KAPAK – Bedir Savaşından Alınması Gereken Dersler

KAPAK – Bedir Savaşından Alınması Gereken Dersler

Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendimiz ve Ashabı (Radiyallahu Anhüm) Mekke’den Medine’ye peyderpey hicret etmişlerdi. Müslümanlar çok güzel bir şekilde efendimiz ve ashabını karşıladılar. İlk yıllar Mescid-i Nebevinin inşası ve İslam kardeşliğinin tesisi ile geçti. Rasûlullah efendimiz Medine’de yıllardır husumet içinde olan Evs ve Hazrec kabilelerini barıştırdı, muhacir ve ensarın destansı bir kardeşlik yaşamalarını sağladı Allah’ın izniyle.

Resûl-i Ekrem Efendimiz tüm bu Nebevi eğitimi sabır, merhamet ve güzel ahlakıyla gerçekleştiriyordu. Yüce Rabbimiz bu durumu şöyle beyan ediyor; “Sen onlara sırf Allah’ın lütfu sayesinde yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı kalpli olsaydın, hiç şüphesiz etrafından dağılır giderlerdi…” (Âl-i İmran, 159) “Sen elbette yüce bir ahlâk üzeresin.” (Kalem, 4)

Ama Müslümanlar İslam toplumunu oluştururken Mekkeli müşrikler bundan ciddi anlamda rahatsız oldular. Çünkü Müslümanlar güçlenirse bir gün gelir zulüm üzerine bina ettikleri saltanatları yıkılabilir, faiz, tefecilik ve gaspla ulaştıkları haksız kazançları elden gidebilir, hayvan ve eşya muamelesi yaptıkları ve köle olarak kullandıkları insanlarla eşit duruma gelebilir ve en önemlisi bütün menfaatlerini ayakta tutan zalimliklerini perdeleyen, haksızlıklarına kılıf buldukları şirk ve putperest sistemleri çökebilirdi.

Hâlbuki İslam onlara dünya ve âhiretlerini kurtaracak temiz bir hayat sunuyor ama onlar inadî küfürlerinden vazgeçmiyorlar, bununla da yetinmeyip yeryüzünden Müslümanları silmek istiyorlardı. Bundan dolayı büyük bir hazırlık yaptılar.

Kureyş Medine’yi basıp Rasulullah’ı öldürmek, Müslümanlığı ortadan kaldırmak için hazırlanıyordu. Yapılacak savaşın masraflarını karşılamak üzere Ebu Süfyan’ın başkanlığında büyük bir ticaret kervanı Medine yolu ile Şam’a göndermişlerdi.

Gönderdiği seriyyeler (keşif birlikleri) vasıtasıyla Nebi-i Zişan Efendimiz, Mekke’de olup bitenleri yapılan hazırlıkları tamamen öğrenmişti. Ebu Süfyan’ın idaresindeki ticaret kervanından elde edilecek kazanç Müslümanlarla yapılacak savaş için kullanacaktı. Bu yüzden Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Şam’a giderken engel olmak üzere “Uşeyre” denilen yere kadar bu kervanı takip etmiş fakat yetişememişti. Dönüşünü haber alınca kervanı ele geçirmek üzere Ramazan’ın 12. günü Abdullah bin Ümmi Mektum’u Radiyallahu Anh imam bırakarak 313 kişi ile Medine’den çıktı. Yolda ensardan Ebu Lübabe’yi Medine’ye muhafız tayin ederek geri çevirdi. 8 kişi de mazeretleri sebebiyle izin aldıklarından 64’ü muhacir diğerleri de ensardan olmak üzere 305 kişi kaldılar. 6 zırh, 8 kılıç, 3 at, 70 develeri vardı. Binek yetişmediği için develere nöbetleşe biniyorlardı.

Ebu Süfyan dönüşte Müslümanların kervana saldırma ihtimaline karşı Mekke’ye haberci göndererek korunması için yardım istemişti. Esasen aylardan beri Savaş hazırlığı içinde olan Mekkeliler kervanı kurtarmak ve Müslümanlardan intikam almak üzere Ebû Cehil’in komutasında 950-1000 kişilik bir ordu ile hareket ettiler. Ebû Leheb’den başka bütün Kureyş’in ileri gelenlerinin katıldığı bu ordunun 200’ü atlı, 700’ü develi diğerleri de yaya idi. Zırh, ok, mızrak, kılıç gibi her türlü savaş alet ve silahları tamamdı. Ebu Leheb, hastalığı sebebiyle sefere katılamamış yerine bedel göndermişti.

17 Ramazan (14 Mart 624) Cuma sabahı her iki ordu erken saatlerde Bedir’e doğru yola çıktı (19, 21 ve 27 Ramazan tarihleri de rivayet edilmiştir). Hz. Peygamber, Bedir kuyularına Kureyşliler’den daha önce ulaştı ve Habbâb b. Eret’in tavsiyesi üzerine, düşmanın geliş istikametine göre kendilerine en yakın kuyuyu bırakarak diğerlerini kumla kapattırdı. Fakat daha sonra Hz. Peygamber müşriklerin açık bırakılan kuyudan su almalarına izin vermiştir. Savaştan önce Hz. Peygamber, Câhiliye devrinde de elçilik görevini yürüten Adî kabilesinden Hz. Ömer’i Kureyşliler’e göndererek savaş yapılmadan Mekke’ye dönmelerini teklif etti. Fakat Kureyşliler savaşmakta ısrar ettiler.

Eski Arap âdetine göre savaşı kızıştırıp başlatmak üzere Kureyşliler’den Esved b. Abdülesed el-Mahzûmî, müslümanlardan da Hz. Hamza meydana çıktılar. Hamza hasmını öldürdü. Bunun üzerine Kureyşliler’den Utbe, kardeşi Şeybe ve oğlu Velîd, İslâm ordusundan da Ubeyde b. Hâris, Hamza ve Ali (Radiyallahu Anhüm) meydana çıktılar. Hamza ile Ali hasımlarını öldürdükten sonra, ağır yaralanan ve daha sonra aldığı yaralardan dolayı şehid düşen Ubeyde’nin yardımına gidip Utbe’yi öldürdüler.

Savaş, mübarezelerin sonuçlanmasından sonra başladı ve ikindiye doğru Müslümanların kesin zaferiyle sona erdi. Başta İslâm’ın ve Rasûlullah’ın en büyük düşmanı Ebû Cehil olmak üzere yetmiş müşrik öldürüldü, yetmiş kişi de esir alındı. Buna karşılık Müslümanlar on dört şehid verdiler. Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendimiz şehitlerin namazını kılarak onları defnettirdi; Kureyş’in ölülerini de gömdürdü.

Müslümanların bu savaşta meleklerin yardımıyla desteklendiği Kur’ân-ı Kerim’de açıkça ifade edilmektedir:

“And olsun ki Allah size, zayıf ve çaresiz iken Bedir’de de yardım etmişti. Allah’a isyandan sakının ki şükretmiş olasınız. O zaman inananlara şöyle diyordun: “Rabbinizin, indirilen üç bin melekle size yardım etmesi sizin için yeterli değil mi?” Evet, eğer siz sabır gösterip disiplinli davranırsanız, onlar şu anda süratle üzerinize gelseler bile rabbiniz size nişanlı beş bin melekle yardım edecektir” (Âl-i İmran 123-125 / Ayrıca bakınız Enfal 9-11)

Rivayete göre Müslümanlar Bedir Savaşı’nda Kürz b. Câbir el-Muhâribî adında bir Arap liderinin, yanındaki savaşçılarla birlikte müşriklere yardıma geleceğini haber alınca kaygılanmışlar; bunun üzerine Hz. Peygamber aldığı vahye dayanarak bu ayetlerde belirtildiği şekilde Müslümanlara müjde vermiş ve onların morallerini yükseltmiştir. Müşriklerin yenilgiye uğradıklarını haber alan Kürz ise yardıma gelmekten vazgeçmiştir (İbn Kesîr, II, 93).

Esirlere karşı iyi davranılmasını emreden Hz. Peygamber onlardan sadece ikisini, Ukbe b. Ebû Muayt ile Nadr b. Hâris’i, vaktiyle Müslümanlara yaptıkları işkenceye karşılık ölüme mahkûm etti; diğer esirlere yapılacak muamele hususunda da ashabın görüşünü aldı. Hz. Ömer ve Sa‘d b. Muâz gibi bazı sahâbîler bunların en yakın akrabaları tarafından öldürülmesini, Hz. Ebû Bekir ise fidye karşılığında serbest bırakılmalarını teklif etti. Hz. Peygamber ikinci teklifi benimseyerek esirlerin malî durumlarına göre 1000-4000 dirhem arasında para ödemelerini şart koştu. Bazı esirlerin karşılıksız olarak, okuma yazma bilen esirlerin ise on Müslümana okuma yazma öğretmeleri şartıyla serbest bırakılmaları kararlaştırıldı.

Taksim sırasında ihtilâfa düşülmemesi için bütün ganimetler bir araya toplanarak savaşa katılanlar arasında eşit şekilde bölüştürüldü. Hz. Peygamber, Zeyd b. Hârise ile Abdullah b.Revâha’yı zaferi haber vermek üzere Medine’ye gönderdi, kendisi de ramazan sonu veya şevval başında ordusuyla birlikte Medine’ye döndü. Savaşı kaybettiklerini büyük bir üzüntüyle haber alan Mekkeliler Ebû Cehil’in yerine başkanlığa getirdikleri Ebû Süfyân ile birlikte Müslümanlardan intikam almak için yemin ettiler.

Hz. Peygamber’in askerî dehasını, strateji ve taktik kabiliyetini gösteren Bedir Gazvesi, İslâm cemaatinin başta Medine olmak üzere bütün Arap yarımadasında büyük bir itibar kazanmasını sağlamış, böylece Hz. Peygamber İslâmiyet’i tebliğ için daha geniş imkânlara sahip olmuştur. Ehl-i Bedir ise günahlarının Allah tarafından bağışlandığı müjdesiyle bahtiyar olmuşlardır (Buhârî, “Meġāzî”, 9, 46; Müslim, “Feżâʾilü’ṣ-ṣaḥâbe”, 161)

Çıkarılacak Dersler

1) Müslümanların asıl amacı savaş değildi. Bedir savaşı öncesi Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendimiz, Hz. Ömer’i müşriklerin Mekke’ye dönmesi için elçi olarak gönderdi ama onlar savaşmak istediler. Eğer Müslüman toplumun mukaddesatına, vatanına, canına, namusuna ve dinine yönelik bir saldırı olursa Müslümanların savaşmaları gerekli hale gelir. Bunun dışında zararı olmayan başka din ve görüş sahipleriyle belli ölçülerde barış içinde yaşanmalıdır.

2) Hak ile batılın mücadelesi kıyamete kadar devam edecek. Mü’mine gereken daima hakkın yanında yer almak ve bu uğurda mücadele etmektir.

3) Hz. Peygamber ile Mekkeli müşrikler arasındaki ilk savaş Bedir savaşıydı (2/624). Büyük bir imtihandı müminler için. Allah Azze ve Celle manevi ordularıyla destekleyip mücahitlerin kazanmasını nasip etti. Bizler de imtihanlardan geçeriz, bir nimet elimize geçtiğinde şükretmeli, bir imtihanla karşılaştığımız zaman sabretmeliyiz. Yüce Rabbimizin müminlerin dostu olduğunu unutmadan bir hayat yaşamaya gayret göstermeliyiz. Tevekkül ve teslimiyetimiz tam olmalı.

4) Bedir’den Çanakkale’ye varıncaya kadar tarih boyunca yapılan birçok savaşta belki Müslümanlar sayıca ve teçhizat yönünden azdı ama Allah Azze ve Celle’nin yardımı ile galip oldular. Sadece savaş değil her konuda Müminler olarak imanlarımızın gereği gibi hareket edersek Yüce Rabbimiz daima yar ve yardımcımız olur.

5) Allah Azze ve Celle isteseydi hiçbir sıkıntıya uğramadan Müslümanlara zafer verebilirdi. En sevdiği kulu Rasûlullah’ı bile çöllerde yürümüş, bazen açlıklar çekmiş ve ölümle burun buruna gelmişti.

Demek ki hepimiz için imtihanlar olacak bunun şuurunda ve bilincinde olmak gerekir. İslam’ı anlamak, yaşamak ve anlatmak gibi bir seferden sorumlu olacak Müslümanlar.

6) Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendimiz 23 yıllık Peygamberliği boyunca Allah Azze ve Celle’den kesin bir emir olmayan konularda daima Ashabıyla Radiyallahu Anhüm istişare etmiştir.

İstişare de çok büyük bereket vardır. İşin ehliyle istişare ederek hareket etmemiz gerekir her işimizde. Çünkü istişare eden bereket bulur, istişaresiz hareket eden ise mahrumiyet yaşar.

7) Bedir savaşı başlamadan önce Ensar adına konuşan Sad b. Muâz Radiyallahu Anh şöyle demişti;

“Sen bize denizi gösterip dalsan biz de dalarız. Hiç birimiz geri dönmeyiz.”

İlk Müslümanlardan Mikdad bin Esved, Muhacirler adına söz alarak şunları söyledi; “Hz. Musa’ya kavminin “Sen ve Rabbin gidin ve düşmana karşı savaşın. Biz burada oturup bekleyelim” dedikleri gibi demeyiz. Biz senin sağında, solunda, önünde arkanda çarpışırız. Allah ve Rasülünün emri ne ise ona itaat ederiz. Sen nereye gidersen oraya gideriz.” (Buhârî, 5/4; Müslim, 3/1403)

Bugün ayet okunduğu halde “Bu zamanda faiz, zina, içki vs. haram olur mu?” diyen kişiler olabiliyor. Müslümanlık kayıtsız şartsız ve pazarlıksız teslimiyeti gerektirir.

8) Nebi-i Zişan Efendimiz Bedir savaşından bir gece önce ellerini semaya kaldırıp Yüce Rabbimize tazarru, niyazda bulunuyordu:

“Allah’ım sen şu bir avuç topluluğu helak edersen artık yeryüzünde sana ibadet eden kalmaz” diyor ve ağlayarak yüce Allah’a yalvarıyordu. Peygamberimiz bu geceyi nafile namaz kılarken dua ederek geçirdi. (İbn Seyyidinnas, Uyunü’l-eser, l, 307) Bizler de her işimizde Allah Azze ve Celle’ye samimi bir şekilde dua etmeliyiz.

9) Kıt imkânlar ve zorluklarla mücadele edenlere daha sonra birçok imkânı lütfeder Rabbimiz.

Allah Azze ve Celle şöyle buyuruyor;

“Ey iman edenler! Allah’a yardım ederseniz O da size yardım eder ve ayaklarınızı sağlam bastırır.” (Muhammed, 7)

10) Rasûlullah’ın bütün hayatında en çok dikkat ettiği konudur. Bedir ve diğer savaşlarda bir plan dâhilinde hareket etmiştir. Bizler de hayatımızın her alanı ve işiyle ilgili tedbirli davranmalı, disiplinli hareket etmeli ve strateji geliştirmeyi ihmal etmemeliyiz.

11) Bedir savaşında öldürülen müşriklerin cesetleri, ki aralarında Kureyş liderlerinin geneli bulunmaktaydı, Bedir kuyusuna atıldı. Rasûlullah kuyunun kıyısında durdu ve onların babalarının ve kendilerinin adlarıyla çağırarak “Ey falan! Ey falan oğlu filan! Biz, Rabbimizin vaat ettiğini gerçekten gördük siz de tanıdığınızın size vaat ettiğini gerçekten gördünüz mü?” diye sordu.

(Buhâri, 5/8; İbn Hişam, 2/292)

Bazı ayet ve hadislerden de anlaşılacağı üzere kabir hayatı ve azabı haktır. Bundan dolayı kabir ve ötesi için manevi hazırlık yapmak gerekiyor.

12) Rasulullah her zaman olduğu gibi bu yolculukta da kendisini arkadaşlarından ayrı tutmamış, kendisi için özel şartlar ve imkânlar tahsis etmemişti. Yürüme sırası kendisine geldiğinde yol arkadaşlarının “Ey Allah’ın elçisi, ne olur sen deveye bin, biz yürürüz” teklifini kabul etmiyor ve onlara şöyle diyordu:

“Siz yürümekte benden daha kuvvetli değilsiniz, ben de sevap ve mükâfat konusunda ihtiyaç sahibi olmayan birisi değilim.” (İbn Sa’d, et-Tabaka, ll. 8,9)

Bizler de mümkün mertebe kendi şahsi işlerimizi kendimiz görmeli ve herhangi bir toplulukta bulunup grup halinde bir faaliyet yaptığımızda kendimizi imtiyazlı görmeyip çalışan ve gayret edenlerden olmalıyız.

13) Bedir Savaşı’na doğru giderken Büyutussukya denilen yerdeki Ebû İnebe kuyusu yanında ordusunu durdurdu ve askerlerini gözden geçirdi. Peygamberimiz yaşlarını küçük gördüğü gençleri Medine’ye geri gönderdi. Hz. Ömer’in oğlu Abdullah, Hz. Zeyd’in oğlu Üsame, Hz. Erkam’ın oğlu Zeyd ve sonraki yıllarda Hz. Peygamber’e vahiy kâtipliği yapacak olan Zeyd bin Sabit geri çevrilen gençler arasındaydı.

Buradan öğreniyoruz ki herhangi bir iş yapılacağı zaman kişilerin yaş, konum, istidat ve durumlarına göre hareket etmek gerekir.

Yararlanılan Eserler

1) “Peygamberimizin Hayatı”, İrfan YÜCEL (DİB Yayınları)

2) “Peygamber Efendimizin Hayatı”, Ahmet Cevdet Paşa

3) Diyanet Ansiklopedisi “Bedir Savaşı” bölümü.

4) Fıkhu’s Siyre, Ramazan El- Buti

5) İslam Tarihi ve Medeniyeti 1. Cilt, Siyer Yayınları

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.