KAPAK – En Sevgili’nin (sav) Sevgisi

KAPAK – En Sevgili’nin (sav) Sevgisi

Allah (cc)’ın en sevgili kulu, Habibullah’ı, âlemlere rahmet olan peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa (sav) her konuda olduğu gibi evlerimizde de aile fertlerimize karşı sevgi, şefkat ve merhamette nasıl olmamız gerektiğinin en güzel örneğidir. O (sav), Allah katında insanların en üstünü ve en mükemmelidir ama en nihayetinde bir insandır ve kuldur. O’nun da duyguları, düşünceleri, istek ve ihtiyaçları vardır. Zaten tam da bu yüzden en güzel örnek olarak karşımızda durmaktadır.

Ne yazık ki günümüzde içi boşaltılmış, anlamını yitirmiş kavramların başında ‘sevgi’ gelmektedir. Gelin bizler sevgiyi gerçek kaynağı olan Efendimiz (sav)’in yuvasında arayalım. Efendimiz (sav)’in yuvası her konuda bir medrese idi. Bu medreseden kaynayan sevgi pınarından bir yudum da bizler içelim inşallah.

Peygamber Efendimiz (sav), Hz. Hatice (r.anha)’ye inanılmaz bir sevgi besliyordu ve bu sevgiyi ifade ederken “ben Hatice’nin sevgisi ile rızıklandırıldım” buyuruyordu. (Müslim, Kitabü’l-Fedâil, 75) Peki, bizler eşlerimizin bizlere olan sevgisini rızık olarak görüyor ve buna şükredebiliyor muyuz?

Resulü Ekrem Efendimiz (sav), Hz. Hatice’nin vefatından sonra eşinin fedakârlıklarını ve dostluğunu hiçbir zaman unutmamış, onu her fırsatta anmıştır. Hz. Hatice’nin bir dostunu veya akrabasını görse ona ikram ve iltifatlarda bulunmuştur. Evde bir kurban kesildiğinde Hz. Hatice’nin eski dostlarına ve akrabalarına ondan birer parça göndermeyi ihmal etmemiştir. Efendimiz (sav)’in bu tutumları günümüzde çok da ihtiyacımız olan ve ailelerdeki sevgiyi tüketen önemli bir noktaya dikkatleri çekiyor. “Seven, sevdiklerinin sevdiklerini de sever.” Günümüzde eşinin anne babasıyla bile geçinemeyen, küsüp bir daha görüşmeyen, hiçbir akrabasını tanımayan, bilmeyen insanlar nasıl olur da eşlerini sevdiklerini iddia ederler ve eşlerinden sevgi beklerler. Ne beyhude bir bekleyiş!

Hz. Aişe (r.anha) annemizin sahabe içindeki lakabı Allah (cc)’ın sevgilisinin sevgilisi idi. Efendimiz (sav), Hz. Aişe ile beraber yemek yerken özellikle dikkat eder, bardağın Aişe’nin içtiği yerinden su içer, et yiyorlarsa Aişe’nin ısırdığı eti elinden alır, onun ağzının değdiği yerden ısırır, kendi elleriyle Aişe’ye yedirirdi. Ona olan büyük sevgisini böyle gösterirdi.

Efendimiz (sas), Âişe validemizi çok sever ve her seferinde bu sevgisini belli ederdi. Amr b. el-Âs anlatıyor: “Rasulullah’a (sas) ‘İnsanlar içerisinde en çok kimi seviyorsun?’ diye sorduğumda Rasulullah (sas) ‘Âişe’ cevabını verdi. ‘Peki erkeklerden en çok kimi seviyorsunuz?’ diye sorunca, ‘Aişe’nin babasını’ buyurdu.” (Buhari, Fedail-i Ashab, 4)

Aynı soru evliliklerinin başında Efendimiz (sav)’e Hz. Aişe tarafından da sorulur. “Beni nasıl seviyorsun Ya Rasulullah?” “Kördüğüm gibi.” Hz. Aişe aldığı cevaptan o kadar hoşnut olur ki, ilerleyen yıllarda sık sık sorusunu yineler. “Ey Allah’ın Elçisi! Kördüğüm ne alemde?” “İlk günkü gibi!” (Ebu Nu’aym, Hilyetü’l-Evliya, II,44.)

Bizler de kendimize soralım, aynı yuvayı paylaştığımız eşlerimize, çocuklarımıza hak ettikleri değeri verebiliyor muyuz? Yaptıkları onca fedakârlık karşısında “zaten yapmak zorundalar” diye düşünüp onlara bir teşekkürü bile çok mu görüyoruz? Bize hiçbir maliyeti olmayan hatta birçok olumlu manada geri dönüşü olabilecek, güzel söz ve iltifatları esirgiyor muyuz?

Yine Aişe annemiz kendisi anlatıyor, Efendimiz (sav) ile kalma sırasının kendisinde olduğu bir gece Efendimiz’in hareketlerinden şüpheleniyor ve diğer hanımlarına gideceğini düşünerek uyumuyor. Efendimiz’in adaletinden şüphesi yok, ancak kadın fıtratı, ister istemez kıskanıyor. Aişe annemiz yatıyor ama uyumuyor. Gecenin ilerleyen saatlerinde Efendimiz, Aişe annemizi rahatsız etmeden kalkıyor, dışarı çıkıyor. Aişe annemiz de kalkıp takip etmeye başlıyor. Efendimiz Baki Kabristanlığı’na giderek oradakiler için tövbe ve istiğfarda bulunup tekrar evine yöneliyor. Bunu gören Aişe annemiz koşa koşa evine varıyor yatağına yatıyor ama soluk soluğa kalıyor. Efendimiz eve girince Aişe annemizin o halini fark ediyor ve ‘Ya Aiş! (Ayşem), Bu ne hal? Nefes nefesesin?’ buyuruyor. Annemiz ‘Yok bir şey’ dese de Efendimiz ‘Var’ diyor ve ekliyor ‘Bana anlatacak mısın ne olduğunu yoksa Latif ve Habir olan Mevla’m, Cebrail’i gönderip bana haberini versin mi?’ deyince Aişe annemiz olup biteni bir bir anlatıyor ve o anlattıkça Efendimiz gülüyor. ‘Demek önümdeki karartı sendin öyle mi?’ diyerek tebessüm ediyordu.

Bu tavra çok dikkat edelim dostlar, sen bana nasıl güvenmezsin diyerek ortalığı birbirine katmıyor, kadın fıtratını bildiği için gülüp geçiyor. Aişe annemizin bu tavrının sevgiden kaynaklandığını biliyor ve sadece tebessüm ediyor. Bizler birbirimizin, sevdiklerimizin hata ve kusurlarını görmezden gelebiliyor muyuz? Telefonumuzu karıştıran ya da bizden habersiz hareket eden eşlerimize, çocuklarımıza aynı hoşgörüyü gösterebilir miyiz? Soralım kedimize.

Peygamberimiz (sav), kızı Fatıma (r.anha)’yı çok severdi. Bir sefere çıkacağı zaman en son ona uğrar, dönüşünde ise önce onun yanına giderdi. Hz. Fatıma babasını ziyarete geldiğinde ise, Peygamberimiz (sav) sevgili kızını karşılamak için ayağa kalkar, alnından öper ve yanına oturturdu. Hazret-i Fatıma’nın iki oğlu vardı: Hasan ve Hüseyin. Peygamberimiz (sav) torunlarını çok severdi. Onları kucağına alır, omuzuna çıkarır, okşar, öper, sırtında taşır, oyun oynar, isteklerini yerine getirirdi.

Peygamberimizin (sav) iki torununun şahsında çocuklara gösterdiği bazı sevgi ve şefkat örneklerine göz atalım ve kendimize dersler çıkaralım.

Ebû Hureyre anlatıyor: “Peygamber Efendimiz (sav) bir gün bir omuzunda Hasan, diğer omuzunda Hüseyin olduğu halde geldi. Yanımıza varıncaya kadar bir onu öpüyor, bir de diğerini öpüyordu.” “Yâ Rasulullah, anlaşılan onları çok seviyorsunuz.” dedik. “Evet, severim. Kim onları severse beni sevmiş, kim onlara kin tutmuşsa, bana kin tutmuş olur.” buyurdular. (İbn Sa’d, VI/360; İbn Hacer, el-İsâbe, I/329)

Hz. Enes de kendi gördüklerini şöyle dile getiriyor: “Peygamberimizi (sav) hutbe okurken gördüm, Hasan dizinin üstündeydi. Ne söyleyecekse halka söylüyor, sonra eğilip çocuğu öpüyor ve ‘Ben bunu seviyorum.’ diyordu.” (Müslim, Fedâilu’s-Sahâbe, 56)

O bir peygamber olduğu halde omuzunda çocuk taşımaktan utanç duymuyor, bununla iftihar ediyordu. Çocukları öpmeyi ve sevmeyi bir insanı küçülten değil, aksine yücelten bir davranış olarak görüyor ve bizlere gösteriyordu.

Gönlü sevgi ve merhametle dolu bir peygamberin ümmeti olarak bizlere düşen, peygamberimizin dosdoğru yolundan gitmektir. O’nun örnekliklerine sımsıkı sarılmaktır. Allah (cc), O’nun yaşantısını yaşantımıza uygulayabilmeyi nasip etsin.

Sevgi, yuvalarımızı ayakta tutan en önemli değerlerdendir. Eğer kalplerimizde sevgi yoksa; sabır yok, anlayış yok, fedakârlık yok, hoşgörü yok demektir. Sevginin olduğu yerde; sabır olur, anlayış olur, fedakârlık olur, hoşgörü olur ve bunların doğal sonucu olarak mutluluk ve huzur olur. Allah kalplerimizi sevgiden yoksun bırakmasın. Âmin.

Kaynakça

  1. Muhammed Emin Yıldırım, Sahabe İklimi 1
  2. www.resulullah.org
  3. Nebevî Medrese’den İdeal Eş Olmanın Örnekleri, Muhammed Emin Yıldırım (42. Ders)
  4. Dünyanın En Kıymetli Hazinesi: Salih ve Saliha Eş, Muhammed Emin Yıldırım (41. Ders)
  5. İdeal Eş, İdeal Ev, Muhammed Emin Yıldırım (Giresun)
YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.