KAPAK- Allah ve Rasulüne İtaat!

KAPAK- Allah ve Rasulüne İtaat!

Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor: “Allah ve resulü herhangi bir konuda hüküm verdiklerinde artık mümin bir erkek veya kadın için işlerinde tercih hakları yoktur. Allah’ın ve resulünün emrine itaat etmeyenler doğru yoldan açıkça sapmışlardır.” (Ahzab, 36)

Allah ve resulü bir şeyi emrettiklerinde, başka bir ifade ile Kur’an’dan ve Sünnetten, bir şeyi yapmanın veya yapmamanın gerekli olduğu hükmü anlaşıldıktan sonra artık müminlerin önündeki tek seçenek hükme uymaktır; bunu bırakıp başka bir emri, isteği, arzuyu yerine getiremezler. Nitekim Hz. Peygamber âzatlı köle Zeyd için Zeyneb’e dünür gittiğinde, önce Zeyneb ve onun erkek kardeşi, kendi soyluluklarını ve Zeyd’in daha dün bir köle olduğunu ileri sürerek buna razı olmadılar. Fakat açıklamakta olduğumuz âyet gelince “Dilediğini yap” diyerek Hz. Peygamber’in emrine boyun eğdiler (Ebû Bekir İbnü’l-Arabî, III, 1539; İbn Kesîr, VI, 417-418). Bizler de Müslümanlar olarak hayatımıza bakmalıyız: Günlük hayatımızda, ticaretimizde, düğünümüzde, eğlencemizde, kız-erkek iletişiminde, kılık kıyafetimizde, komşu, akraba ve diğer insani ilişkilerimizde…

Ne kadar Kur’an ve sünnet üzere hareket ediyoruz? Yaşam tarzımızın merkezinde daima Kur’an ve Sünnet ölçüsü olması gerekiyor. Yapacağımız tüm işlerde, hayatın içerisindeki tüm alanlarda ne kadar Kur’an ve sünneti kendimize temel ölçü olarak kabul ediyor ve hayatımıza geçiriyoruz? Bunu ciddi manada Müslümanlar olarak sorgulamayız. Eğer bizler bu konuda ne kadar samimi isek şunu bilmemiz gerekiyor ki Kur’an ve sünneti ölçü edinebilmek için evvela onları tanımamız gerekiyor. Kitabımız Kur’an-ı Kerim’i hem yüzünden hem tefsirden, açıklamasından, izahları ile okumalıyız. Peygamber Efendimizin hayatını ve hadislerini okumalıyız; sohbetlerde ve ilmi derslerle öğrenmeliyiz. Kişi bilmediği bir şeyi nasıl ölçü edinebilir? Bilmediği bir hükmü nasıl uygulayabilir? Bundan dolayı ilk yapmamız gereken öğrenmeye dair bir çabanın ve gayretin içerisine girmek olmalıdır.

Kur’an-ı Kerim’de birçok ayette Allah ve Resulüne itaat edilmesi emrolunuyor: “İşte bunlar Allah’ın belirlediği sınırlardır. Kim Allah’a ve Peygamber’ine itaat ederse Allah onu, içinde ebedî kalmak üzere altlarından ırmaklar akan cennetlere yerleştirir. İşte en büyük başarı ve kurtuluş budur.” (Nisa, 13) “De ki: ‘Allah’a itaat edin, resule itaat edin.’ Yine de (ey müşrikler!), söz dinlemezseniz O’nun (peygamberin) sorumluluğu O’na, sizin sorumluluğunuz da size aittir. O’na itaat ederseniz doğru yolu bulursunuz; resule düşen yalnızca apaçık bildirip anlatmaktır.” (Nur, 54) “Ey iman edenler! Allah’a ve Resul’üne itaat edin. Söylediklerini işitip durduğunuz halde ondan yüz çevirmeyin!” (Enfal, 20) “Ey iman edenler! Allah ve Resul’ü sizi, size hayat verecek şeylere çağırdığı zaman onlara uyun. Şunu bilin ki Allah kişiyle kalbinin arasına girer. Sonra hiç şüphesiz, hepiniz O’nun huzurunda toplanacaksınız.” (Enfal, 24)

Allah ve Resulüne itaat etmeyenlerin de cehenneme gideceklerini Rabbimiz beyan ediyor. Yani Rabbimize şirk koşanların, iman etmeyenlerin, peygamberden yüz çevirenlerin ve Hz. Peygamberin davetine icabet etmeyenlerin azap görecekleri beyan ediliyor: “Kim de Allah’a ve Peygamber’ine isyan eder ve O’nun sınırlarını aşarsa Allah onu, içinde devamlı kalacağı bir ateşe sokar. Onun için zelil ve perişan eden bir azap vardır.” (Nisâ, 14)

Peygambere itaat Allah’a İtaattir:

“Kur’an bana yeter” söylemi doğru bir yöntem değildir. Kur’an teorik, sünnet pratiktir. Kur’an neyi yapacağımızı söyler, sünnet ise nasıl yapacağımızı gösterir. Bundan dolayı: “Beni sadece Kur’an bağlar” diye hayata bakmak doğru değildir, ayetlerde Allah’a itaatin yanında Resulüne itaat de zikredilmiştir. “Peygamber’e itaat eden, Allah’a itaat etmiş olur. Kim de itaatten yüz çevirirse aldırma! Çünkü biz seni, onların üzerine bekçi olarak göndermedik.” (Nisa, 80)

Sahabiler Allah ve Resulüne itaat ediyorlardı: Sahabiler radıyallahu anhüm, ayeti duydular mı bütün benlikleriyle teslim oluyorlardı, Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendimizin bir sözünü duymaları dünyalara bedeldi onlar için.

Bir adam Ömer (Radıyallahu anh)’ı çok kızdırdı. Tam Hz. Ömer adama tokat atıp onu dövecekken bu olayı gören Hurr radıyallahu anh; “Ey Emirü’l-Müminin! Şüphesiz Allah, Peygamberine; “SEN AF VE KOLAYLIK YOLUNU TUT. İYİLİĞİ EMRET VE CAHİLLERDEN YÜZ ÇEVİR” (Araf, 199) buyurdu. Şüphesiz bu adamda cahillerdendir.” dedi. Bu ayeti duyan o heybetli halife Ömer radıyallahu anh, olduğu yerde çakılmış gibi durakaldı. Bir adım dahi ileri gitmedi. Esasen Ömer radıyallahu anh Allah’ın kitabına son derece bağlı bir kimse idi. (Buhari, Tefsir 128,164)

Hz Aişe annemiz (Radiyallahu Anha) anlatıyor: “Allah’a yemin olsun ki Allah’ın kitabını daha çok tasdik eden ve bu kitaba daha kuvvetle inanan, ensar kadınlarından daha kuvvetlisini görmedim. Yüce Rabbimizin; “KADINLAR BAŞÖRTÜLERİNİ YAKALARININ ÜSTÜNE SALSINLAR.” (Nur, 31) ayeti gelince erkekler evlerine gittiler, hanımlarına, kızlarına ve akrabalarına bu ayetleri okudular. Sahabî hanımlar (Allah hepsinde razı olsun), her biri, etek kumaşlarından başörtüsü hazırladılar ki Allah Teâlâ’nın kitabında, indirmiş olduğuna iman etmiş ve onu doğrulamış olsunlar. Ertesi sabah, Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in arkasında başörtüleriyle sabah namazına durdular. Sanki onların başları üstünde (siyah başörtü taktıkları için) kargalar vardı.” (Buhari, Tefsîru Sure 24-12; Ebu Davud, Giyecekler 29-4100)

Mescid-i Nebevi’de tam namaza duracakken Peygamberimiz şöyle buyuruyor; “Saflarınızı düzeltiniz. Vallahi! Ya saflarınızı düzeltirsiniz yahut da Allah kalplerinizi başka başka taraflara çevirir.” Sonra Sahabiler derhal omzunu arkadaşının omzuna, dizini arkadaşının dizine, topuğunu arkadaşının topuğuna yapıştırıyordu. (Ebu Davud, Namaz 93-662)

Genç Sahabî Abdullah bin Ömer radıyallahu anh’a Nebi-i Zişan Efendimiz; “Abdullah ne iyi adam! Keşke bir de gece namazı kılsa” buyurdu. Bu uyarıdan sonra Abdullah çok az uyurdu geceleri. (Buhârî, Teheccüd 2, 21; Müslim, Fezailü’s-Sahabe 139,140) Yine genç bir Sahabî Ömer bin Ebu Seleme Radiyallahu Anh küçük yaşta, üstelik yetimdi, yemek yerken tabağın her tarafından yerdi. Rasûlullah onu: “Ey Yavrucuğum! Yaklaş, besmele çek! Sağ elinle ye, kendi önünden ye!” buyurarak uyardı. Bu uyarıdan sonra sahabînin yemek yeme tarzı Peygamberimizin öğrettiği şekilde oldu. (Ebu Davud, Et’ime 19-3777)

Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendimiz “Ey Hureym! Gerçekten sen, çok iyi bir adamsın. Sende şu iki özellik olmasaydı ne kadar iyi olurdu” buyurdu. Hureym radıyallahu anh Efendimizin bu sözü üzerine yerinde durabilir mi? İki dudağı arasından çıkan sözlere hayatlarını adamış Sahabî hemen atıldı ve “anam babam sana feda olsun ya Rasûlallah! Bu iki özellik nedir? BİR SÖYLEMEN YETERLİDİR” dedi. Sübhanallah! Şu sözün güzelliğine bakar mısınız? Sen bir defa söyle yeter diyor Peygamberlerimize. Yani emrine amadeyim, beni defaatle uyarmana gerek yok, teslim olmuşum dinime, sadece bir kere söylemen yeter… Sonra Peygamberimiz Hureym’e şunları buyurdu: “Elbiseni yerde sürüyor, saçlarını da çok uzatıyorsun” Hureym Radiyallahu Anh hemen hiç beklemeden saçlarını kesti ve elbisesinin boyunu da kısalttı. (Ebu Davud, Giyim Kuşam 25, 4089)

Sahâbe-i kirâmın önde gelenlerinden biri olan Hüreym İbni Fâtik aynı zamanda Bedir Gazvesine katılan seçkinler arasındadır. Fakat onun saçlarını aşırı derecede uzatması ve elbisesinin eteğini yerde sürünecek derecede salıvermesi Efendimizin hoşuna gitmemişti. Esasen saçların ne kadar uzatılacağına dair bir ölçü de bilmiyoruz. Çünkü Resûl-i Ekrem’den bu yönde kesin bir talimat ümmete ulaşmış değildir. Saçını uzatana da kısa tutana da bakımlı olmak ve temiz tutmak kaydıyla bir sınırlama getirmediğini biliyoruz. Ali el-Kârî’nin ifade ettiği gibi, belki Resûl-i Ekrem Efendimiz, Hüreym’in bu uzun saçlarıyla böbürlendiğini görmüş, bu tavrı hoşuna gitmemiş olabilir. Bir insanın böyle şeylerle böbürlenmesinin câiz olmadığını biliyoruz. Elbisenin eteklerini büyüklük taslamak, böbürlenmek için uzatmanın haram sayılan davranışlardan olduğunu yukarıda geçen hadisleri açıklarken yeterince belirtmiştik. Burada önemli olan bir başka nokta, sahâbîlerden herhangi birinin, Resûl-i Ekrem Efendimiz tarafından hoş görülmeyen bir halini veya davranışını, hiç tereddüt etmeden ve Hz. Peygamber’e sebebini bile sormadan O’nun isteği doğrultusunda yerine getirmesidir. İşte bu, peygambere itaatin ve ittibâın bir tezahürüdür. Esasen her Müslümanın aynı şekilde hareket etmesi gerektiği İslâm âlimlerinin umumî kanaatidir.

Tüm bunlar sadece bir kaç örnek. Bizler de Rabbimizin ayetlerinden ve Rasûlullah Efendimizin hadislerinden öğrendiklerimizi hayatımıza geçirmeye gayret göstermeliyiz. Müslümanlığımız sadece sözde kalmamalı, amele, eyleme geçmeli ve hayatımıza yansımalıdır. Müslümanlık; Allah Azze ve Celle’ye kayıtsız ve şartsız teslim olmak ve pazarlıksız iman etmek demektir. Yüce Rabbimiz dinine teslim olanlardan eylesin bizleri. İslâm’ın ruhunu ve özünü iyi anlayıp idrak etmeyi nasip eylesin. Amin.

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.