KAPAK – Hayatın Anlamı Tebliğ ve Cihad

Yaşadığımız dünyada çok çok önemli kavramları öğrenebilmek için, ansiklopedi, sözlük ve kaynak kitaplardan daha çok; önemsediğiniz kavramları yaşamış, tabiri caizse o kavrama beden olmuş, şahsiyetleri okumak daha faydalı olacaktır.
Yani bazı kaynaklar var ki kitabi bilgi istemiyor, hayatın içerisinden buluyorsunuz o kavramları. Burada paylaşmaya çalışacağımız tebliğ ve cihad adındaki iki kavram da tam bu cinsten.
Allah’ın (cc) yeryüzüne müdahaleleri içerisinde insan açısından en önemlisi belki de kendisine yol gösterecek bir peygamberin gönderilmiş olmasıdır. Allah’ın (cc) elçilerinin sıfatları arasında yer alan tebliğ, aynı zamanda en çok mesai ayırdıkları çalışmalarıdır. Hangi peygamberi ele alırsak alalım, onların hayatında en çok vurgulanan kavramlar arasında tebliğ ve cihad en önde karşımıza çıkar. Biz bu yazımızda bu iki önemli kavramın pratik halini yazmaya gayret edeceğiz.
Tebliğ – Cihad İlişkisi
Kur’an, ilahi mesajın insanlara ulaştırılması açısından büyük önem taşıyan tebliği “büyük cihad” (cihad-ı ekber) olarak tanımlar: “Kâfirlere boyun eğme ve bununla (bu Kur’an ile) onlara karşı büyük cihâd et.” (el-Furkan, 25/52)
Bu ayetteki “büyük cihâd”, İslâm davası yolunda elden geleni yapmak, bu dava için bütün imkân ve kaynakları seferber etmek ve Allah’ın adını yüceltmek için tebliğde bulunmak demektir. Gerçekten de tebliğ suretiyle cihadda bulunmak, düşmana karşı silahla cihadda bulunmaktan daha büyük ve daha üstündür. (ez-Zemahşerî, el-Keşşâf, Kahire 1977, IV, 125;)
Ulaşalım ve Ulaştıralım
Tebliğ yapmaya uygun şartlar taşıyan (ilim, amel, ahlak ve hitabet) Müslümanın Allah’ın tüm elçilerinin yaptığı gibi, korkmadan ve çekinmeden muhatabına ulaşıp hakikati söz ile ulaştırması gerekir.
“Ey elçi, Rabbinden sana indirileni duyur. Eğer bunu yapmazsan, O’nun elçiliğini yapmamış olursun. Allah seni insanlardan korur” (el-Mâide 5/67). Bu ayetin hitabı her ne kadar peygamberler gibi gözükse de zaten Kur’an’ın üslubu olan bu yaklaşım bizler için de geçerlidir.
Nereden Başlayalım?
Bu başlığın cevabı olarak, en yakın akrabanda başla yanıtını vermemiz İslam tarihi açısından daha doğrudur. Rasulullah (sav) efendimiz de Allah’ın (cc) emriyle böyle yaptı. İlk önce, yirmi birinci yüzyılın rehavet dolu havasından biran önce uzaklaşacak bir tebliğin nefsimize yapılmasının son derece isabetli olduğu kanaatindeyim. Önce kendimizle bir konuşalım hakikati ve tüm hücrelerimizle yaşamanın gayretinde olalım. Tıpkı ilk Müslümanların yaptığı gibi.
Aile, akrabalar ve dostlarımıza ulaştıralım, ebedi hayatın saadetine kavuşturacak ilke ve prensipleri. Hem iman boyutuyla, hem de amel boyutuyla güzel ve hikmetli sözlerle anlatalım dinimizi ve emirlerini.
Şunu unutmayalım, tebliğ ya da irşat ettiğimiz insanlar hemen kabul etmeyebilir. Tebliğ, sabır ve istikrar işidir.
Tebliğ Büyük Bir Sanat ve Aşk İşidir
Tebliğ ile meşgul olanlar, insanlar arasında ayırım yapmaz; genç-ihtiyar, kadın-erkek fark etmeden herkese tebliğde bulunurlar.
Aynı Amaca Ayrı Araçlarla Gitmek
İnsanlara İslam’ı ulaştırma gaye ve gayretinde olanlar bu işin her kesime aynı şekilde yapılmayacağını bilirler.
Çocuklar; dünyanın en tatlı varlıkları olan bu zümreye bir şeyler anlatmak ve ulaştırmak için kendilerine son derece saygı göstermeli ve onları dinlemeli tebliğ insanı. Her dönemin farklı sorunları ve sorumlulukları olduğu hakikati hiç ama hiç aklımızdan çıkmamalı.
Özellikle oyun bilgisinin fazla olması gerekir zamane davetçisinin. Çocuklara çok fazla katkı sağlayabilir o zaman. İnanın birçok ahlaki hakikat ve güzellik onların fıtratında zaten var. Sadece onlarla vakit geçirip o güzellikleri ortaya koymak lazım. Oynayacakları güzel oyunlar var ama bu oyunlara ulaşamayanlar yenilerini üretmeli. Unutmayalım, biraz çaba ve gayretle birçok oyunun meşru şekilde oynanabileceğini ve eğitim aracı olduğunu göreceğiz. Eğer biz onlarla ilgilenmezsek online oyunların ve ortamların zararlı olanları onları sarabilir. Online ortamların da güvenlisini bizler oluşturmak durumundayız.
Gençler; hayatın en verimli dediğimiz döneminin mensupları ile bağ kurmak ve uzun soluklu çalışmak o kadar kolay değil. Geçmiş zaman tebliğ usül ve çalışmalarını güncellemek mecburiyetimiz vardır. Bu dönemin gençlerinin problemi bilgisizlik değil, ilgisizliktir. Hem kendi evlatlarımızla, hem de kendi yavrularımız olsun diye çalışma yapacağımız gençlerle iletişim son derece önemlidir. Onlara uzun süre vaaz, nasihat, emir ve yasaklar anlatmamalı. Uzun süre sevgi ve saygıya dayalı bir birliktelik oluşturulmalı. Özellikle ihtiyaçları tespit edilmelidir.
Halı saha maçlarının artık yetmediği dönemdeyiz. Fedakârlıkla ama basitçe kurduğumuz sofralar da güncellenmeli. Yasaklarla bir yere varamayacağımız çoktan anlaşılmıştır. Onlarla istişare etmek, sorumluluk vermek, güvendiğimizi hissettirmek ve oyun firmalarının yaptığı gibi en az onlar kadar motive edici olmalıyız. Tekrar dene, yaparsın, başarabilirsin, küçük bir başarıda adamsın, süpersin, harikasın gibi sözlerle desteklemeliyiz. Gençleri birer kahraman gibi görüp, yetiştirmek için sabırlı davranmalıyız.
Anne, babalara; bugün en çok zaman ayırmamız ve kafa yormamız gereken konuların başında aileler geliyor. Bireysel ilgi ve alakanın yetersiz kalacağı kanaatindeyim. Çok güçlü sivil oluşumlara ihtiyaç var. Hatta devletleri dahi harekete geçirecek, uyaracak yapılara ihtiyaç var. Herkesin kendi özel hayatından ödün vermediği, fedakârlık yapmaya yaklaşmadığı bu zamanda ailece yapılacak etkinliklerin artırılması gerekmektedir. Sorumluluk bilinci ailenin temel taşlarına sağlam bir şekilde ulaştırılmalıdır.
Özellikle artık anne ve babanın da iş hayatında aktif olduğunu biliyoruz. Zaman etkili kullanılmak zorunda. Artık insanların online ders yaptığı ve diploma aldığı çağda sanal dünyanın organizelerinde aileler için de bir şeyler yapılmalı. Aile ziyaretlerini online hale taşımak çok uçuk olmasa gerek. İkramların manevi olarak yapılabileceği sofralar kurmak gerekir. En azından şimdilik.
Yaşlılarımıza; toplumun tecrübelileriyle çokça selamlaşmamız gerekmektedir. Tanıyalım, tanımayalım iletişimin ilahi olanını onlardan esirgemeyelim. Onlara kısa ve net cümlelerle derdimizi anlatalım. Yardıma çok ihtiyaçları olduğunu görüyoruz. Ellerindeki poşetleri taşırken dahi onlarla konuşup işimizi yapabiliriz. Özellikle camiye devam eden davetçi, mahallesinin sorumlusu olduğunun bilinciyle ihtiyarlarımızı ihmal etmemelidir. Uzun vaazlar yerine kısa ama vurucu cümlelerle gönüllere girmeliyiz. Camiye gelmeyen ya da imani sorunları olan büyüklerimizi evlerinde ya da gittikleri mekânlarda ziyaret ederek onlara ulaşmanın derdinde olmalıyız.
Davetçi işine âşıktır ve ölüm döşeğinde olan insana bile, İslâm’ı tebliğ etmek için gayret eder. Çünkü o, iman ettikten sonra vefât ederse, ahireti kurtarılmış olur. Her hususta olduğu gibi, bu hususta da en güzel örnek, Hz. Peygamber’dir. Ebu Talib’in ölüm zamanı gelince, Rasulullah (sav) onun yanına geldi. Orada Ebu Cehil ve Abdullah b. Ebî Ümeyye de vardı. Hz. Peygamber, Ebu Talib’e: “Ey amcacığım, Lâ-İlâhe İllallah de, bununla Allah katında sana şehâdet edeyim.” buyurdu. Ebu Cehil: “Ya Ebu Talib, Abdülmuttalib’in dininden vaz mı geçeceksin?” dedi. Rasulullah (sav) amcasına tebliğde bulunmaya devam etti. Fakat Ebu Talib, ona son söz olarak Abdülmuttalib’in dini üzerinde olduğunu söyledi ve ‘Lâ İlâhe İllallah’ demekten çekindi.
Davetçi zaman zaman hastanelere giderek hastalara moral vermelidir. Onlara imanın ehemmiyetini uzatmadan, güzelce ifade etmeli ve tesiri için çokça dua etmelidir.
Ayrıca Kur’an, Allah’ın en büyük düşmanlarına bile tebliğin götürülmesini emreder. Hem de onları kırmadan, ezmeden, lânetlemeden ve onlara öfkelenmeden bu vazifelerin yerine getirilmesi gerektiğini vurgular: “(Ey Musa ve Harun) Firavun’a gidin, çünkü o azmıştır. Ona yumuşak ve tatlı bir sözle tebliğde bulunun. Belki öğüt alır veya Allah’tan korkar.” (Tâhâ, 20/43, 44). Bizde bugün bu bağlamda İslam düşmanlarına dahi tevhid inancını ulaştırmak için uğraşmalıyız.
Hal ile Tebliğ
Tebliğin en önemli ve etkili kısımlarından bir tanesi de dilimizin değil eylemlerimizin konuşmasıdır. Lafımıza bakmayanların yaptıklarımıza mercek tutacakları hakikatiyle, adamlığı davasından kaynaklanan davetçinin sadece beş vakit namazı değil, her haliyle ve hareketiyle örnekliği söz konusudur. Bu, davetçi üzerinde bir baskı değil bilakis istikrar oluşturacaktır. Zaten Allah’ın emir ve yasaklarına, Rasulullah (sav) efendimizin sünnetine göstermemiz gereken hassasiyeti ictimai hayata taşıma şuurunu taşımalıyız.
Helal-haram hassasiyetinin yanında nebevi ahlakın inceliklerini de sergilemek muhatabın kalbine girmekte ve derin tesirler bırakmakta önemli etki edecektir. Bize bu davayı anlatanlardan, asrısaadete kadar bir zamanda yolculuk yaptığımızda hali ile etki edenlerin söz ile etki edenlerden daha fazla ve kalıcı olduğunu göreceğiz.
Aslında tebliğ ve cihad konusunda yazmamız gerekenler bu kadar değildir. Allah nasip ederse bir sonraki sayıya da cihadın çeşitlerini ve uygulamalarını yazmaya gayret edelim.
Selam ve dua ile…