KAPAK-Fetih ve Fatih

Feth, bir beldeyi veya bir şehri harp veya sulh yoluyla ele geçirmek veya kapılarını İslam’a açmak anlamına gelmektedir. “Feth” İslam tarihinde özellikle iki yerde kullanılmıştır: Birincisi, İslam’ın kalbi ve merkezi olan Mekke’nin fethine, Kur’an-ı Kerim’de Fetih Suresi’nin işaret etmesidir. İkincisi ise Allah Resûlü’nün beyân buyurdukları “İstanbul’un fethi”dir.
Bu iki fetihten birincisi Allah’ın, Peygamber’ine; ikincisi Hz. Peygamber’in ümmetine müjdesidir. Her ikisi de gerçekleşmeden önce haber verildiği için, istikbâlden haber veren birer mucizedir.
Fetihler sonucunda İslâm devletinin himâyesi altına alınan insanlar, hem İslâm’ın safiyet ve ulviyetini müşahede etmiş, hem de tevhîd potasında temizlenip, sevgi, adalet, merhamet, insaf ve iman sahibi olmuşlardır. Böylece, Müslümanları tanımak suretiyle, doğrunun eğriden, güzelin çirkinden, tevhidin şirkten farkını müşahhas bir şekilde idrâk etme imkânına kavuşmuşlar, dolayısıyla da memleketin yeni sahiplerinin müsamahakâr, eski idarecilerle kıyas kabul etmeyecek kadar adaletli, insaflı, insan hak ve haysiyetine saygılı olduklarını bizzat görmüşlerdir.
İslam, Allah’ın adaletini yeryüzüne hâkim kılmak ve beşeri beşeriyetin kulluğundan kurtarmak gayesi ile gelmiştir. Kısaca İslam, yaratılış gayesi Allah’a kul olmak olan insanoğlunun, ruh ve gönlüne tevhidi hakim kılmak üzere gönderilmiştir. Bu ilâhî istek doğrultusunda; yeryüzünün bütününde insanların Allah’ın adaleti ile yönetilen tek bir kitle olmaları ve bu yönetimi sağlayacak âdil idarecilerin itaatine girmeleri İslam’ın yönetim biçiminin vazgeçilmez bir teorisidir. Kur’ânî ifadeyle; Müslüman olsun olmasın insanlar, ilâhî adaletle ve zulme uğramadan yönetilmelidir. Tevhidî geleneğin muktezâsı olarak peygamberlerin öğretilerinin tümünde, insanlığın bu ilâhî emir ve yönetime tâbi olmaları istenmiştir. Böylece zulmün ve despotizmin yerine ilâhî adaletin temsilcilerinin hâkimiyeti hedeflenmiştir. Bu hedefin gerçekleşmesi adına fetihler yapılmıştır ki; bu fetihlerden biri de Konstantiniyye’nin fethidir.
“İstanbul elbette fetholunacaktır; onu fetheden kumandan ne güzel kumandan, onu fetheden asker ne güzel askerdir!”
İslam’la müşerref olan Türk milletinin nihâî hedefi olan îlâ-yı kelimetullah’ı hayata hâkim kılmak ülküsü içinde fetihler özel bir yere sahiptir. Bu kutlu gayenin tahakkuku adına, nizâm-ı âlemin temini için sayısız coğrafyalara, sayısız seferler yapılmıştır.
Sekiz asır gibi uzun bir dönem, İslam ordularını Konstantiniyye üzerine sevk eden bu hadis, İslam fetih tarihinde büyük bir rol oynamış ve fetihlere muazzam bir motivasyon kazandırmıştır.
İstanbul’un fethi, Peygamberimiz tarafından müjdelenen ve tarihin en önemli hadiselerinden biri olarak kabul edilen bir zafer… Fatih Sultan Mehmed’in gerçekleştirdiği fetih ile “yıkılamaz” denilen surlar yıkıldı ve yeni bir çağ açıldı. Doğu Roma İmparatorluğu’na son veren bu fetih, Osmanlı Devleti’nin temellerini sağlamlaştırdı; Fatih’in canlandırdığı “gaza” anlayışı, kendisinden sonra gelen hükümdarlara miras kaldı. Peki, İstanbul’un fethi Osmanlı’nın gelişmesini nasıl etkiledi?
İstanbul’un Fethi Büyük Bir Prestij Sağladı
İstanbul’un fethi, 21 yaşındaki Fatih Sultan Mehmed’e sonsuz bir kudret ve otorite sağlamıştı. Fetih öncesi ciddi kargaşalarla çalkalanan Osmanlı İmparatorluğu bu fethin getirdiği büyük prestijle hem İslam dünyasının en parlak devleti haline geldi hem de düşmanları üzerinde psikolojik yılgınlık oluşturdu.
Hükümdarlık Üzerindeki Tehditler Ortadan Kalktı
Fatih, fetihten hemen sonra iktidarını sınırlayan Çandarlı’yı görevden aldı ve bir müddet sonra öldürttü. Aynı şekilde hükümdarlığı üzerinde bir tehdit olarak gördüğü Orhan Çelebi de fetih sırasında ortadan kalkmıştı.
Yönetim Sistemine Yeni Düzenlemeler Getirildi
Fatih’in veziriazamlarının sonuncusu hariç hepsi kapıkulu kökenliydi. Bu durum hükümdara aristokrat Türk ailelerinin nüfuzundan kurtulması imkânını vermiştir. Ancak her şey devşirmelere bırakılmamış, dini, idari ve mali bürokrasi Türk kökenlilerden teşkil edilmiştir. Böylece kapıkulları ile Türkler arasında bir denge kurularak devlet yönetiminde tek söz sahibinin padişah olması sağlanmıştır.
Fetret Devri Gerçek Anlamda Fetih ile Bitti
Halil İnalcık, Fetret Devri’nin gerçek bitişinin İstanbul’un fethi ile olduğunu söyler. İstanbul’un fethi öncesinde sallanan imparatorluk, fetihle kazandığı büyük itibar sayesinde dünya siyasetine yön verecek bir imparatorluk olma yoluna girdi.
Fatih, Cihan İmparatoru Haline Geldi
Halil İnalcık, fetih sayesinde II. Mehmed’in kendisini cihanşümul bir imparatorluğun temsilcisi olarak gördüğünü, mutlak ve hudutsuz bir iktidar kazandığını belirtir. Bu durum merkeziyetçi devletin kurulabilmesini ve devamlı fütuhat faaliyetlerinde bulunulabilmesini sağladı.
Osmanlı, Roma İmparatorluğu’nun Varisi Haline Gelmişti
Fatih’in cihanşümul hâkimiyet fikrinin temelleri geniş bir yelpazeden oluşuyordu: Türk-Moğol hükümdarlık geleneği, İslami hilafet telakkisi ve Roma imparatorluk fikri. Fatih, fetihten sonra kendisini Roma İmparatorluğu’nun yegâne varisi sayarak, Bizans İmparatorları ile akraba bütün sülaleleri (Trabzon Rum İmparatorluğu, Mora Despotları vs.) ortadan kaldırmak için faaliyete geçmişti.
Gaza Anlayışı Yeniden Canlandı
Timur’dan sonra canlanan eski Türk gelenekleri bu devirde daha da ön plana çıkarılmıştı. Fatih’in bir torununa Oğuz Han, diğerine ise Korkut ismi verilmesi bu anlayışın ne kadar ön plana çıktığını gösterir. Osmanlı İmparatorluğu’nun kuruluşundaki en önemli vasıta olan ve “Fetret Devri” yüzünden bir müddettir aksayan gaza siyaseti de tekrar canlandı.
Fatih Gazanın En Büyük Temsilcilerindendi
Fatih kendisini İslam âleminde gazanın en büyük temsilcisi ve İslam dünyasının koruyucusu olarak görüyordu. Büyük oğluna Osmanlı İmparatorluğu’nda gazanın ve fütuhatın en önemli temsilcilerinden Yıldırım Bayezid’in adının verilmesi manalıdır.
İstanbul’un fethi, Türkler’in daha önceki tarihlerinde eşine rastlanılmayan, dünya siyasetine yön veren bir imparatorluğun kuruluşuna vesile olduğu için Türk tarihinin Yeni Çağı’nın başlangıcıdır.