KAPAK – Hatice Şayakdokuyan & Zeynep Gün – Hanım Şahitlerin Dilinden Hac Hatıraları

Söyleşi: Hatice Şayakdokuyan & Zeynep Gün
Kabe’yi ilk gördüğünüzde neler hissettiniz?
M. Güç: Kabe’yi ilk gördüğümde bana bir hal oldu. Tüylerim diken diken oldu. Ruhumun derinliklerinden gelen bir hisle hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım. Nasıl bir zevkti o? Bir daha o zevki tatmak için nelerimi vermezdim? Bütün hücrelerimle ağlaya ağlaya yanaştım Kabe’ye. “Ya Rabb! Benim gibi günahkar bir kulun Kabe’de bulunması tamamen senin lütfundur.” Bütün defterlerimi yokluyorum. Günahlarım gözümün önüne geliyor. Allah’ın azameti aklıma gelince rahatlıyorum. Allah’ın lütfu hesapsızdır, diye iç geçiriyorum. Daha sonraki haclarda bu duyguyu çok aradım. Heyhat! Bir türlü yakalayamadım.
F. Öztürk: Kabe’de Allah’ın azametini gördüm. Gözümde o kadar büyüdü ki kendimi aciz hissettim. Bu acziyet beni ürpertirken Kabe ile aramda ünsiyet kurdum. Bu ünsiyet beni bu binaya kalben bağladı. Ona bakmak beni mutlu eder oldu. Aidiyet duygusu geliştirdi. İşte benim ana yurdum, ben buralıyım, bu topluluğa aidim. Ben onlardanım, onlar benden düşüncesi somutlaştı. Sa’y ederken heyecan, tavaf ederken huşu duydum. Hacer anamızın teslimiyeti ile birlikte gayreti, koşuşturması, bizim bu işin provasını yapmamız bana coşku verdi. Ve en sonunda kendinden bir parçayı ortaya koymak… Canından vermek, saçından bir tutam da olsa kesmek. İsmail’i kurban etmek gibi…
H. Şayakdokuyan: Kabe’yi görünce donup kaldım. İhtişamına hayran kaldım. Rüya ya da hayal gibi hissettim. Zaman durmuştu sanki. Akşama kadar kendime gelemedim. Kabe’nin eteğine yapışıp ağlayınca rahatladım, anladım ve kavradım. Rabbimin hareminde onun misafiri idim. Yalnız ben, aciz kulun günahları omuzlarında. Af için gelmiş kapına.
F. Güç: Kabe’ye kadar başımı eğerek geldim, tam karşısında iken kafamı kaldırdım. Kabe’yi tüm haşmetiyle simsiyah örtüsüyle karşımda görünce şükür secdesine kapandım. Rabbimin misafiri idim. Peygamber aleyhisselam buyuruyor ki: Bir mümin bir mescide gelirse orada bulunduğu sürece Rabbinin konuğudur. Ev sahibi nasıl konuğunu ağırladı ise Rabbi de misafirini öyle güzel derecelerle ağırlar. Rabbimin kölesiyim ve kulu olmaya gelmiştim. Oraya gelen herkes de rabbimin misafiri idi.
Hac ibadetini yaparken dikkatinizi neler çekti?
H. Şayakdokuyan: Arafat vakfesinden sonra, insanların topluca hareket edip Müzdelife’ye yürümeleri. Orada taşları toplamalarından çok etkilendim. Yollardaki Müslümanların kalabalığına hayran kaldım. Bu kalabalık kıyamet şuurunu oluşturdu bende, adeta Rahman’ın karşısına çıkmışçasına. Mahşerin provasını yaşadım. Hac ibadeti iç içe geçmiş yolculuklar gibiydi. İhramı giydikten sonra, bedenimi bırakıp kalbe yolculuk. Arafat’ta, Müzdelife’de, Mina’da ahirete yolculuk. Hazreti Adem aleyhisselam ile başlayıp Efendimize aleyhisselam ve Hazreti İbrahim aleyhisselam’ın zürriyetine, duasına yolculuk. Dünya etrafında bir araya gelmiş gibi farklı farklı renklere, ırklara, ülkelere, kardeşlere yolculuk. Beytullah’a, eve değil, evin sahibine yolculuk.
F. Öztürk “İnsanların aktığı yerden akın” ayetini tecrübe ettim. Hem fiili olarak yürürken hem ibadetleri yerine getirirken topluca hareket etmenin bereketini ve kolaylığını gördüm. Tevekkül, teslimiyet ve eylem, üçü bir arada. Sosyal olaylarda ahlakın her zaman ilk planda yer alması. Aynı amaç için yola çıkan insanların, aynı yolda kul hakkına girdiklerini görmek. Fıkha olan ihtiyaç, sünneti bilmenin önemini, ibadetleri bilinçli ve bilgili yapmanın kıymetini gördüm.
M. Arıcı: Mekke ve Medine’deki Osmanlı eserlerini görünce çok duygulandım, ecdadımızın duyarlılığı, özellikle o dönemde Arafat’taki hacılar susuzluk çekmesin diye su kanalları yapılması beni çok etkiledi.
Farklı ülkelerden tanıştığınız Müslümanlar oldu mu?
T. Yılmaz: Endonezyalı çok genç bir bayanla tanıştım. Çok imrenmiştim… Bizim ülkemizde genelde yaşlanınca giderler hacca. Genç yaşta teslimiyetini hayran kalmıştım. Az kelime ile anlaştık, muhabbeti çok samimi idi.
H. Şayakdokuyan: Kabe’yi tavaf ettikten sonra namaz için oturmuştuk. Yanımda iki teyze vardı. Ellerinde Türkçe Yasin, konuşmaları Türkçeye benziyordu. Ama kıyafetleri Türk gibi değildi. Dayanamayıp sordum: “Teyzem, siz Türk müsünüz?” Yanındaki teyze “Evet, Türküz” dedi. “Kusura bakmayın, Türkler genelde böyle giyinmez, sizi bilemedim” dedim. O zaman diğer teyze “Biz Ahıska Türküyüz. Osmanlı’nın bıraktıkları” dedi.“Rusya’dan geliyoruz, biz sizdeniz” dediler. Donup kaldım, çok üzdü beni, gözyaşlarımı tutamadım.
F. Güç: Unutamadığım anım Mescidi Nebevi ‘de. Sabahları sütunların dibinde hafize kızlar Kur’an dersleri alıyordu. Bana peygamberimizin zamanındaki Ashab-ı Suffe’yi hatırlattı. O geleneği sürdürmeleri çok hoşuma gitti. “Allah’ım beni de Suffa ehlinden eyle.” diye dua ettim. Hucurat suresinde buyrulduğu gibi sesimi alçaltarak, peygamberimize rahatsızlık vermeden hafize kızlarla her sabah Kur’an talimine katıldım.
Hac görevini bitirince nasıl ayrıldınız?
M. Güç: Gözyaşlarıma engel olamadım. Kendimi küçük bir yavrunun çaresizliği, annesinden ayrılmak zorunda kalan bir masum gibi hissettim. Bitmiş, tükenmiş aciz bir zavallı olarak ayrıldım. Ayrıldım ama bir parçam orada kalmıştı adeta.
“Kimi var eli kârda gönlü yarda. Kimi var eli yarda gönlü karda” misali. Ruhumu orada bırakmanın zevkini yaşadım.
H. Şayakdokuyan: Ayrılık vakti yaklaştıkça Kabe’yi göremeyecek olmanın acısını tüm benliğimde yaşadım. Ayaklarım gitmiyordu sanki. Dua dua yalvararak cenneti, cehennemden azat olmayı istedim. Hatalarımı, kusurlarımı ev sahibi olarak Rabbimin bağışlayacağını umarak kalbimden sevgisini, bedenimden ziyaretini mahrum etmemesini dileyerek ayrıldım.
F. Güç: Rabbimin misafirperverliğine şahit oldum, sabreden kulunun önüne her şeyi serdiğini gördüm. Canım zemzem çektiğinde Müslümanlara eziyet etmeyeyim diye beklerken biri elinde zemzemle geliyor. Tek bana ikram ediyor. Kalbinden geçenleri Allah’ın kulunun karşısına çıkardığını gördüm. Bu hissin verdiği sevinç, ibret ve huzurla ayrıldım.
Döndüğünüzde neler hissettiniz?
M. Güç: Bir ay boyunca Kabe-i Muazzama ile o kadar haşır neşir olmuştum ki memlekete dönünce yaklaşık bir ay kadar her namazda Kabe’yi seyrederek kırıldım. Belki de psikolojik ama ilk zamanlar böyleydi. Daha sonra üstten bir şerit Kâbe’yi kapladı. Sonra gitgide büyüdü. Bir müddet sonra Kâbe görünmez oldu. Kendime çok kızsam da çok zorlasam da göremez oldum. Günahlarım çoğaldığı için mi bilemiyorum.
E. Şayakdokuyan: Türkiye’ye döndüğümde, hissettiğim hüzün haricinde yoğun bir sorumluluk duygusu altında ezildim. Hac bitmişti. Lakin içimden bir ses “her şey yeni başlıyor” diyordu. Çünkü önemli olanın bedeninle yaptığın Haccın; hayatına işlemesi, yaşamına yansıması olduğunun bilincinde idim.
F. Öztürk: Dönmek, gözle görememe acısını yaşattı. Sevdiğinden mecburen ayrılmışsın ama yine de sen onu seviyorsun, onun da seni sevdiğini biliyorsun gibi. Kalbimiz her daim orada, her gün beş vakit rabıtamız var.