KAPAK- Aklın Korunması

İslâm nazarında beş şeyin korunmasında zaruret vardır. Bunlar; din, hayat, akıl, mal ve nesildir. Dünya ve ahretin nizam ve intizamı bunlara bağlıdır.
Allah katında sorumluluğun ön şartı olan aklın; bağlamak, engel olmak, tutmak, diyet vermek, idrak, muhakeme kabiliyeti, kavrayış, zekâ, insanların tehlikeye düşmesine engel olan şey, düşünme, kavrama ve bilgi elde etme gücü gibi kelime anlamları vardır. Terim olarak ise akıl; eşyanın güzellik, çirkinlik, kemâl ve noksanıyla ilgili sıfatlarını idrak eden özelliktir. İki hayırdan daha hayırlı; iki şerden daha az şerli olanını idrak etmekten ibarettir. İyiyi kötüden, doğruyu eğriden, sevabı günahtan, helali haramdan, faydalıyı zararlıdan ayıran bir melekedir. Akıl insanoğluna verilmiş manevi bir kuvvettir.
Hz. Peygamber (s.a.s.) “Allah, akıldan daha yüce bir mahlûk yaratmamıştır.” ifadesiyle insanoğlunun sahip olduğu aklın doğuştan olduğunu; “Hiç kimse kendisini hidayete götüren ya da tehlikeden alıkoyan akıldan daha faziletli bu özellik kazanmamıştır.” hadisiyle de aklın insana sonradan verilen bir özellik olduğunu ifade buyurmuşlardır. (Râgıp el-İsfahâni, Müfredât, 342)
İslam’a göre aklı olmayan kişinin dini sorumluluğu da yoktur. Aklı olmayan bir kişi yaptığı hiçbir davranıştan mahşerde hesaba çekilmeyecektir. Bu nedenle sevgili peygamberimiz bir hadislerinde, “Aklı olmayanın dini de yoktur.” buyurmuşlardır.
“Allah size işte böylece ayetlerini açıklar ki düşünüp hakikati anlayasınız.” (Bakara Suresi, 242) İnsan, aklını ve iradesini özgürce kullanarak yaptığı bütün davranışlardan sorumludur.
İnsanı kâinattaki diğer canlı-cansız varlıklardan ayıran ve ona üstünlük kazandıran akıldır. Aklı olmayana, akıllıya verilen değer verilmez, onu bir takım emir ve yasaklarla sorumlu tutmak mümkün değildir. “Eğer duyup akıl edeydik biz de cehennemlikler arasında olmazdık. “ (el-Mülk, 67/10) ayeti akıllı olmakla aklı kullanma arasındaki önemli farkı ortaya koymaktadır. Zeki olmakla akıllı olmak, akıllı olmakla aklı kullanmak birbirinden farklı anlamlara gelir.
Hayat kitabımız Kur’an a baktığımızda birçok ayet-i kerimede; aklınızı kullanmıyor musunuz, ibret almıyor musunuz, tefekkür etmiyor musunuz, hakikate yönelmiyor musunuz vb. sorularının sorulduğunu görüyor, insan aklına ne denli önem verildiğine şahit oluyoruz.
“Bunda düşünenler için dersler vardır, düşünmez misiniz? Akletmiyor musunuz?” (Kasas Suresi, 51. ayet) “(Resûlüm!) Sana bu mübarek Kitab ’ı, âyetlerini düşünsünler ve aklı olanlar öğüt alsınlar diye indirdik.” (Sad Suresi, 29. ayet) “Umulur ki düşünürsünüz diye ayetlerimizi size böyle açıklıyoruz. ” (Bakara Suresi, 76)
Allah Teâlâ insanı en güzel şekilde yaratmış, kendisine maddî-manevî birçok lütufta bulunmuştur. Akıl da insanoğluna Allah’ın bahşettiği en büyük nimetlerden olup, insanı diğer varlıklardan ayıran temel vasıftır. İnsan, akıl sayesinde hakikatleri kavrayabilir, Allah’ın rızasını aklın inayetiyle elde edebilir. İşte bu büyük nimetin korunması gerektiği muhakkaktır.
Kur’an’ın ilk inen ayetlerinde “Seni yaratan Rabbin adıyla oku” emr-i ilahinin tecellisi için bu emre muhatap olan insan, sahip olduğu en önemli nimeti olan aklının kıymetini bilmeli, ehemmiyetinin farkında olmalıdır. Yaratan Rabbin tanınabilesi için de insanın kendini çok iyi tanıması gerekir. “men arafe nefsehu fe gad arafe Rabbehu” “Nefsini (kendisini) bilen Rabbini bilir” hadis-i şerifi, maddi ve manevi, bedensel ve ruhsal yönümüzü tanımamıza teşvik eder.
Akıl, ilmin kaynağıdır. Farzı ayın olan ilimleri içerikleriyle en iyi şekilde bilmesi gerekir ki; o ilimler beş tanedir ve şunlardır: İtikat, İlmihal, Muamelat, Ukubât ve kişinin kendi mesleğini bilmesi. Akıl, kendisini iyi kullanmayı bilen kimseleri, doğru yoldan ayrılmaktan korur. O, bazen “hakem”, bazen de “hâkim” olarak, iyiye ve doğruya teşvik eder.
İmanla desteklenmemiş akıl eksiktir. Tabi ki, imanın yanı sıra bilginin, düşünmenin ve araştırmanın da olması gerekir. Bunlarla yoğrulmayan, mayalanmayan bir aklın üretmesi, gelişmesi mümkün değildir. Kur’ân-ı Kerîm’e ve sevgili Peygamberimizin hayatına baktığımızda, aklın, düşünmenin, öğrenmenin, araştırmanın, ne kadar önemli olduğunu ve bizlere emir ve tavsiye edildiğini çok açık olarak görürüz.
Birkaç şey arasından tercih edebilme gücüne irade denir. Akıl olmadan insan iradesinin hiçbir önemi yoktur. Çünkü aklını kullanamayan kimse veya akli melekesini kaybeden kimse iradesini de kullanamaz. Bu nedenle insanı diğer canlılardan ayıran ve dinen sorumlu olmasındaki temel özelliklerden biri olan iradenin kullanılabilmesi için de aklın korunması şarttır.
Şunu bilelim ki, Müslümanların ilerlemesi ve güçlenmesi, ancak bize yüce Allah’ın nadide bir nimet olarak lütfettiği aklımızı kullanmakla, düşünmekle, öğrenmekle, okumakla ve araştırmakla gerçekleşebilir. Bu itibarla, geri kalışımızın sebebinin, aklını kullanmayan, okumayan, araştırmayan, taklitle yaşayan, geçmişe körü körüne bağlı kalan, sorgulamayan ve düşünmeyen bir tembellikten kaynaklandığını iyi bilmeliyiz.
Aklımızı kullanabilmek için aklımızı korumalıyız. İslam dini aklın korunmasına büyük önem verdiği için aklın kullanılmasına mani olan zararlı maddelerin kullanılmasına da karşı çıkmıştır. Bu nedenle alkol ve uyuşturucu gibi insana sarhoşluk vererek insanın aklını kullanmasına engel olan zararlı maddelerin kullanılmasını da haram kılmıştır.
“Ey iman edenler! Şarap, kumar, dikili taşlar (putlar), fal ve şans okları birer şeytan işi pisliktir; bunlardan uzak durun ki kurtuluşa eresiniz. Şeytan içki ve kumar yoluyla ancak aranıza düşmanlık ve kin sokmak, sizi Allah ’ı anmaktan ve namaz kılmaktan alıkoymak ister. Artık bunlardan vazgeçtiniz değil mi?” (Mâide Suresi, 90-91)
“Her sarhoş edici haramdır. Çoğu içildiği zaman sarhoş eden şeyin az içilmesi de haramdır.” (Hadis-i Şerif) “İçki, bütün kötülüklerin anasıdır.” (Hadis-i Şerif)
Akıl, bu denli bir değere sahip olmakla birlikte, insanın kurtuluşu için tek başına kifayet edecek bir meleke değildir. Çünkü bütün insanlar, aklı sayesinde doğruya ulaşacak seviyede değildir. Kimi insanlar aklını yanlış şekilde kullanabilir, onu heva ve heveslerine kurban edip hatalı işler yapabilir. İşte yüce Allah, kullarının bu tür yanlışlara düşmemesi için onlara doğru yolu gösteren, rehberlik eden peygamberlerini göndermiş; bu peygamberlere ve getirdikleri hakikatlere iman ve itaat edenlerin kurtuluşa ereceğini, inkâr ve isyan edenlerin ise kaybedeceğini bildirmiştir.
Peygamber Efendimiz (sas)’in; “Gerçekten zeki ve akıllı kişi, nefsinin kötü arzularına hâkim olup ahireti için çalışandır. Aciz kişi ise, heva ve heveslerinin kurbanı olup Allah’tan olmayacak şeyleri isteyendir.” sözlerinde ifade ettiği gibi, hayatımızı imanla bütünleştirilmiş, akılcı bir anlayış içerisinde devam ettirelim. Cenâb-ı Hak, bizlere, Kur’ân ve Sünnet ışığında, aklını doğru kullanıp salih ameller işleyen, iyi bir Müslüman olarak yaşamayı nasip eylesin.