KAPAK- Gençleri Bekleyen Tehlikelerden Biri: İdeolojiler, Politikalar

İnsanı bir leylekten ayıran şey yaptıklarını sorgulamasıdır. Leylekler canları sıkıldığında, yalnız kaldıklarında, yorulduklarında diyemezler ki “Bıktım artık göç etmekten, bu yıl göç etmeyeceğim.” Ya da bir aslan acıktığında bir av yakalar ve yer. “Bugün de aç kalayım dün çok yedim.” demez, diyemez. Oysa insan bir şeyi nasıl yapması gerektiği üzerine düşünür. Yapıp yapmaması üzerine de düşünür. Hatta insanoğlu kendi varlığı üzerine dahî bir sorgulama içine girebilir. Bu durum bizim irademizden kaynaklanır. İnsanı işte bu düşünceler ile yapacakları hakkında üç şey sınırlar: 1) Ahlak, 2) Hukuk/şeriat, 3) Örf. İnsan hareketlerini sınırlayan bu üç kategori hakkında düşünme yetisi de verilmiştir insanoğluna.
Düşünmenin, toplum düzeni üzerinde yapılması işinde politikanın da rolü vardır diyebiliriz. Politikalar derli toplu düşüncelere çevrilip ardından gidilir bir çerçeveye alındığında da ortaya ideolojiler çıkmaktadır. Bazen ideolojiler kendi saliklerini siyasete mecbur bırakır. Politikacılar tarafından malzeme edildiği durumlarda artık ideolojilerin bir kitlesi meydana gelir. Kitle içinde bulunanlar belli propagandalara maruz kalır ve yönlendirilirler ancak siyasetçilerin kitle yönlendirmeleri, kitle fertleri için her durumda makul olmayabilir. Yine de gençler idealistliğin verdiği heyecan içerisinde bu durumun her zaman aklî sorgulamasını yapamayabilirler. Yüce idealleri uğruna mücadele ettiğini sanırken elinde bir taş ile komşusu olan bir polis ile meydanda karşı karşıya gelebilirler.
Bu noktada şunu belirtmeyi önemsiyorum ki hakikaten doğru olan bir fikir uğruna bedeller ödenebilir, nitekim ödenmiştir de. Ödenen bedelin gerçekten o fikir uğruna olup olmaması burada can alıcı noktadır. Eğer biz bir kitle içinde isek üzgünüm, harekete geçmiş kitlelerin aklı yoktur. İşin bam teli harekete geçmeden önce insanoğlunun sorgulama yapmasıdır. Yapılacak hareketin ahlak, hukuk, örf üzerine değerlendirmesi yapılmalıdır. Elbette bir sorgulamayı yapmak sorulacak soruları öğrenmekten geçer. Eğer bir müktesebatımız yoksa bu sorgulamayı yaptığımızı söylemek saflık olur. Çerçevesi derli toplu çizilmiş ideal fikirler işte bu noktada işimize yarayacaktır. Öncelikle idealize ettiğimiz fikri tanımalı, usul ve esasları hakkında fikir sahibi olmalıyız.
Bu noktada kendi çizdiği idealler üzerine yol tutan Sudanlı hukukçu Hasan Turabi’nin bir tanımlamasına yer vermek istiyorum. Turabi, “İslami Düşünce”nin ne olduğunu belirtirken iki noktaya dikkat çekmektedir. İlki İslam’ın “Bugün sizin için dininizi kemale erdirdim, din olarak İslam’ı beğendim.” ayeti ile tamamlandığı gerçeğidir. Ve kendinden sonraki tüm zamanlara ve tüm mekanlara hükmü cari olacak bir din kemale erdirilmiştir. Ancak ikinci nokta bizim ve çağımızın henüz kemale ermemiş olmasıdır. Yani din her zamana ve mekana hitap edebilirken biz tarihin sınırlı bir dönemde yaşayabiliyoruz. Benim kendi cümlelerim ile ilettiğim bu açıklaması sonrasında Turabi, İslam’ın değişmez hakikatlerinin kendi çağımıza nasıl aktarılabileceği üzerine yapılan düşünme eylemini “İslamî Düşünce” olarak tanımlamaktadır. Ona göre İslam kemale erdiği için ihya edilemez ama İslamî düşünce her zamana göre yeniden değişebilir ve ihya edilebilir.
Şu halde idealize ettiğimiz şeyler öncelikle bir sabite üzerine bina edilmelidir. Ardından bu sabite üzerine yapılacak düşünce biçimi “bizim ideal düşüncemiz” şekline gelecektir. Politika yaparken, politik hareketleri takip ederken bu şekilde hür düşüncelerimiz oldukça bulunduğumuz kitlelerin şeklini alan değil girdiği ortamlara şeklini veren bir yapı kazanmaya başlarız. Aksi halde akşam tartışma programlarının sabah dedikoduların yönlendirdikleri ile kendi tartışmamızı yaptığımızı sanıp zavallı bir halde savrulabiliriz. Daha tehlikelisi art niyetli siyasetçilerin yönlendirmesi ile kendimizi olmamamız gereken yerlerde bulabiliriz.
Aradan zaman geçtiğinde ‘ben eskiden bu konuyu boş yere tartışmışım’ diyorsak kendi fikrimizi değil başkasının gündemini tartışmışız demektir. Hatta belki başkasının çıkarı uğruna bedeller ödemişiz demektir. Kendine ait gündemi olan insan, hür insandır. Başkaları ile tanımlanan, bir kitlenin parçası olmaktan öte bir ağırlığa sahip olmayan insanlar ise yönlendirilen insanlardır. Politik mücadelede birçok insan heba olup gitmiştir. Kendimizi tanımlayacak müktesebata sahip olmanın bize yükleyeceği ideal ise şu sınırlı hayatta insanoğluna yetecektir, yeter ki yolda olalım.
Abime, hocası Hüsrev Hatemi’nin söylediği şu veciz söz ile bitirelim:
“Düşünmeden okumak faydasız, okumadan düşünmek tehlikelidir…”