KAPAK-Hz. İbrahim aleyhisselam Tek Başına Bir Ümmetti

Bilindiği üzere Kur’an-ı Kerim, bizlere yaratılış gayemizi ve insanî değerlerimizi yükseltmemiz için önceki ümmetlerden kişilik örnekleri sunmaktadır. Gelecek nesiller kendilerine güzel örnekler ve rehberler edinerek onlar gibi yaşamaya gayret edeceklerdir. Bundan dolayı nesillerin Âbide Şahsiyetlere ihtiyaçları bulunmaktadır. Dolayısıyla Kur’an-ı Kerim’de “Üsve-i Hasene” olarak ifade edilen Peygamberlerden ve Allah’ın sevdiği salih kullarından sık sık örnekler vermektedir.
Bu çerçevede insanın önüne konulan selim fıtrat sahibi ve “ulü’l-azm peygamber”lerden birisi olan İbrahim aleyhisselam, İslam dinini tebliğle vazifeli olduğunun bilincinde olan Müslümanlar için her yönüyle üsve-i hasenedir. Kur’an-ı Kerim’in muhtelif kıssalarında çokça bahsedilen, bir sureye adı verilen, Halil, İmam, Halim, Evvah, Münib ve Hanif-Müslim olan Peygamberler babası, Müslümanlar için iyi bir örnektir. Bu itibarla gelin İbrahim aleyhisselam’ın hayatına kısaca giriş yapalım.
Hz. İbrahim aleyhisselam’ın Çocukluğu ve Gençliği
İbrahim aleyhisselam’ın babasını adı “Azer” olarak (Enam, 6/74) bahsedilirken başka rivayetlerde “Azer”in amcası olduğu bildirilmektedir. İbrahim aleyhisselam’ın babası Târah (Âzer), Harran halkından idi. Harran; Musul-Şam ve Rum yolu üzerindedir. Tufandan sonra yeryüzünde ilk kurulan şehir olduğu rivayet edilir.
İbrahim aleyhisselâm, İsâ aleyhisselâm’ın miladından -yaklaşık olarak- iki bin yıl önce doğmuştur. Allah Teâlâ: “Biz daha önce İbrâhim’e doğru düşünme yeteneği vermiştik. Biz onu (buna ehil olduğunu) biliyorduk.” (Enbiya, 51) buyurmuştu. Hz. İbrahim kendisine bahşedilen bu hidayetle daha çocukluğunda ve gençliğinde şirke bulaşmamıştı. Bundan sonra ömrünü kavmini şirk bataklığından kurtarma yolunda geçirecekti.
Bu çerçevede İbrahim aleyhisselâm çocukluk döneminde annesine: “Benim Rabb’im, kimdir?” diye sordu. Annesi Nuna: “Ben’im!” dedi. İbrahim aleyhisselâm: “Senin Rabb’in, kimdir?” diye sordu. Annesi: “Babandır!” dedi. İbrahim aleyhisselâm: “Babamın Rabbi, kimdir?” diye sordu. Annesi “Nemrud’dur!” dedi. İbrahim aleyhisselâm: “Nemrud’un, Rabbi, kimdir?” diye sordu. Annesi: “Sus!” dedi. İbrahim aleyhisselâm, sustu.
Nuna hatun, kocasının yanına dönüp: “Gördün mü? Halkın, dinini değiştireceği söylenen çocuk, işte, senin oğlundur!” dedi. İbrahim aleyhisselâm’ın söylediklerini, Âzer’e haber verdi. Âzer, İbrahim aleyhisselâm’ın yanına gidince, ona da: “Ey Babacığım! Benim Rabbim, kimdir?” diye aynı soruları sordu. Sonunda “Nemrud’un, Rabbi, kimdir?” sorusuna cevap veremeyen Azer, ilmin bittiği yerde kaba kuvvet başlar dercesine ona bir tokat vurup “Sus!” dedi.
Hz. İbrahim aleyhisselam’ın Tefekkürü ve Tevhidi Bulması
İbrahim aleyhisselam’ın gözlem, araştırma ve tefekkürü olgunlaşmasında çok önemlidir. Allah’a ölüleri nasıl dirilttiğini sorması O’nun iyi bir gözlemci ve mütefekkir vasfına haiz olduğunun bir göstergesidir. İbrahim aleyhisselâm; yeryüzünde gezip dolaşan hayvanları görünce, kendi kendine:
“Her halde, şu yaratıkların, bir Rabbi, olması, gerekir!” dedi. İbrahim aleyhisselâmın mağaradan çıkışı, güneşin batışından sonra idi.
İbrahim aleyhisselâm, başını, göklere doğru kaldırıp baktığı zaman, bir yıldız görmüştü ki, o, Müşteri yıldızı idi. Yüce Allah, İbrahim aleyhisselâmın, Yıldızı, Ay’ı, Güneşi görüşünü ve Hakka erişini Kur’ân-ı Kerim’inde şöyle açıklar: “Biz, İbrahim’e kesin ilme erenlerden olması için, göklerin ve yerin büyük mülkünü de öylece, gösteriyorduk. İşte, o, üstünü gece bürüyüp örtünce, bir yıldız görmüş: Rabb’im budur, demişti. Yıldız, sönüp gidince; Ben, böyle sönüp batanları sevmem, dedi. Sonra, Ay’ı, doğar halde görünce: Rabb’im, budur, dedi. Fakat o da batıp gidince; And olsun ki: eğer, Rabb’im, bana, hidayet etmemiş olsaydı, muhakkak ben de haktan sapanlar güruhundan olurdum, dedi. Sonra güneşi doğar halde görünce de: “Rabb’im, budur! Bu, hepsinden daha büyük!” dedi. O da, batınca: Ey kavmim! Ben, sizin, Allâh’a şerik koşageldiğinizden kesin olarak uzağımdır. Hiç kuşkusuz, ben, bir muvahhid olarak yüzümü, O gökleri ve yeri yaratmış bulunan Allâh’a yönelttim. Ben, müşriklerden değilimdir, dedi.” (Enam: 75-79)
Gök cisimlerine tapmak sabiîlik inancında var olduğundan bu inancın batıl olduğunu bildirmek için İbrahim aleyhisselam yıldızları, ayı ve güneşi görünce “Bu benim Rabbim ha?” demek suretiyle hayret ve inkâr cümlesini evvel söyledi. Sonra “Ben batanları sevmem” ifadesiyle putların ilah olamayacağını bildirdiği gibi yıldız, ay ve güneşin de tedrici bir şekilde gerçek Rab olamayacağı yargısına varmalarını hedeflemiştir. Kur’an-ı Kerim’de: “Rabb’i, ona: ‘Müslüman ol!’ dediği zaman, o: “âlemlerin Rabb’ine teslim oldum!” demek suretiyle hedefi göstermiştir. (Bakara, 131)
Putlar İçin Sonun Başlangıcı
İbrahim aleyhisselâmın, babası ve kavmiyle aralarında geçenler, Kur’ân-ı Kerim’in farklı yerlerinde açıklanır: “Vaktâ ki, İbrahim, babasına: Ey babam! İşitmez, görmez, sana, hiçbir yararı olmaz şeylere ne diye taparsın?!” (Meryem, 42-48) İbrahim aleyhisselâm, kavminin putlara tapışına şaşıyor ve onlara: “Elinizle yonttuğunuz şeylere ne diye tapıyorsunuz?!” (Saffat, 95) “Sizin tapmakta olduğunuz bu timsaller nedir?” diyordu.
İbrahim aleyhisselam, gerçekten inanmış, çok çok tazarru ve niyaz edici, kendini Allah’a vermiş, yüreği yanık, misafirlerin babası, dosdoğru bir Müslüman, pek yumuşak huylu ve sabırlı idi. Merhum M. Hamdi Yazır’ın deyimi ile O, kalbini irfana, dilini burhana, bedenini nîranâ, çocuğunu kurbana, malını dayf’u ihsana teslim ve tahsis etmiş bir Peygamberdi. Allah Teâlâ’nın “Halilim” dediği böyle bir Peygamberini “Biz, babalarımızı, bunlara tapar insanlar olarak bulduk!” (Enbiya, 53) diyerek reddettiler.
İbrahim aleyhisselam, insanlara afakî ve enfüsi sorular sorarak onları düşünmeye, akletmeye ve tefekkür etmeye sevk ediyor, ilah olarak tapındıklarının, din diye açıklamaya çalıştıkları ilkelliğin, nasıl bir sapkınlık olduğunu beyan ediyor, onları uyararak şirkten ve küfürden vazgeçirmeye gayret ediyordu.
“İbrahim dedi ki: Gerek sizin, gerek daha önceki babalarımızın neye tapmakta olduklarınızı hiç düşündünüz mü?! İşte, onlar, benim muhakkak düşmanımdır. Fakat âlemlerin Rabb’i, böyle değildir. O Rab ki, beni yaratan, bana, doğru yolu gösteren O’dur. Bana, yediren, içiren, O’dur. Hastalandığım zaman, şifâ veren, hastalığımı geçiren, O’dur. Beni, öldürecek, sonra diriltecek olan O’dur. Ceza gününde kusurlarımı yarlıgayacağını umduğum da O’dur. Rabb’im! Bana, bir hüküm ihsan et ve beni, sâlihler zümresine kat! Benden sonrakiler için de benim için bir lisân-ı sıdk (güzel bir anış) ver. Beni, naîm cennetinin vârislerinden (onda temelli kalacaklardan) kıl! …Onlara: Allah’ı bırakıp da, taptıklarınız nerede? Size yardım ediyorlar mı? Yahut kendi başlarına yardımları dokunuyor mu?! (Şuara, 69-104) diyordu.
İbrahim aleyhisselâm, Nemrud’a giderek O’nu Allah’a inanmaya davet etti. Nemrut reddettiği gibi İbrahim aleyhisselâm ile Rabbi hakkında münakaşaya girdi. Bu olay Kur’an’da şöyle anlatılır: İbrahim aleyhisselam, “Benim Rabbim, hem öldürür hem diriltir.” deyince; Nemrud da “Bunu ben de yaparım” deyip iki adamdan birini öldürmüş, diğerini serbest bırakmış, böylece diriltmeye kadir olduğunu göstermek istemişti. Hiç yoktan var etmeyle var olan üzerindeki tasarrufu aynı şey değildi.
İbrahim: Allah, güneşi doğudan getiriyor, sende batıdan getirsene, dedi.” İnkâr eden şaşırıp kaldı.” (Bakara, 258) İbrahim aleyhisselâm’ın usulü buydu; delillerle susturmak, düşünceyle kabul ettirmekti.
İbrahim aleyhisselâm, putların batıl oluşunu (hiçliğini) ve toplumun sapık inancını sert bir şekilde beyan etmiş, Nemrut ile kavmini uzun yıllar imana ve tevhide davet etmiştir. Bir ümmetin yapacağı işleri tek başına gerçekleştirmiş, onlarca imtihan geçirmiş ve kazanmıştır. Tevhit inancının bayrağını tek başına dalgalandırmış, Allah’ın evini/Kâbe’yi inşa etmiştir. İlayı Kelimetullah uğruna ölüme meydan okumuş, en cebbar zalimlerin önünde boyun eğmemiştir. O’nun bir ümmet olduğu ile ilgili Kur’an-ı Kerim’de; “Gerçekten İbrahim, hak dine yönelen, Allah’a itaat üzere bulunan, tek başına bir ümmet idi. O hiçbir zaman müşriklerden olmadı. Allah’ın nimetlerine şükreden bir zat idi. Allah onu seçmiş ve doğru yola iletmişti.” (Nahl:120-121) şeklinde geçen bu ifadelere bakıldığında, O’nun bu unvanı niçin aldığı daha iyi anlaşılmaktadır.
İbrahim aleyhisselam bütün güzel vasıfları kendinde cem ederek kemal sahibi ve imam olduğundan tek başına bir ümmet kadar büyük ve önemlidir. O, zalim ve müşriklerle mücadele önderi ve Tevhid ehlinin reisidir. Gerçekten O, kavrayış tarzıyla, arınmasıyla, teslimiyetiyle, davet yöntemiyle, sabrıyla, takvasıyla ve kararlılığıyla en özel örneklerdendir. Kısaca İbrahim aleyhisselam niteliksel olarak ümmetin tamamını temsil edecek hüviyette birisidir.
Allah’ım; bizi, bizlere tavsiye ettiğin İbrahim aleyhisselam’ın yolundan ayırma ve bizleri Millet-i İbrahim’de cem eyleyerek tek bir ümmet eyle.