KAPAK-İslam Merhamet Dinidir

KAPAK-İslam Merhamet Dinidir

Merhamet duygusunun kaynağı Allah Teâlâ ve imandır. Merhamet, İslam ahlakının bir gereğidir ve güzel ahlakın en büyüklerindendir.

İslam merhamet dinidir ve merhameti emreder. Müslüman merhametli kişidir, merhametli olur. Müslüman, kalbi merhametle taşan kimsedir. Merhamet etmeyen kimsede hayır yoktur ve merhameti olmayan kişilerden erdemli davranışlar beklenemez. Yeryüzünde merhamet, şefkat ve acıma duygusu yaygınlaşırsa gökten rahmet damlaları sağanak şeklinde iner. Allah’a ve ahiret gününe iman etmenin en mühim semeresi merhamettir. İnsandaki merhamet duygusu Allah Teâlâ’nın rahmet ve merhametinin bir tecellisi ve bir yansımasıdır.

En çok Allah Teâlâ merhamet sahibidir. Allah, Rahman ve Rahimdir. O, merhamet edenlerin en merhametlisidir ve merhamet edenlerin en hayırlısıdır. O’nun rahmeti her şeyi kuşatmıştır ve O’nun rahmetinden asla ümit kesilmez. O, rahmet ve merhameti kendisine hak bir görev olarak yazmıştır. Allah’ın rahmeti, gazabını geçmiştir, Allah’ın rahmeti azabından daha çoktur. Dolayısıyla hiçbir günah Allah’ın rahmetinden büyük değildir.

Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz, Allah’ın rahmet ve merhametini bize şu şekilde anlatıyor: “Allah’ın yüz rahmeti vardır. Bu yüz rahmetten sadece birisini yeryüzüne indirmiştir ki cinler, insanlar, hayvanlar, zararlı sürüngenler aralarında ondan dolayı birbirine şefkat gösterip merhamet ederler. Yabani hayvanlar onunla yavrularına şefkat gösterirler. Geride kalan doksan dokuz rahmetini ise kıyamet gününe tehir etmiştir ki ahirette mü’min kullarına onunla muamele edecektir.” (Buhari, Edeb: 1)

Bir gün Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem, esirlerin arasında çocuğundan ayrılan bir kadın gördü. Kadın, çocuğuna olan hasretinden dolayı rast geldiği çocuğu kucağına alıyor, bağrına basıyor ve emziriyordu. Hazreti Peygamber, ashabı kirama: “Hiç bu kadın, çocuğunu ateşe atar mı?”dedi. Ashabı kiram: “Asla, bu kadın çocuğunu ateşe atmaz!” cevabını verdiler. Bunun üzerine Hazreti Peygamber: “O halde biliniz ki, Allah’ın kullarına olan merhameti, bu kadının çocuğuna olan merhametinden çok daha fazladır.” buyurdu.

Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem, bir merhamet güneşidir. Allah, O’nu bütün âlemlere rahmet ve merhamet Peygamberi olarak göndermiştir. İşte Allah Resulünün merhametinin büyüklüğünün örneklerinden biri: Uhud savaşında, mübarek dişleri kırılıp yüzü yaralanınca çevresindekiler, düşmanı olan Mekkeli müşriklere beddua etmesini istediler. Hazreti Peygamber ise şöyle buyurdu:

“Ben lanet edici ve bela okuyucusu olarak gönderilmedim. Ben davet edici ve rahmet olarak gönderildim. Rahmet Peygamberiyim. Allah’ım! Kavmime hidayet ver, çünkü onlar bilmiyorlar.” (Müslim, Birr: 87)

Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz, Mekke’nin fethinde, kendisine hakaret ve eziyet eden, düşmanlık yapan, Müslümanları öldüren ve kendisini Mekke’den çıkaran Mekkeli müşriklere karşı şöyle diyordu: “Ey Mekkeliler! Size nasıl bir muamele yapmamı bekliyorsunuz?” Mekkeliler suçlarını gayet iyi biliyorlardı. Mahcup bir şekilde boyunlarını bükerek dediler ki: “Sen, hayırlı ve kerim bir kardeşsin. Senden hayır ve güzellikten başka bir şey beklemiyoruz!” Bunun üzerine Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem, merhametinin büyüklüğünü göstererek şöyle diyordu: “Haydi! Bugün sizi kınamak yok. Sizi ayıplamak yok. Size ceza vermek yok. Yusuf’un kardeşlerine dediği gibi diyorum. Allah sizi affetsin. Şüphesiz O, merhametlilerin en merhametlisidir. Haydi! Gidiniz, artık serbestsiniz, hepinizi bağışladım.” Rasulullah, imkân varken ceza vermedi ve genel af ilan edip onların kalplerini fethetti.

Tebliğin ilk yıllarıydı. Mekke mü’minlere zindan ediliyordu. Hazreti Peygamber, İslam’ı tebliğ etmek ve anlatmak için Taif’e gitti. Taifliler kutlu misafirlerine karşı insanlık kurallarını çiğnediler. İman etmediler. Saygısızlık yaptılar. Dinlemediler. Hakaret ettiler. Ama bununla da yetinmediler. Ayak takımından olan çocukları ve gençleri yolun iki tarafına dizip Allah’ın Resulünü taşa tuttular ve taşlattılar.

Uhud savaşında çok sevdiği amcası Hazreti Hamza’yı şehit eden Vahşi’yi, onu şehit ettiren ve sonra ciğerlerini çıkarıp parçalayan daha sonra da Müslüman olan Hind’i, çok sevdiği biricik eşi Hazreti Ayşe validemize iftira atanları dahi merhametinden dolayı affetmiş, kin ve kan davası gütmemiştir.

Taif’te hakaret gördüğü ve taşlandığı halde lanet etmeyen, Uhud’da yüzü yaralandığı, dişi kırıldığı, Hazreti Hamza’nın, ilk Kur’an öğretmeni Mus’ab b. Umeyr’in ve yetmiş sahabinin şehid düşmesine beddua etmeyen, bela okumayan rahmet Peygamberi, yüzüne ateşle damga vurulmuş bir eşeği görünce dayanamamış: “Bu hayvanı ateşle dağlayana Allah lanet etsin!” şeklinde lanet etmiştir.

Hazreti Peygamber bir defasında bir yerde konakladı. Bunun üzerine bir kuş, Allah’ın Resulünün mübarek başı etrafında uçarak kanat çırpmaya başladı. Sanki yumurtasını alarak kendisine zulmetmiş birisini şikâyet eder gibi O’na sığınıp yardım istiyordu. Bunun üzerine Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Hanginiz yumurtası sebebiyle (almak suretiyle) bu kuşa acı verdi?” İçlerinden birisi: “Ya Rasulullah! Ben onun yumurtasını aldım.” dedi. Allah’ın Resulü şöyle buyurdu: “Ona merhamet ederek yumurtasını yerine koy.” (Buhari, El-Edebül Müfred)

Ebu Hureyre şöyle dedi: “Allah’ın Resulü, Hazreti Ali’nin oğlu ve torunu Hazreti Hasan’ı öptü. Yanında da Temim kabilesinden Akra b. Habis oturuyordu. Akra dedi ki: “Benim on tane çocuğum var, onlardan hiçbirini bugüne kadar öpmedim!” Bunun üzerin Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Merhamet etmeyene merhamet olunmaz.” (Buhari, Edeb: 18)

Hazreti Ayşe validemiz şöyle anlatmıştır: “Bedevilerden birkaç kişi Allah’ın Resulüne geldiler. İçlerinden birisi Hazreti Peygambere: “Ey Allah’ın Resulü! Siz çocukları öper, sever misiniz? Allah’a yemin olsun ki, biz çocukları öpmeyiz” dedi. Bunun üzerine Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Aziz ve yüce olan Allah senin kalbinden merhameti ve şefkati çıkarıp almışsa sana ben ne yapabilirim ki?” (El-Edebül Müfred)

Hazreti Ömer, Akra b. Habis’i vali tayin etmek istedi. Fakat onu, çocukları sevip öpmediğinden bahsederken duydu ve onu vali tayin etmekten vazgeçip: “Senin nefsin çocuklarına bile acımıyorsa insanlara karşı nasıl merhamet edersin? Vallahi seni vali tayin etmem.” dedi ve tayin emrini gösteren evrakı yırtıp attı.

Enes b. Malik şöyle anlatıyor: “Bir kadın Hazreti Ayşe validemize geldi. Hazreti Ayşe ona üç hurma verdi. Kadın çocuklarına birer hurma verdi ve kendisine de bir hurma ayırdı. Çocukları hurmaları yiyip annelerine baktılar. Kadın kendisi için ayırdığı hurmayı da bölerek her birine yarım hurma verdi. Sonra Hazreti Ayşe validemiz bu olayı Allah’ın Resulüne anlattı. Hazreti Peygamber bunun üzerine şöyle buyurdu: “Bunda seni şaşırtan şey nedir ey Ayşe? O kadının, iki çocuğuna acımasından dolayı Allah, o kadına rahmet etmiştir.” (El-Edebül Müfred, s:51)

İslam büyüklerinden Hatemül Esam adında ilim, irfan ve takvasıyla meşhur bir zat vardı. Uzak-yakın çevresinden herkes dini müşküllerini, problemlerini halletmek için ona koşardı. Dolayısıyla onun evi dini sorular sormaya gelenlerle dolup taşardı. O günlerde edebinden, hayâsından hiçbir yabancı erkeğin karşısına çıkmamış, çok utangaç ve hayâ sahibi bir genç kadın da problemini çözmek için hocayı takip etmekteydi. Hocanın evinin tenha bulunduğu bir zamanda gidip sorusunu sordu.

Ama sorusunu sorarken farkında olmadan, iradesi dışında, istemeyerek birden bire kendisinden bir yellenme meydana geldi. Kadın, bu beklenmedik halin duyulduğundan utanıp kızarır ve adeta girip kaybolacak bir delik ararken İslam’ın merhameti çehresinde bir güneş gibi parlayan büyük ruhlu mürşit onu hemen merhamet ve şefkat kanatları altına aldı. Genç kadını, feraseti ve basireti ile şöyle diyerek ferahlatıp rahatlattı: “Kızım! Benim kulağım sağırdır, işitemiyorum, sizin sorunuzu duymadım. Şöyle biraz daha yaklaş da kulağıma bağırarak konuş!”

Bunun üzerine kadıncağız birden bire dünyalar üstünden kalkmış gibi rahatlayıp kendine geldi. Bağırarak sorusunu tekrarladı. Büyük ruhlu mürşit de onun rahatlaması ile rahatladı ve ona biraz daha cesaret vermek için: “Tamam kızım. İşte şimdi sorunuzu duydum ve anladım.” dedi.

Kadın, sorusunu sordu, cevabını aldı, sevindi ve oradan gönül huzuruyla ayrıldı. Hatemül Esam, o güne kadar gerçekten sağır olmadığı halde bu andan itibaren kendini tamamen sağırlığa vermiş ve bu halini etrafına bildirmiştir. Artık kendisi ile konuşurken mutlaka sağırla konuşur gibi yüksek sesle bağırarak konuşmak gerekiyordu. Gönül doktoru büyük hoca bu hadiseden sonra 14 sene daha yaşadığı halde bu halini devam ettirdi. Ta ki kadın duyup da sonradan mahcup olmasın, utanmasın diye. (Sohbetler Hatıralar, Ahmet COŞKUN, s: 290)

İşte İslam terbiyesinin özelliği ve güzelliği. İşte İslam merhameti. “Allah’ım! Senin katından öyle bir rahmet istiyoruz ki, o rahmet vasıtasıyla kalbimizi doğru yola ilet” (Tirmizi, Daavat:31) Amin.

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.