KAPAK-Gündem ve Biz

Beynimiz, duygularımız evlerde başköşeye oturttuğumuz TV ile cebimizde taşıdığımız ve ayrılığına hiç dayanamadığımız son model “akıllı(!) telefonların” hâkimiyetine girmiştir. Bu iki alet sürekli gelişim ve değişim yaşarken biz de farkında olmadan onların kölesi oluyoruz. Ben etkilenmem diyen babayiğit varsa elinden öperiz.
Bu aletler veya görüntülü ve sosyal medya yoluyla bütün dünyada bir algı oluşturuluyor. “Karabatak kuşu”yla bizi aldatanlar şimdi de gerçek veya sahte gündemlerle de bütün dünyayı ve özellikle de Müslümanları meşgul ediyorlar. Bu gündemlere onların gözüyle bakmak kadar onlar gibi olmayayım diye bakmak da bizi yanlışlara sürükler.
Peki gündelik olay ve gelişmelere nasıl bakmalıyız? Bunu Müslüman’ın bakış açısı yönünden soruyorum. Hadis-i Şerifte “Cimrilik ile iman bir arada bulunmaz” buyruluyor. Yani imanın yanında olumsuzluklar olamaz. “Müslüman yalan söylemez” buyruğu da bu açıdan değerlendirilir. Müslüman, imanı ile yan yana olamayan olumsuzluklara dikkat etmelidir. “Mü’minler gerçekten kurtuluşa ermişlerdir.” (Mü’min, 1) “Onlar ki, faydasız işlerden ve boş sözlerden yüz çevirirler.” (Mü’min, 3) Yine onlar ki, emanetlerine ve verdikleri sözlere riayet ederler.” (Mü’min, 8)
Genel anlamda insanın özel anlamda Müslüman’ın bir bakış açısı vardır. Allah’ın verdiği akıl nimetiyle insanı, dünyayı, tabiatı, olayları yani gündemi, yaşadığı dünyayı fark etmelidir. Müslüman akıl nimetine imanı da eklemek suretiyle bakış açısını ilkeli hale getirir.
İlkemiz de ilahi olarak konulan ölçülerdir. Müslüman’ın her yer ve zaman da bir ölçüsü olmalıdır. Müslüman, topluma, evrene, dünyaya, sosyal ve güncel olaylara karşı tepkisi; tespiti, kabulü reddi, sevgisi nefreti, içinde ya da dışında bulunmayı bu doğrultuda oluşturduğu bakış açısı ile değerlendirmek zorundadır. Örneklere bakalım.
Mısır ve Suriye’ye Bakış
Mısır’da bir darbe oldu. Seçilmiş bir devlet başkanını devirdiler ve gerçekten hayali suçlamalarla hapse attılar. Dünya da çıkarına olması ve devrilenin Müslüman hassasiyetine sahip olması sebebiyle darbeyi destekledi. Kendi değer yargılarını görmezden gelip çiğneyerek darbeyi alkışladılar. Hiç tepki göstermediler. Bu durumda Batı’nın bakış açısı İslam karşıtlığı ve çıkarlarıdır.
Peki Türkiye’ye bakalım. Mısır darbesine nasıl baktı? Hemen kınadı ve “tanımıyoruz” dedi. Darbeci generalin devlet başkanlığını kabul etmediği gibi generalle aynı masaya bile oturmayan bir tavır içerinde olan TC cumhurbaşkanı var. Olaya nasıl bakılabilirdi?
1- Darbeyi ve yapan kişiyi tanır, yönetimi legal görür. İlişkiler gayet iyi devam eder. Maddi anlamda ülkemize birçok faydaları olur.
2- Üç maymunu oynarsınız.
3- Şimdi olduğu gibi darbeyi ve yapanları illegal ilan eder, seçilmiş bir kişinin devrilmesi, hapse atılması, haksızca yargılanmasına karşı çıkarsınız. Tabi bu durumda devletlerarası ilişkiler bozulur, çıkarlarımız büyük zarar görür.
Türkiye üçüncü seçeneği tercih etti. Çünkü Türkiye yönetimi olaya İslami bir bakış açısıyla baktı. Cumhurbaşkanı olaya demokrat ve Müslüman bir kişi olarak baktı ve oradaki Müslüman kişiyi, hareketi, kimliği korudu ve ona destek oldu. Çünkü inandığı değerler, Batı’nın çıkarlarına göre görmezden geldiği değerler ve normlar değildi. “Bir yerde bir Müslüman’ın ayağına bir diken batsa onun acısını diğer Müslümanlar da hissetmelidir.”
Suriye’ye bakalım. Orada küçük bir azınlığın desteklediği diktatör Esat’a karşı bir halk ayaklanması oldu. Halkın çoğunluğu da İslamî hassasiyete sahip. Yöneten yüzde on azınlıkta ve mezhep taassubu var. Bunun sonucu asker, istihbarat ve polisin tamamına yakını yönetim yanlısı ve aynı mezhepten. Bunlarda acıma duygusunu geçelim. Suriye bizim komşumuz. Bu komşumuzla şimdiki rejimin başındaki devlet başkanı Esat’la da gayet iyi ilişkiler içindeydik. Hatta ortak bakanlar kurulu ve ortak yatırımlarla da epey ileri bir ilişki seviyesi vardı.
Peki Suriye’deki olaylara biz nasıl bakmalıydık?
1- Halk ayaklanmasını görmezden gelip iyi ilişkilere devam edilir, Suriye’deki çıkarlarımızı korurduk.
2- Görmezden gelirdik.
3- Ölen kim olursa olsun Suriyeli ve kanları kırmızı. Akan Müslüman kanı. Öyleyse hem mazlum hem de Müslüman Suriye halkının yanında yer alınmalıydık.
Türkiye üçüncü seçeneği tercih etti. Çünkü Türkiye yönetimi olaya İslami bir bakış açısıyla baktı. Cumhurbaşkanı olaya Müslüman bir kişi olarak baktı ve hem mazlum hem de Müslüman Suriye halkının yanında yer aldı, onlara destek oldu. İnandığı değerler, çağlara ve mekânlara göre değişen değerler ve normlar değildi. “Bir yerde bir Müslüman’ın ayağına bir diken batsa onun acısını diğer Müslümanlar da hissetmeliydi.”
Genele Bakış
Filistin, Arakan, Yemen gibi coğrafyalardaki olaylara devletler, devlet adamları, her çeşit medya, ulusal ve uluslararası STK’lar yukarıdaki üç bakış açısından biriyle bakmak durumundadır. Türkiye Cumhurbaşkanı’nın bakış açısı doğrudur ve bütün Müslümanlar da aynı bakış açısıyla bakmalıdır. Çünkü Müslümanlar inançları, değerleriyle olaylara bakmak zorundadır. Kınayanın kınamasından, başına gelecek olumsuzluklardan, tehditlerden çekinmeden gündemi ve güncel olayları değerlendirmeli hatta imkânı varsa müdahil olmalıdır.
Ölçümüzle Bakış
Doğru bir bakış açısı edinmek, İslam’ı bir bütün olarak kabul etmek ve “amasız, fakatsız” kabulle mümkündür. Bize ait ölçülerimizin belirlediği açımızı, sağlıklı bakış açımızı kazanmak için, tüm Müslümanlar olarak böyle hareket etmek gereklidir.
Bir arada olmaya çabalamak aynı zamanda bakış açımızın sıhhat kazanması ve ilkeli olmasını da sağlayacaktır.
Müslümanların arasında oluşan fikir ayrılıkları ve ihtilaflar, bunun sonucunda da meydana gelen gruplaşmalar, bakış açılarının farklılığından kaynaklanmaktadır. Hâlbuki Müslüman için bakış açısını oluşturan Kur’an ve sünnettir, sahip olduğu katıksız, menfaatsiz imandır. Buna rağmen niçin farklı bakıyoruz? Çünkü Müslüman ölçüleri uydurulmuş ve beşeri değil, hakiki ve ilahidir. Nas olarak kesin iman edilmesi emredilmiştir.
Ulusal olaylara bakarken cemaat, tarikat, meşrep; uluslararası olay ve gündeme bakarken mezhep (Şii, Sünni , Vahhabi), ekonomi ya da ırk ön plana çıkıyor. Bu da sağlıklı değerlendirmeyi engelliyor. Bu ihtilaf gönül ve hedef birliği olmayanların ihtilafıdır ve bunda rahmet yoktur. Yemen’deki drama bakış açısına dikkat edin. Doğu Türkistan da öyle değil mi? Kim, hangi güç yaparsa yapsın ölçümüze göre yanlışsa yanlış, doğruysa doğru, iyiyse iyi, kötüyse kötü diyebiliyor muyuz? Sorulara evet diyorsak bakış açımızda İslami bir ölçü vardır.”Fakat” diye başlayan cümleler kuruyorsak sıkıntılar vardır.
Allah ve Resulü ne diyorsa benim görüşüm odur diyebiliyor ve bunu uyguluyorsak her türlü farklılığı yok ederiz ve Ümmet oluruz. Kalın sağlıcakla.