KAPAK-İmanın Fikriyata Dönüşmesi

Günlerden bir günde, şehirlerden bir şehirde yaşıyoruz; emin bir şehir, ortam, çevre olması çok mühim. İnsan emniyette olduğunu hissettikçe daha çok huzur içinde oluyor. Bu şehir emin olsun. Emniyette olsun, yerden ve gökten gelecek her türlü bela ve musibetlerden emin olsun.
İnsanların birbirini yediği, haksızlıkla yok etmeye çalıştığı, zulümlerle her şeyin kazanılmaya çalışıldığı, birinin diğerine hak tanımadığı, anaların-babaların evlatları için döktükleri gözyaşları…
Evladının kötü haberinin gelmesinden korkan anaların, babaların, bacıların, ninelerin yaşadığı bu şehir emin olsun, emniyetin sembolü olsun.
Allah’ım bu şehirde insanlar huzur içinde yaşasın ve Allah’ım burada oturanlardan Allah’a ve ahiret gününe inananları çeşitli nimetlerle rızıklandırsın.
Sonra yüreğime bir ayet düşüyor;
“Hatırlayın. İbrahim; Rabbim, burasını emin bir belde kıl! Ahalisinden Allah’a ve ahiret gününe iman edenleri çeşitli meyvelerle rızıklandır diye dua etmişti. Allah Teâlâ; küfredenleri az bir zaman faydalandıracağım. Sonra da onları ateşin azabına uğramak zorunda bırakacağım. O ateş ne kötü bir varış yeridir.” (Bakara, 126)
Niye böyle dedi acaba Hz. İbrahim? Yani niye Allah’a ve ahiret gününe iman edenleri rızıklandır dedi. Bunun sebebi şu olsa gerek; Ey İbrahim, ben seni imam yapacağım, önder yapacağım buyurulunca, İbrahim aleyhisselam da; Rabbim, benim zürriyetimden de önderler, öncüler, imamlar kıl demişti de;
Rabbim de şöyle dedi; “Ey İbrahim; ben onu, imamlığı, idareciliği zalimlere nasip etmeyeceğim.” Ondan ders alarak böyle diyordu İbrahim aleyhisselam.
Rabbinden gelen uyarıya kulak veriyordu ve bu uyarıyı hayatı boyunca unutmuyordu. Rabbimden daha önce de bir istekte bulunmuştu. O dersi unutmadığı için böyle demişti. Bilelim ve ikinci defa aynı konuda hataya düşmemeye çalışalım. Bu uyarıyı hayatı boyunca hiç unutmuyor: Rabbinden kendisine gelene hemen kulak vermek…
Ne verilirse verilsin, ne kadar verilirse verilsin… Değil mi ki bir gün hayat bitecek? Biten bir dünyanın nimetlerine meyletmektense yarım ekmek de olsa bitmeyecek bir hayatın nimetlerine ulaşmayı hedefleyelim. Onun peşinde olalım. Cennet var mı, mükâfat var mı, hasene var mı?
Hiçbirimizin bir şeyi olmasın, yarım ekmekle huzur var mı? Elhamdülillah; işte mülk, işte saltanat, beni cennete götürecek bir saltanat yaşıyorum, elhamdülillah…
Cennete tek gitmek istemiyorum, sevdiklerimle gitmek istiyorum. Çünkü bu kâfirler neye sahip olurlarsa olsunlar, yarın bu mülkleri, paraları, zenginlikleri onları bu cehennem azabından kurtaramayacak.
Ayetlerde gördük; yarın bu kâfirler, dünya kendilerinin olsa hatta dünya kadar misli ellerinde olsa bunu fidye olarak verecekler ama fidyeleri kabul edilmeyecek. Demek ki onlara verilen askeri, siyasi, ekonomik tüm mal ve güçler, yarın hiçbir işe yaramayacak. Bu da bizi rahatlatıyor.
İşte bunun için Hz. İbrahim’de Allah inancının çok kuvvetli olduğunu görüyoruz. Allah’a imanımız kuvvetli olmak zorunda, olmadığı zaman hüsrana uğrayanlardan oluruz. Allah’a ve ahiret gününe inanmak demek İbrahimce teslimiyet demek.
Bugün eğer Allah’a ve ahirete imanımız kuvvetli olmazsa, La ilahe derken yıktığımız bir şeyler var mı gerçekten? Hem yüreğimizde hem aklımızda hem hayatımızda illallah derken Allah’tan gayrısını reddetme adına bir iman tesis edebiliyor muyuz? İman ettiğimiz zaman hayatımızda bir şeyler değişiyor.
Allah’a ve ahirete iman ettiğimiz halde ev aynı ev, ticaret aynı ticaret, sokak aynı sokak, cadde aynı cadde ise biz tam anlamıyla iman etmiş değiliz. Çünkü hakiki manada iman etmiş olsaydık o iman hayatlarımıza etki ederdi. Çünkü iman hayatlara etki eden temel bir esastır. Eğer iman ettiğimiz anda duygularımızda, düşüncelerimizde, dillerimizde, hayatlarımızda bir büyük değişim, inkılâp olmuyorsa dönüp tekrar imanımızı gözden geçirmemiz lazım.
La ilahe diyen biri yıkar, bazı şeyleri hayatından dışlar, çıkarır. İllallah diyen ise âlemlerin Rabbi olan Allah’a teslim olur. Hz. İbrahim gibi.
Allah’tan korkar gibi başka bir şeyden korkmaz. Allah’tan bekler gibi başka bir şeyden beklemez. Allah’ı sever gibi başka bir şeyi sevmez. İman bu manada insanı insan eder. Gerçek manada iman insana seviye kazandırır. Onun için iman fikriyatının hissiyata dönüşmesiyle hassasiyetler ortaya çıkar. İman fikriyat olarak kalır, hissiyata dönüşmezse iman ilmi gerçek anlamda yaşanmış olmaz.
Selam ve dua ile…