KAPAK- İstanbul Sözleşmesi Hakkında

KAPAK- İstanbul Sözleşmesi Hakkında

Sözleşmenin İçeriği ve Amacı ile Sözleşmeye Taraf Ülkeler ve Türkiye

İstanbul Sözleşmesi 2011 yılında Avrupa Birliği ülkeleri ile Türkiye’nin de taraf olduğu, birlikte imzalanan, uluslararası geçerliliği olan bir sözleşmedir. Bu sözleşme 1985 yılında taraf olduğumuz ve imzaladığımız Cedaw diye bilinen uluslararası bir sözleşmenin devamı niteliğindedir. Cedaw ile birlikte uluslararası hedefler konulmuş ve hedeflere ulaşmak için de çalışmalar başlatılmıştır. Bu hedefler açlıkla mücadele, kadın haklarının teminat altına alınması gibi göze ve kulağa hoş gelen hedeflerdir.

Bu hedeflere göre İstanbul sözleşmesinin görünürde ki amacı ve kapsamı kadına ve çocuğa karşı şiddetin önlenmesi, cinsel istismarların önlenmesi ve kadın haklarının teminat altına alınmasıdır. Bu amaç ön planda tutularak ve bu doğrultuda kamuoyu oluşturmak sureti ile ciddi sayılacak bir destek ile sessiz sedasız bazı çalışmalar başlatılmıştır.

Bu sözleşme imzalandıktan sonra iç yasa düzenlemelerinin de bu sözleşmeye uygun hale getirilmek zorunluluğu bulunmaktadır. Zira sözleşme gereği mecliste kurulan komisyonlar bu kapsamda takip yapmakta ve rapor hazırlamaktadırlar. Sözleşmeye uyulup uyulmadığı böylece denetlenmekte ve takip edilmektedir. Merak edilmesin, Türkiye sözleşmeye sadık kalmakta ve iç yasa düzenlemelerini sözleşmeye uygun hale getirmektedir. Hatta eğitim alanlarında da sözleşmenin amacına uygun olarak toplumsal cinsiyet eşitliği alanında da çalışmalar yapmaktadır.

Sözleşme Sonrası Ne Değişti?

Kadına, çocuğa karşı şiddet ve bunun önlenmesi elbette bizim de öncelikle taraf olmamız gereken bir husus. Hatta hiçbir ayrım yapmadan şiddete karşı olmak ve buna taraf olmak daha insanidir. Yine bu kapsamda cinsel istismarlara karşı olmak, buna taraf olmak da insanidir. Ancak bu sayılanların içeriği nasıl anlaşılacak, kadın hakları, istismar ve şiddet kelimelerinin altı nasıl doldurulacak?

Mesela erken evliliklerde nikâh olmasına rağmen yeni evlenen erkeği ve bu evlenmeye yardım eden tarafların anne ve babalarını hapse atacak mıyız, bir öğretmen öğrencisine tokat atınca ona ceza verecek miyiz, cinsel tercihleri hoş görüp Hollanda ve Belçika gibi aynı cinsiyetten evlilikler meşru sayılacak mı? Ya da evlilik birliği devam ediyor olduğu halde sadece kadının bir beyanı ile erkeğe evden 3 ay uzaklaştırma verecek miyiz? Bu sayılanların bir kısmı zaten uygulanmakta ve fiilen var. Bir kısmı da yolda, uygun zaman ve zemin beklenmektedir. Çünkü cinsel tercih ve özgürlükler artık Cedaw ve İstanbul sözleşmesi ile teminat altındadır.

Bu sözleşmelerin bizim toplumumuz bakımından en yıkıcı ve zarar verici alanları eğitim ve hukuk alanında görülmektedir. Eğitim konusunda toplumsal cinsiyet eşitliği altında çalışmalar yapılmakta ve devam edilmektedir. Ocak ve Şubat 2019’da tüm okullarda istenen öğretmenlere bu toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda bilgilendirme ve eğitim amacı ile seminer faaliyeti uygulandı. Bu eğitim, üniversite ve gönüllü kuruluşlarca yapılmakta ve takip edilmektedir. Yine bu kapsamda pilot uygulama okulları tespit edildi, eğitimler uygulandı.

Uygulamalar sonrası eşitlik sağlayalım derken cinsiyet gereği, fıtrat gereği olan duygular-hisler, güzellikler hep yok sayıldı. Kızlarımıza erkekler kadar güçlü olmayı öğrettiler. Sonra adliye koridorlarında kavga eden kız çocuklarının davası arttı, erkek gibi giyinmek, kendini adeta teşhir edercesine bir giyim tarzı özgürlük ve cesaret oldu. Ne de olsa eşitti. Erkeklerimize de kız gibi yumuşak olmayı, barbilerle oynamanın doğal olduğu öğretildi, kibarlıkta sınır tanınmadı ve bir Avrupa ülkesinin başbakanının resmi hanımı pardon eşi erkek oldu. İşte gelinen son ve örnek nokta bu.

Hukuk alanında ise kadına karşı şiddetin önlenmesi, cinsel istismarların önlenmesi amacı ile bir dizi düzenlemeler yapıldı. Aileyi koruma yasası İstanbul sözleşmesine uygun olarak düzenlendi. Bu yasa gereği sadece bayan tarafın beyanı ile erkek taraf evden 3 ay uzaklaştırma cezaları aldı. Bu tekrar edebilir, 3’er ay ara ile kadın beyan ettiği müddetçe devam eder ve her bir beyan ile erkek hem evden uzaklaştırma almış hem de ceza mahkemelerinde tehdit etmekten dolayı davalar açılması ile karşı karşıya kalınmıştır.

Bu tek taraflı beyanların elbette bir kısmı haklı nedenle yapılmıştır. Ama takdir edersiniz ki bunların bir kısmı da iyi niyetten uzak yapılmakta ve birçok ailevi ve toplumsal sorunlar meydana gelmektedir. Kadını koruyalım derken, şiddeti önleyelim derken hukukun ana prensipleri çiğnenmektedir. Ana kaide beratı zimmet asıldır, iddia eden iddiasını ispat ile zorunludur. Bu ana iki kural hiçe sayılmakta, tek beyan yeterli kabul edilmektedir. Daha kötüsü cinsel suçlarda da benzer uygulamalar ve Yargıtay içtihatları bulunmaktadır. Cinsel suç ve ceza uygulamalarında yine çok ciddi hak kayıpları mağduriyetler yaşanmaktadır.

Neden Sözleşmeden Çıkmamız Lazım?

Bu konu birçok yazar-çizer tarafından kaleme alınmış ve ciddi eleştiriler yapılmıştır. Bu kapsamda, bilhassa eğitim ve hukuk alanında kapsamlı araştırma yapılmalıdır. Bu araştırmalar ve tespitler bize yol gösterecek ve bir tercih ile karşı karşıya kalacağız. Bu tercih hak ve hakikatten yana olacak ve olmalıdır.

Aslında olan şudur: Toplum olarak hep uçlarda olmaya ve bunu tercih etmeye başladık. Kadına çocuğa karşı şiddet, cinsel istismar ne kadar yanlış bir suç ise kadın hakkı ihlali ne kadar hatalı ise bunları düzeltmek için yapılanlar ve takip edilen yol da bir o kadar yanlış oldu. Bir Müslüman, sayılan hususlarda elbette taraftır. Şiddet ve istismarlar olmasın tarafında olmalı ve bunu önlemek için devlet olarak, millet olarak çalışmalıdır. Buraya kadar kimsenin itirazı olmasa gerektir.

Ama bu hak tesisini sağlarken başka haklar feda edilmemelidir. Adalet çizgisinden sapılmamalıdır. Yaratılış ve fıtrata karşı gelmeden hak tesis edilmeli ve adalet mutlaka ayakta tutulmalıdır. Şimdi olan ise başka bir uçta konum almaktan ibarettir. Konum aldığımız uç küresel güçlerin hedefi olan ve Batı’nın bize İstanbul sözleşmesi ile uygulattığı batıl yoldur. Haktan uzak, adalete sığmayan, insani olmayan bir noktadır. Tam burada tarihi bir görev ve misyon üstlenip uçurumun kenarına gelinen şu noktadan dönmeyi sağlamak gerekmektedir.

Ben ne Cedaw’a ne de İstanbul sözleşmesine taraf değilim. Ben bunları istemiyorum. Ben haktan ve adaletten yanayım. Hak ve Adalet ise Batılıların bize dayattıklarında değil, Rabbimin buyurduklarındadır. Taraf olacak isek yol bellidir. Ben haramdan yana değilim, Ben helallerden yanayım ve Allah’ın buyruğuna itaat ettim, hadi Türkiye buyurun…

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.