KAPAK- Canınız Sağ Olsun

Günlük hayatta zaman zaman duyduğumuz, kullandığımız bir cümle: “Canın sağ olsun!” Türkçeden başka dillerde kullanılmayan; bir kişiye teselli vermek, hata ve eksiğinin önemsenmediğini belirtmek anlamına gelen oldukça babacan bir cümle… Babacan diyorum çünkü: Kızılacak, yanlış, olmaması gereken her ne yapmışsanız muhatabınız size bu cümleyi samimiyetle kuruyorsa sizi önemsiyor demektir.
Dilimize oldukça manidar bir cümleyle işlenmiş olan can güvenliği, Zarurat-ı Diniye’den yani dinin vazgeçilmez değerlerinden biri, hatta ilkidir. Çünkü can güvenliğine sahip olmayan bir bireyin diğer haklara sahip olması düşünülemez. Allah azze ve celle insanı en güzel bir şekilde yaratmış (Tin, 5), yeryüzünde halife olarak görevlendirmiş (Bakara, 30) ve Kur’an’ı insana indirerek (Nahl, 44) muhatap olma şerefini lütfetmiştir. Yine Kur’an’da birçok ayette “Ey insanlar” diye hitap edilmesi, kainatın onun emrine verilmesi de insana verilen değeri göstermektedir.
Maide Suresi’nin 32. ayetinde: “Kim bir mü’mini kasten öldürürse, cezası içinde ebedi kalacağı cehennemdir. Allah ona gazap etmiş ve onun için büyük bir azap hazırlamıştır” buyurularak cana kıymanın acı bir bedeli olacağı bildirilir.
Allah Resulü aleyhisselamın sakınılmasını emrettiği helak edici yedi şeyden biri de: “Haklı durumlar müstesna, Allah’ın haram kıldığı cana kıymaktır.” (Müslim, iman 145)
Yine bu konunun önemini Resulullah aleyhisselam Veda Haccı sırasında irad ettiği veda hutbesinde “Bugün, bu ay ve bu belde nasıl kutsal ise canlarınız, mallarınız ve ırzlarınız da öylesine kutsaldır ve her türlü tecavüzden korunmuştur.” buyurmuş ve hutbenin sonunda şehâdet parmağını gökyüzüne kaldırıp orada bulunan sahabelerin üzerine indirerek “Şahit ol ya Rabb, şahit ol ya Rabb, şahit ol ya Rabb” diyerek Rabbimizi de bu konuda şahit tutmuştur.
Dinimiz can güvenliğinin korunması için kişiyi suça iten sebepleri büyük ölçüde ortadan kaldırmış, gereken tedbirleri almıştır. Duruma göre “diyet, kefaret, kısas” gibi hükümler getirmiştir.
Günümüzde ise can güvenliğinin korunmasında polis ve asker görev yapmakta; hakim ve savcılarsa ülke kanunları çerçevesinde davaları çözüme ulaştırmaktadır. Ancak ne yazık ki kararlar, bin dokuz yüzlü yılların başında İslam’dan uzak ülkelerden ithal edilmiş kanunlar ve seksenli yıllarda darbecilerin konumlarını sağlamlaştırmak için yaptıkları anayasayla verildiği için hak arayanlar, çoğu kez içlerini ferahlatacak bir ceza ile karşılaşmamaktan yakınmaktadır.
CAN GÜNENLİĞİNİN SAĞLANMASI GEREKEN BAZI DURUMLAR
Trafik Kazaları
Ulaşım araçlarının artması kazaları da kaçınılmaz kılıyor maalesef. Bu noktada gerek sürücülerin gerekse yayaların kurallara uyması hayati önem taşıyor. Ancak bunların bir kısmına kaza demeye dilim varmıyor. Mesela, alkollü, hız limitlerini aşan, direksiyon başında başka işlerle uğraşan (telefon vb.) dikkatsiz bir sürücünün yaptığı kaza mıdır? Yoksa cinayet mi? Bir de üzerine mahkemenin bu olayı “taksirli suç” kapsamında değerlendirmesi eklenince trafikte can güvenliği tartışılır duruma geliyor. Ancak unutulmamalı ki taksirli suç kapsamında birkaç yıl ceza alması hatta önceden cezası olmaması durumunda salıverilmesi bu işten sıyrıldı anlamına gelmiyor. Aksine hesabın daha çetin olduğu mahşere, en yüce mahkemeye kalması anlamına geliyor.
Terör
Her insanın hayatını, onurunu ve hukukunu teminat altına alan bir hayat nizamı olan İslam Dini: Zarurat-ı Diniye ismiyle kavramsallaşmış, inancı ve ırkı ne olursa olsun yeryüzünde yaşayan herkesin canının, malının, aklının, dininin, neslinin muhafaza altında tutulmasını emretmiştir. Dinimiz, geçmişte olduğu gibi günümüzde de ülkelerin başına fitne çıkarmak amaçlı, adı ne olursa olsun, tüm terör örgütlerine katılım, yataklık hatta sempatiyi yasaklamıştır.
İntihar
Taşıdığı canın emanetçisi değil de sahibi olduğunu düşünen birtakım insanların, sıkıntılarının çözümünü intiharda araması ise bir başka çelişkidir. Resulullah aleyhisselam: “Kim ne ile intihar ederse kıyamet günü onunla azap olunur.” (Buhari, cenaiz 84) buyurmuştur. Şunu önemle belirtelim ki: “İntihar, işledikten sonra tevbe etmesi mümkün olmayan tek günahtır.”
Yiyecek – İçecek
Müslümanın aklını faydalı ilimle, kalbini Allah’ı zikirle, midesini ise helal ve faydalı besinlerle beslemesi vücudunun kişi üzerindeki hakkıdır. Şüphesiz vücudumuza girecek gıdanın helal olması ve helal yoldan kazanılması şarttır. Bunun yanı sıra bu şartlara uysa dahi vücuda zararlı olacak, içinde nelerin katkılı olduğu bilinmeyen gıdaların alınması vücutta çeşitli rahatsızlıkların ortaya çıkmasına sebep olacağından kişi bu konuda da yediklerine ve içtiklerine dikkat etmekle sorumludur.
Ayrıca yeri gelmişken her ne kadar helal, kaliteli ve sağlıklı olsa da: kazançlarıyla kesin olarak İslam düşmanlarına hizmet ettiği bilinen firma ve markaların ürünlerinin alınmaması gereklidir.
Alkol ve Uyuşturucu
“Sana içkiyi/uyuşturucuyu (hamr) ve kumarı sorarlar. De ki: Bu ikisinde büyük bir günah vardır; insanlar için çıkarlar da vardır. Ama onların kötülüğü yararlarından çok daha büyüktür.” (Bakara, 219)
“Ey iman edenler! İçki/uyuşturucu (hamr), kumar, tapılmak için dikilen taşlar, fal okları şeytan işi birer pisliktir; bunlardan uzak durun ki kurtuluşa eresiniz.” (Maide, 90)
Ayetlerin beyanıyla yasaklanan alkol ve uyuşturucu, toplumun düştüğü bataklıklardan biri. Sonu perişanlık, ölüm, hatta aile facialarıyla biten bu bağımlılık, dünyada çektirdiği sıkıntıların yanı sıra ahirette de bir hesap sebebidir.
Toplum tarafından oldukça yaygın olan sigara ise günümüzde en hafif fetva ile harama yakın derecede mekruh sayılmakta, birçok âlim ise buna haram demektedir. Umarım sigara kullananlar bu zehrin maddi ve manevi zararlarını umursamazlık ve hafife alma gibi bir hal içine girmezler ve bu yanlışlarından dönerler.
Sonuç olarak, Allah Resulünün: “(İyi) Müslüman, dilinden ve elinden Müslümanların zarar görmediği kimsedir…” (Buhârî, İmân 4-5) buyruğu üzere Müslüman, hem kendi can güvenliğini sağlamak hem diğer insanların can güvenliğine zarar vermemekle yükümlüdür. Ancak başka bir hadisin beyanıyla: “Müslüman Müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, haksızlık yapmaz, onu düşmana teslim etmez…” (Müslim, birr 58) emri gereği zulme uğrayan din kardeşlerini, bedeli ne olursa olsun, yalnız bırakamaz. Rabbimiz bu dengeyi kavramayı ve gerekeni yapma kudretini nasip etsin.