KAPAK- Güz ya da İkinci Bahar

KAPAK- Güz ya da İkinci Bahar

İhtiyar, yaşlı, karı, koca, moruk, pir, seçme, kocamış, erkinlik ve özerklik benzer kelimelerdir. Genel anlamda yaşlı ve ihtiyar kelimeleri eşanlamlı olarak kullanılır.

Kişilerin kendini tanımlarken kendi pozisyon ve psikolojilerine göre tanım yapmalarına şahit oluruz ki olması gereken de budur.

Dünya Sağlık Örgütü 60 yaş üstünü yaşlılık olarak tanımlarken aşağıdaki tasnifi de yapmıştır. Bu tasnifte tamamıyla yaş faktörü ön plana çıkartılmış, diğer fonksiyonlar devrede değildir.

Dünya Sağlık Örgütü, 65 ve üzeri yaşlardaki grubu “genç yaşlı” (65-74 yaşlar), “orta yaşlı” (75-84 yaşlar) ve “ileri yaşlı” (85 ve üzeri yaşlar) olmak üzere üç alt gruba ayırdı.

İlerleyen yaş ile birlikte insan bedeninde çok sayıda fizyolojik değişiklik meydana gelir. Kalp ve solunum hastalıkları, kanser, diyabet gibi bulaşıcı olmayan hastalıkların riski artar. Hastalıklar da rastgele olarak ortaya çıkar. Ama yaşlı insanlar her an bir hastalık çıkacağı düşüncesi ile sıkıntıya düşer.

Türkiye’de yaşlı nüfusun son yıllarda arttığı görülmektedir. 20 yılda daha da hızlanmıştır. 1950 yılında 65 ve üzeri yaş grubu nüfusun toplam nüfus içindeki payı %3,3, 2000’de %5,5 ve 2012’de %7,5 olmuştur. 2023 yılında %10, 2050’de %20 tahmin edilmektedir. Yaşlı nüfusun artması ölüm yaşı ortalamasıyla ilgilidir. Ortalama ölüm yaşı, 2000 yılında 69, 2010’da 76 yaşa ulaşmıştır. Türkiye’de 2023’te kadınlarda 80, erkeklerde 76 yaş olduğu görülüyor.

Evet, ihtiyarlık fiziken yaşlanmak, güçten düşmek (el, kol, diz ayak …), enerji azalması, hareketlerin hız kesmesi, bazı organların (beyin, göz, kulak, burun) işlevlerini azaltması, yitirmesi, kemiksel değişimler (bel bükülmesi) diye nitelenebilir. Belirttiğim haller sebebiyle kişi sosyal yönden konum kaybetmektedir. Bunun sonucu da ruhsal sıkıntılara düşmektedir. Sosyal yaşlanma, bireylerin, toplumun sosyal yapısı içindeki rollerinin, konumlarının ve sosyal ilişkilerinin yaşlanmasıyla birlikte değişmesiyle oluşur.

Bir kişiyi düşünün. Bu kişi en üst mevkilere kadar ulaşmış. Çok az emir almış ve hep emir vermiş. Saygınlık en üst seviyede. Hizmetinde onlarca insan. Devletin imkanları da öyle. Ağzından çıkan her sözün gereğini yerine getiren insanlar. Bu insan emekli oluyor. Bir anda yukarda saydıklarımın çoğunu resmen kaybediyor. Bunu ünlü bir iş adamı, sanatçı, futbolcu, asker, devlet adamı, ağa, kurumların genel başkanı, müdürü… olarak uzatabiliriz. Bu insanlar bir anda bu konumlarını, etkilerini, yetkilerini yitiriyorlar. Hele eşi ve çocukları da buna dahil oluyorsa bu kişi ne yapar? Sosyal konum, durum ve mevzilerini kaybedenlerin sığınacağı yer yok ise kendi evinde, köşesinde veya huzur evinde ölümü beklemek zorunda. Yaş itibariyle kaybettiklerini tekrar kazanma ümidi yok ki hayata bağlansın. Ara sıra gelenlerin geçici ve zoraki iltifatları, ilgileri de çare olamaz onun derdine. Şimdi anlayın belli yaşa gelmişlerin muhalif protesto metinlerinin altındaki imzalarını. Birileri gelip de “şu elden gidiyor bunu şöyle yapıyorlar, bunlar şöyle şöyle…” dediği zaman hemen metni imzalama sebeplerinin başında unutulmuşluklarını, terk edilmişliklerini bir an unutmalarıdır.

Diğer tarafıyla “yaşı yetmiş, işi bitmiş, zaman değişti, şartlar değişti…” ifadelerine benzer hitaplarla değerlerinin olmadığını ihtiyar insanlara hatırlatmak da bir yara. Zaten zor durumda olan bu insanlara bir de bu tür sözlerle zamanın içinde yerinin olmadığını söylerseniz yıkılır. Batı toplumlarında konumun, makam ve yetkilerin geçici olduğu, akrabalık bağları olmadığı ve yaşlanınca kimseden bir şey beklemedikleri için sosyal yaşantılarında çok farklılıklar yaşamadan yaşının gereğini yapıyor ve ölümü bekliyorlar. Ama bizde öyle değil. Sahip olduklarını kaybedince farklı bir şekilde hayata, topluma küsüyor. Hiçbir sosyaliteye katılmak istemiyorlar.

Her apartmanda veya sokakta birkaç, her mahallede onlarca yaşlı var. Çalışabilecek, sosyal hizmetlerde bulunabilecek durumda olanların çevre düzenlemesi, bahçe bakımı, yeşillendirme, temizlik ve STK hizmeti gibi birçok etkinliklerde bulunması mümkünken akşama kadar boş boş orda burada oturuyorlar. Halbuki yaşlanmak dağa tırmanmaya benzer, yükseldikçe yorulursunuz, nefesiniz daralır, ama görüşünüz genişler.

Bu durumda etrafımızdaki yaşlıları bu yönde teşvik etmeli ve yapanları da takdir etmeliyiz.  Türkiye’de sosyal devlet anlayışı abartıldığı ve herkese maaş bağlandığı, erken yaşta emekli edildiği için büyük bir çalışmayan, boş oturan kitle var. Bu kitle kendini işe yaramaz görmemeli ya da istemediği davranışlarla kendini sevdirmeye çalışmamalı. Her sağlam yaşlının bu ülke için yapacağı çok şey vardır.

Yukarıda anlattığım durum ihtiyarın psikolojisine de olumsuz etki yapmaktadır. Psikolojik yaşlanma, bireylerin yaşlılık döneminde geçirdikleri davranış, uyum ve mental fonksiyonlarındaki değişimleri kapsar. “Ben yaşlandım, bir işe yaramam, bir köşede oturmalıyım ya da evden camiye, camiden eve hayatımı sürdürmeliyim.” düşüncesi, söylemi ihtiyar insana karşı taraftan da söyleniyorsa yaşlı insanda ruhsal halini altüst eder. Evde hiç konuşturulmayıp, tespihini çek, hiçbir şeye karışma denen bir kadının uzun yıllar bir evin “baş kadını” olduğu unutulmamalıdır. Evden camiye, camiden eve denilen insanın bir zamanlar o evin reisi, hakimi olduğu unutulmalıdır. Bu iki taraflı bir davranış düzenidir. Bu denge kurulmazsa her iki taraf da yanlışın kurbanı olur.

Hacettepe Üniversitesince araştırmada, ihtiyarların “Günlük yaşantınızda ne yapıyorsunuz?” sorusuna 100 kişiden boş zaman değerlendirme aktivitelerini 29, aile ilişkileri/akraba ziyaretlerini 26, televizyon izlemeyi 19, ibadeti 17, ev işleri/ihtiyaçlarının karşılanmasını 12, aktif çalışmayı 8 kişinin yaptığı görülüyor. Görüldüğü gibi “toplum yararına şu işleri yapıyorum.” diyen yok. Ama kimse boş yatıyorum demiyor.

Evde boş işlerle meşgul olan, televizyona bakan, dışarı çıkmayan yaşlılar kendilerini dinlerler. Hastalık ve ölüm korkusu onları ruhsal yönden sarsar. Devlet hastanelerinin ve ilaçların da ucuz olması kendini dinleyen ev ihtiyarlarının psikolojisini bozar ve hastalık hastası olurlar. “Nasılsın” sorusuna diliyle “iyiyim şükür” der ama arkasına bedensel rahatsızlıklarını sıralar. Sonra etraf şikayeti devreye girer.

Bunun çaresi yaşlıların eve kapanmaması ve hayatın içinde olmalarıdır. Yürüyüş, hareket, dikkatli beslenme, riskli hareketler yapmama gibi hassasiyetlerin yanında sevilen ve hayata bağlayan aktivite ve çalışmaların yapılması, “terk edilmişlik, yalnızlık, işe yaramazlık, ölümü bekleme” gibi düşünce ve duygulardan kurtulmaya sebeptir. Hayatı sevme ile başlayan serüven, hayatın içindekileri de sevmeye götürür.

Dünyanın bütün toplumlarında görülen ortak bir özellik yaşlıların dini yaşantıya ve mekanlara dönüşüdür. Hem doğu hem batı toplumlarında insanlar ihtiyarlamaya başladıklarında en azından dinin ritüellerini (ibadetlerini) yapmaya çalışıyor. Bunun sebebi ölüm ve öteki dünya hayatına yaklaşma olmalıdır.

Ülkemizde de benzer durum vardır. 2023’te Marmara Üniversitesi’nden Dr. Zübeyir Nişancı yürütücülüğünde, İbn Haldun Üniversitesi’nden Dr. Önder Küçükural danışmanlığında ve Uluslararası İslami Düşünce Enstitüsü’nden (IIIT) Muhammed H. Alboğa koordinatörlüğünde gerçekleşen araştırma dindarlığın yaş ilerledikçe arttığını gösteriyor. Araştırmaya göre yaş düştükçe dindar olmayanların oranı da yükseliyor. 45-64 yaş grubunda dindar olmayanların oranı %12 iken; bu oran 18-24 yaş grubunda %19.

Diyanetin araştırmasında da yine yaş grubuna göre vakit namazlarını kılma sıklığı incelendiğinde, yaş arttıkça vakit namazlarını kılanların da arttığı görülüyor. 18-24 yaş grubunda vakit namazlarını her zaman kılanların oranı %26,2 iken, bu oran 65 ve daha yukarı yaşlarda %69,9’a çıktı.” Araştırmaya göre yaş düştükçe dindar olmayanların oranı da yükseliyor. 45-64 yaş grubunda dindar olmayanların oranı %12 iken; bu oran 18-24 yaş grubunda %19. DİB tarafından 2015’te yayınlanan namaz kılma yaşı ve oranlarının da 2023’te pek değişmediği görülüyor.

Bu durumda ihtiyarlarda dini yaşama arzusu, (ibadet anlamındaki, bu da daha çok namazı ifade ediyor.) artış gösteriyor. Zaten tüm camilere bakıldığında vakit namazlarındaki cemaatin yaş ortalaması 60 ve üstü olduğu görülüyor. İmamların da cemaatin bu özelliğini kaba ve argo ifadelerle (ürolojik) dillendirerek, ironi yaptıklarını, şikayetçi olduğunu görmekteyiz. Hem kadın hem erkek Kur’an kurslarında da yaş ortalaması bunu gösteriyor. Kur’an kurslarında genç ve ergen öğrenci yok neredeyse. Bakmayın laiklerin çığırtkanlığına.

Zaten toplumumuzda bir yanlış alışkanlık var: Ertelemek. Dini sonra yaşarsınız. Başı yaşlanınca örterim, örtersin, sakalı yaşlılar bırakır, ibadetleri yaşlanınca yaparsın, hacca ihtiyarlayınca gidersin, hacdan gelince ticareti, çalışmayı bırakın, evden camiye, camiden eve gidin gelin, alın tespihinizi bir köşeye oturun, verirlerse yiyin, sorarlarsa cevap verin, vermezlerse, sormazlarsa ses çıkarmayın.” Yahu 60 sene hayatın içinde olmuş bir insana bunu nasıl dersiniz, o buna nasıl katlansın? Ona “öl” diyorsunuz ama o da elinde değil.

Demek ki yaşlılar dini duyguları olan ve artan insanlar. Bunu değerlendirmeliyiz. Mahalle cami cemaatinin en büyük hastalığı birbiriyle ve imamlarla uğraşmak. İmamların o kadar dedikodusunu yapıyorlar ki imamların hiç günahını bırakmıyorlar. Haklı olduklarını söylemek de pek mümkün değil.

Onların da günahlarını alan cemaati terslememeleri gerekir. Derleyip toparlamak, cami, mahalle ve sokakla ilgili sosyal faaliyetlere ortak etmek gibi yönlendirmeleri yaparak arayı bulmaları gerekir. Mukabelede onların mutluluğunu fark ediyoruz. Çocuklara gösterdikleri ilginin en az bir kısmını da dedelere gösterirlerse görevlerine katkı yapmış olurlar.

Sonuç itibariyle ihtiyar insanlar hem sosyal hem psikolojik hem de dini yönden problemler yaşamaktadır. Yaşlı nüfusun artışına göre hem devlet hem STK’lar, (vakıf, dernek, kulüp…) hem ailenin bireyleri, hem yaşlıların kendileri bu problemlere çözüm üretmelidir. Hayatın içinden çıkmadan toplum yararına neler yapılarak yılların birikimi, tecrübesi değerlendirilebilir diyerek işe koyulmalıdır.

Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

Allah sizi güçsüz olarak yaratan, sonra güçsüzlüğün ardından bir güç veren, sonra gücün ardından bir güçsüzlük verendir. O dilediğini yaratır. O hakkıyla bilendir. Hakkıyla kudret sahibidir.” (Rum, 54)

Peygamber Efendimiz aleyhisselam bazı hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmaktadır:

“Müslüman olarak ihtiyarlananlara Allah, azap etmekten hayâ ederim, buyurdu.”

“Bir genç, ihtiyar bir kimseye yaşından dolayı hürmet ederse Allah da ona yaşlılığında kendisine hürmet edecek birisini hazırlar.”

“Kim saç ve sakalını Allah yolunda (çalışırken) ağartırsa bu (beyazlık) kıyamet günü kendisi için nur olur.”

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.