KAPAK- Bilmek Yetmez/Enes Kılıçoğlu

KAPAK- Bilmek Yetmez/Enes Kılıçoğlu

İslam düşüncesinde insanın dünya ve ahiret saadetini inşa eden üç temel unsur vardır: İlim, amel ve ihlas. Bu üç kavram, birbiriyle o kadar iç içedir ki, biri eksik olduğunda diğerleri tam anlamıyla fonksiyonunu yerine getiremez. Tıpkı sacayağı gibi, bu unsurlardan biri zayıfladığında manevi hayatımız da sarsılır. Hayat yolculuğumuz, bir yandan bilgiyle aydınlanırken, bir yandan eylemle şekillenir ve nihayetinde ihlasla anlam kazanır.

Modern çağda bilgiye erişimin kolaylaşması ilmi birikimi artırsa da bu bilginin hayata geçirilmesi ve ihlasla yaşanması konusunda ciddi bir sınavdan geçiyoruz Bugün bilgiye ulaşmak hiç olmadığı kadar kolaylaştı. Birkaç tıkla yüzlerce kitap, binlerce vaaz ve sayısız fetvaya ulaşabiliyoruz. Ancak bu bilgi bolluğu beraberinde bir sorunu da beraberinde getiriyor; ilmin, amele dönüşmemesi ve amelin ihlastan yoksun kalması. Oysa İslam, sadece bilgi sahibi olmayı değil, bilgiyi hayata yansıtmayı ve bunu da Allah rızası için yapmayı emreder.

İlim, ne yapacağımızı, neden yapacağımızı ve nasıl yapacağımızı gösterir. Yanlış bir yolda kaybolmamak için elimizdeki haritadır. Ancak harita tek başına fayda sağlamaz. İlmin haritasını elimize aldığımızda, onu hayata geçiren şey ameldir yani haritayı adımlamaktır. Amel, öğrendiklerimizi eyleme dökmektir. Okuduğumuz bir bilgiyi hayatımıza uygulamak, öğrendiğimiz bir ahlaki prensibi davranışlarımıza yansıtmaktır. İlimsiz bir amel, kör bir koşudur; nereye gittiğimizi bilmeden enerji harcamaktır. Amelsiz bir ilim ise, sadece duvarda asılı kalan, tozlanmış bir harita gibidir. Kur’an-ı Kerim’de birçok ayet kurtuluş için amel-eylem vurgusu yapmaktadır;

İman edip sâlih amel işleyenler ve derin bir tevâzu ve huşûyla Rablerine gönülden boyun eğenlere gelince, onlar cennetin yârânı ve yoldaşlarıdır. Hem orada ebedî kalacaklardır. (Hûd, 23)

Buna karşılık iman edip sâlih ameller işleyenlere gelince, hiç şüphesiz biz, güzel amel yapanların mükâfatını asla zâyi etmeyiz. (Kehf, 30)

Ancak amelin, sadece bir alışkanlık ya da mekanik bir eylem olmaması için ihlasla yapılması elzemdir. İhlas, yapılan ibadet ve amellerin Allah rızası için yapılmasıdır. İhlas, niyetin özü ve amellerin ruhudur. Kur’an’da: “Oysa onlara, dini yalnızca Allah’a has kılarak ve hanifler olarak ibadet etmeleri emrolunmuştu…” (Beyyine, 5) buyrularak, ihlasın farziyeti vurgulanır. Zira Peygamberimiz (s.a.v.): “Kim Allah’tan başka bir maksatla amel ederse, Allah onu amelinde yalnız bırakıverir.” (Taberânî) buyurmuştur. İhlas eylemin motivasyonunu dışsal faktörlerden (beğeni, takdir, ün gibi) arındırıp, içsel ve saf bir niyete dayandırmaktır ve bu sebeple kişinin kendini sürekli muhasebeye çekmesini, niyetini gözden geçirmesini gerektirir. İhlas olmadığında, en büyük ilimler bile kibre, en iyi ameller bile şöhret arayışına dönüşebilir. Allah katında amellerin kabulünün en temel şartı, o amelin ihlasla yapılmış olmasıdır.

İlimle zihnimizi, amelle davranışlarımızı, ihlasla kalbimizi güzelleştirelim. Unutmayalım ki, Allah katında değerli olan, samimiyetle yapılan ve ilimle desteklenen amellerdir. Bu dengeyi kurduğumuzda, hem dünya hem de ahiret saadetine ulaşabiliriz. Aksi takdirde ilimle yetinmek insanı kibre; sadece amelle yetinmek şekilciliğe; sadece ihlasla yetinmek ise amelsiz tevekküle sürükleyebilir. Oysa ideal olan, bu üç değeri bir bütün olarak kuşanabilmektir. Hasılı sadece bilmek seni kurtarmaya yetmez.

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.