş değildir.” (İbrahim, 14/19-20)
Ey müminler! Sizden her kim hakkı bırakıp batıla döner ve gelecekte dinini terk edecek olursa, şunu bilsin ki, Allah onların yerine, Kur’ân-ı Kerîm’in altı sıfat ile nitelendirdiği bir başka kavim getirecektir:
1- Allah bunları sever. Yani itaatlerine karşılık en güzel şekilde mükâfat ve sevap verir, onların kadrini yüceltir, onlardan övgüyle söz eder, onlardan razı olur.
2- Müminlerin Allah’ı sevmeleri, O’nun emrine tabi olmak, yasaklarından kaçınmak, O’na itaat etmek, rızasını aramak, O’nun gazap ve cezasını gerektiren şeylerden uzak kalmak suretiyle olur. Kulun Rabbini sevmesi de ancak tadına varan birinin algılayabileceği bir nimettir. Yüce Allah’ın kullarından herhangi birine yönelik sevgisi, olağanüstü ve büyük bir olgudur. İnsanı bürüyen bol bir lütuf olduğu gibi, yüce Allah’ın kuluna doğru yolu göstermesi, kendini sevdirmesi ve hiçbir sevgide eşi ve benzeri bulunmayan bu güzel ve eşsiz lezzeti tattırması da olağanüstü ve büyük bir nimet, insanı bürüyen bol bir lütuftur.
Rabia el-Adeviye’nin şu beyitleri hâlâ o eşsiz sevginin gerçek tadını duygularımıza taşımaktadır!
Sen tatlı ol da, koca hayat acılarla dolsun.
Yeter ki sen hoşnut ol da, isterse tüm yaratıklar dargın olsun.
Seninle aramız iyi olduktan sonra âlemler bozuk olsa ne çıkar.
Senin sevgin olduktan sonra, gerisi boştur.
Çünkü toprağın üstünde olan her şey topraktır.
3-4: “Müminlere karşı alçakgönüllü, kâfirlere karşı da aziz, zorlu ve onurludurlar. Yani müminlere karşı atıfetli ve alçakgönüllüdürler, tevazu ile davranırlar. Kendilerine düşmanlık eden kâfirlere karşı ise sert ve zorludurlar. İbn Abbâs şöyle der: “Müminler müminlere babanın oğluna, gösterdiği şefkat gibi şefkat gösterirler. Kâfirlere karşı sertliklerinde ise avı üzerine giden bir aslan gibidirler.” Bu iki nitelik, Yüce Allah’ın şu buyruklarında dile getirdiği nitelikleri andırmaktadır: “Kâfirlere karşı çetin, kendi aralarında merhametlidirler.” (Feth, 48/29). Yine Yüce Allah’ın, iman izzeti hakkındaki şu buyruğu da bunu andırmaktadır: “İzzet, ancak Allah’ın resulünün ve müminlerindir.” (Münafikûn, 63/8)
5- Allah yolunda cihat ederler. Yani Allah’ın dinini ve kelimesini yükseltmek uğrunda savaşırlar. Allah yolu ise Yüce Allah’ın rızasına götüren hakkın, hayrın, faziletin ve tevhidin, İslâm vatanının, Müslümanların ve İslâm yurdunun savunulması yoludur. Allah’ın sistemini yeryüzüne yerleştirmek, insanlar üzerinde Allah’ın otoritesini duyurmak ve insanlar adına iyilik, doğruluk ve gelişme sağlamak için, O’nun şeriatını hayata egemen kılmak uğruna yapılan Allah yolunda cihad; onlar aracılığıyla yeryüzünde dilediğini gerçekleştirmek için, yüce Allah’ın seçtiği mümin topluluğun sıfatıdır.
6- Kınayanın kınamasından çekinmezler: Herhangi bir kimsenin kınamasından, itiraz ve tenkidinden korkmazlar. Çünkü onlar dinlerinde salâbetlidirler. Sapasağlamdırlar. Zira onlar hakkı yerleştirmek, batılı da ortadan kaldırmak için çalışırlar. Bu özellikleriyle de Yahudi ve Hıristiyanlardan korkan münafıkların tam zıddıdırlar.
Daha sonra Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “Bu Allah’ın bir lütfudur. Onu dilediğine verir.” Sözü geçen bu nitelikleri Allah dilediğine verir. Bunlar Allah’ın onları sevmesi, onların da Allah’ı sevmeleri; müminlere karşı alçakgönüllü, kâfirlere karşı aziz olmak; cihat etmek; kınanmaktan korkmamak vesairedir. Bütün bunlar Allah’ın lütfundandır ve Allah lütfunu dilediği kimselere verir, dilediği kimseleri bu lütfa muvaffak kılar. Allah vasidir yani lütufları pek çoktur. Alîm’dir, yani bu lütfa kimlerin ehil ve lâyık olduğunu çok iyi bilendir. O yüce Allah, lütfu geniş ve bol olandır; kimin bunları hak ettiğini ve kimin bundan mahrum edilmesi gerektiğini de çok iyi bilendir.