KAPAK – İrşad Olunmayan İrşad Edemez

Yüce Rabbimiz bizleri kendisine kulluk etmemiz için yaratmıştır. Kulluk, Rabbimizin rızasını elde etmek amacıyla Kur’an ve sünnete uygun yapılan her şeydir.
Yüce Rabbimiz bizlere kulluğumuzu yerine getirmemiz için değişik sorumluluklar vermiştir. Bu sorumluluklardan birisi de yeryüzünde hakkın hâkim kılınması için mücadele etmemizin gerekliliğidir. “Fitne ortadan kalkıncaya ve din tamamen Allah’ın oluncaya kadar onlarla savaşın (mücadele edin)! (İnkara) Son verirlerse şüphesiz ki Allah onların yaptıklarını çok iyi görür.” (Enfal, 39)
Her zamanın kendine uygun mücadele yöntemleri vardır. Mücadele ederken zamanın gerektirdiği bütün yol ve yöntemleri kullanmak gerekir. Ama bütün bu çalışmaları yaparken bizim için fener görevi yapan ayet ve hadislerden yola çıkmamız gereklidir.
İlk insanla birlikte Allah (c.c.) insanlara hak yolu göstermeleri ve uyarmaları için yine kendi içlerinden elçiler görevlendirmiştir. Bu kutlu elçiler Allah’tan aldıkları emir ve yasakları eksiksiz bir şekilde anlatıp bizzat yaşayarak da örnek olmuşlardır.
Peygamberler ve onların yolunu devam ettiren alim ve arifler de hem inananlara hem de inanmayanlara irşâd çalışmaları yapmışlardır. Bunu hem Allah (c.c.) hem de Peygamberimiz (s.a.s) bizlere emretmiştir. “Siz, insanların iyiliği için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz; iyiliği emreder, kötülükten men eder ve Allah’a inanırsınız. Ehl-i kitap da inansaydı, elbette bu, kendileri için çok daha iyi olurdu. (Gerçi) İman edenler var; (fakat) çoğu yoldan çıkmış insanlardır.” (Âl-i İmran, 110)
Sözlükte “doğru yolu bulup kararlılıkla benimsemek” anlamındaki rüşd kökünden masdar olan irşâd, “doğru, hak yolu göstermek, uyarmak” demektir. Tebliğ, genel anlamıyla Allah’ın bir emrini veya yasağını bir kimseye ulaştırmaktır. İrşad ise, Allah’ın emrini sadece tebliğ etmekle yetinmeyip, ona o emre itaat etmesi için gereken yönlendirmeyi yapmaktır.
Peygamberimiz irşad görevini yaparken bir yandan müşriklere davet çalışmaları yapmış bir yandan da kendisine tabi olanları yetiştirmek için büyük bir uğraş içinde olmuştur.
“Ey bürünüp sarınan (Resûlüm)! Kalk ve (insanları) uyar.” (Müddessir, 1-2) ayetleri indikten sonra Peygamberimiz (s.a.s.) durmadan Allah’ın mesajlarını insanlara ulaştırmak için çalışmıştır. Bulduğu her fırsatı değerlendirmiştir. İnananları da yetiştirmek için Erkam b. Ebil Erkam’ın (r.a.) evini bir okul gibi kullanmıştır.
“Biz de Musa ve kardeşine: ‘Kavminiz için Mısır’da evler hazırlayın ve evlerinizi namaz kılınacak yerler yapın, namazlarınızı da dosdoğru kılın. (Ey Musa!) Müminleri müjdele!’ diye vahyettik. (Yunus, 87) ayetini adeta Erkam’ın (r.a.) evinde tatbik etmiştir. Peygamberimiz irşad çalışmalarını yaparken hem örnek olmuş hem de tüm çağlar için örnek bir nesil yetiştirmiştir.
İrşad çalışmalarında dikkat etmemiz gereken konu önce kendimizi ve ailemizi irşad etmektir. Kendisini ve ailesini irşad edemeyenler dışarıya pek etkili olamamışlardır. İslami çalışma yapan insanların önce kendi cemaatlerinde ve ailelerinde sonra da diğer insanlara karşı irşad çalışmaları yapmaları gereklidir.
İrşad çalışmaları için yetenekli, konuşma kabiliyeti olan, insanlarla iyi iletişim kuran ve yaptığı işi önemseyip ihlasla yapan emin insanları görevlendirmeliyiz. Rasulullah’ın (s.a.v.) bu konuda çok dikkatli olduğunu görüyoruz. Medine’ye gönderdiği genç sahabi efendimiz Musab b. Umeyr’de bu özellikleri görüyoruz. Yalnız bu konuda bir şey dikkatimizden kaçıyor. Medine’de irşad çalışmalarının başarılı olmasında en az Musab (r.a.) kadar Esad b. Zürare hazretlerinin tecrübesi de etkili olmuştur. Biz de irşad çalışmalarımızda yaşlı, gün görmüş kardeşlerimizin tecrübeleri ile genç kardeşlerimizin enerjilerini bir araya getirerek büyük çalışmalar yapmalıyız. Buna her zamankinden daha çok ihtiyacımız vardır.
Bilmeden ve yaşanmadan irşad çalışmalarının başarılı olması mümkün değildir. Bundan dolayı Rasulullah (s.a.v.) önce öncü bir kuşak yetiştirmiş, sonra da onlarla davet çalışmalarını derinleştirmiştir. Medine’ye hicret ettirdikten sonra da buna dikkat etmiştir. Yaptığı mescidin yanına hemen irşad çalışmalarında görev alacak kişileri yetiştirmek için Ashab-ı Suffe’yi yaptırmıştır. Orada yetişen davetçiler her alanda çok başarılı çalışmalar yapmışlardır.
İrşad çalışmalarında kadınların da ihmal edilmemesi gerekir. Rasulullah’ın (s.a.v.) kadınlara belli vakitlerde sohbetler yaptığı tarihen sabittir. Hayatın bir yarısını onlar oluşturduğuna ve iman kalemizin içinden onlar sorumlu olduğuna göre onların irşad çalışmalarını asla ihmal etmemeliyiz.
İrşad çalışmalarında dikkat edilmesi gereken bir konu da kullanılan dil ve tavrın doğruluğudur. Allah Teâlâ, Musa (a.s.) ile Harun’u (a.s.), Firavun’a gönderirken buna dikkat çekiyor. ‘’Ona yumuşak söz söyleyin. Belki o, aklını başına alır veya korkar.’’ (Taha, 44) Kafaya çivi çakar gibi değil, gönlü okşayıcı bir dil. Ayrıca Nahl suresinde de şöyle buyruluyor:
“(Resulüm!) Sen, Rabbinin yoluna hikmet ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel şekilde mücadele et! Rabbin, kendi yolundan sapanları en iyi bilendir ve O, hidayete erenleri de çok iyi bilir.” (Nahl, 125)
İrşad çalışmalarını yapmak hepimizin görevidir. Müslüman, içinde bulunduğu topluma bigâne bir hayat yaşayamaz. Herkes kendi kabiliyeti ve bilgisi ölçüsünde irşad çalışmaları yapmalıdır. Yapmadığımız takdirde Yüce nebinin bildirdiği şu son bizi de bulacaktır; “Allah’ın hududuna riayet edenle, riayet etmeyenlerin durumu, bir geminin üst katıyla alt katını paylaşmak için kura çeken bir topluluğa benzer. Neticede bir kısmı aşağıya, bir kısmı yukarıya yerleşirler. Aşağıdakiler, su almak için yukarıdakilerin üzerinden geçiyorlar ve onları rahatsız ediyorlardı. Aşağıda kalanlardan biri eline bir balta alarak geminin dibini delmeye başladı. Yukarıda kalanlar gelip ‘Ne yapıyorsun?’ diye sordular. ‘Benim yüzümden rahatsız oldunuz. Suya da ihtiyacım var!’ diye cevap verdi. Eğer ona engel olurlarsa hem onu hem de kendilerini kurtarırlar; eğer onu serbest bırakırlarsa hem onu hem de kendilerini helak ederler. “
Demek ki özellikle ilim ve irfan sahibi kimseler başta olmak şartıyla herkes bizzat Allah’ın buyruklarına ve yasaklarına uygun yaşadığı gibi başkalarının da doğru yolda olmalarını sağlamak için bıkıp usanmadan irşad görevini yerine getirmelidir. Şartlar ne oluşa olsun bu görevimizi ihmal edemeyiz. Biz çalışmaktan mesulüz, sonuçtan değil.
Bu çalışmaları yaparken de öncelikle Peygamber efendimiz olmak üzere diğer peygamber efendilerimizin hayatını iyi öğrenmemiz gerekir. Ayrıca çağın gerektirdiği davet araç gereçleri ve yöntemleriyle donanmalıyız. Alim ve ariflerimizin rahle-i tedrisinde önce bizler irşad olmalıyız
Uyarıcıları, irşad edicileri olmayan toplumlar felaha ermezler.
‘’Bir topluluğun arasında masiyetler/günahlar işlenir de onlar, güçleri yettiği halde bunu değiştirmezlerse, Allah yakın bir zamanda mutlaka onlara umumi bir azap gönderir.” (Ebu Davud)