KAPAK – Ailede Kadın ve Erkeğin Karşılıklı Hak ve Sorumlulukları /Halil Demirbaş

Hiç şüphesiz insanı en iyi bilen, onu yaratan Allah’tır. Bu ön kabulden hareketle; insanın yaşadığı hayat içerisinde nasıl konumlanması gerektiği noktasında, hak ve sorumluluklarının neler olduğunu belirleme noktasında yegane söz söyleme hakkına sahip olan da O’dur. Dolayısıyla insanın kendisi hakkında ön görülen Rabbani programı görmezden gelerek kendi kendine bir takım haklar ve sorumluluklar icat etmesi, nihayetinde kendi aleyhine dönecek bir süreci hızlandırmaktan başka bir şey değildir.
Hak ve sorumluluk kavramlarının belki de en yoğun gündeme geldiği veya gündeme gelmesi gerektiği ortamların başında aile birlikteliği gelmektedir. Zira insanın en çok mesai harcadığı yer ailesidir. Dolayısıyla hak ve sorumluluk kavramlarının gözle görülür hale geldiği ve adeta somutlaştığı en belirgin ortamda aile ortamıdır. Bu noktadan hareketle kadın ve erkeğin karşılıklı hak ve sorumluluklarının neler olduğunu Rabbani ve Nebevi bir bakış açısıyla ortaya koymak da büyük önem arz etmektedir.
Öncelikle şunu ifade etmek gerekir ki; evli olan eşlerden birisi için hak olan bir şey, diğeri için bir görev ve sorumluluktur çoğu zaman. Söz gelimi; evin geçimini sağlama görevi tartışmasız bir şekilde erkeğin sorumluluğundadır, buna karşılık; nafaka yani kadının yiyecek, giyecek ve mesken hakkı ise fiili nikah akdi ile doğan hakların başında gelmektedir. Dolayısıyla dinimizin bu minvalde önümüze koyduğu ahkam; kadın ve erkek açısından birbirini dengeleyen ve birini diğerine ezdirmeyen bir yapıya sahiptir. Bu çerçevede meşru olarak gerçekleştirilen nikah akdi sonrasında kadın ve erkek açısından meydana gelecek hak ve sorumlulukları özetle sunmak istiyoruz;
- Sahih nikah akdiyle beraber kadın; bir iki istisnai durum haricinde mehir almaya hak kazanır. Kadının bu hakkı elde etmesi için mehrin nikah esnasında konuşulmuş olması da şart değildir, mehir bu anlamda nikah akdinin doğal bir sonucu olarak meydana gelen haklardandır.
- Yukarıda da belirttiğimiz gibi nikah akdi sonrası kadının her türlü nafakası yani maddi anlamdaki geçimliği tamamıyla kocasına ait olup kadının bu anlamda herhangi bir yükümlülüğü söz konusu değildir. İslam bu noktada mevcut kapitalist sistemin aksine kadına adeta bir pozitif ayrımcılık tanımaktadır. Kapitalist sistem ise üstü kapalı bir şekilde kadının da mutlaka iş hayatında olup ev geçindirmekle sorumlu olduğunu ihsas ettirmektedir.
- Taraflardan birisinin vefatı durumunda diğerinin ona, Kur’an’da belirtilen paylar çerçevesinde mirasçı olma hakkı vardır. Miras hakkı da bir başka gerekçe olmaksızın mücerret manada sahih nikah akdinin doğurduğu sonuçlardan bir tanesidir. Dolayısıyla tarafların fiili evlilik hayatından önceki nişan sürecinde gerçekleştirdikleri nikah akdinin bu noktada doğuracağı bir takım sonuçların ve sorumlulukların farkında olmaları gerekmektedir.
- Nikah akdi esnasında veya sonrasında konuşulan mehir miktarını alan kadının kocasının evine gelme ve yerleşme sorumluluğu vardır. Kadın anne babasını ziyaret gibi bir takım farz durumların dışında kocasından izin alarak evden çıkmalı ve kocasının razı olmayacağı kimseleri evine almamalıdır. Efendimiz aleyhisselam’ın bu konudaki ikazı gayet açıktır; “Sizin kadınlarınız üzerinde hakkınız, kadınlarınızın da sizin üzerinizde hakları vardır. Sizin kadınlarınızın üzerindeki hakkınız; yatağınızı başkasına çiğnetmemeleri ve sizin hoşlanmadığınız kimselerin evinize girmesine izin vermemeleridir.” (Müslim, Hac, 147.)
- Nikah akdiyle beraber meydana gelen haklardan bir diğeri ise eşlerin karşılıklı olarak birbirlerinin cinselliklerinden yararlanma hakkıdır. O kadar ki fıkıh kitaplarımızda nikah akdinin tanımı; bu hakkın merkezde yer aldığı bir tanımla şu şekilde geçmektedir: “Her iki tarafa da meşru dairede birbirlerinin cinselliklerinden istifade hakkı tanıyan akittir.” Dolayısıyla hem kadının hem de erkeğin bu noktada karşılıklı sorumlulukları söz konusudur. Ne kadının meşru bir gerekçesi olmaksızın kocasının beraberlik isteğini geri çevirme hakkı vardır ne de erkeğin karısını cinsel doyumdan mahrum bırakma lüksü söz konusudur. Bu noktada iki tarafa da önemli görevler düşmektedir. Ne yazık ki günümüzdeki boşanmaların büyük bir bölümünün temelinde bahsettiğimiz meseleyle ilgili sorumlulukların yerine getirilmemesi yatmaktadır. İslam ahkamı her konuda olduğu gibi bu konuda da tarafları dengeli olmaya ve birbirlerinin hakkını eda etmeye davet etmektedir.
- Eşlerin karşılıklı olarak iyi geçim esaslarına uyma sorumlulukları da evlilik akdinin gereklerindendir ve hiç şüphesiz evliliği ayakta tutacak olan en önemli dinamiklerden de bir tanesidir. Efendimiz aleyhisselam’ın hayatı boyunca ümmetine sık sık hatırlatmalarda bulunduğu alanların başında bu konu gelmektedir desek Allahu alem yanılmış olmayız. Zira O vefatına yakın dakikalarda bile “Kadınlar hakkında size hayır tavsiye ediyorum, kadınlara iyi davranın, onlar Allah’ın size emanetidir” (Müslim, Birr, 149) buyurmuştur.
Detaylarına girmeden genel hatlarıyla değinmeye çalıştığımız evlilik akdi çerçevesindeki karşılıklı hak ve sorumluluklar ilgili kaynaklarımızda bu şekilde yer almaktadır.[1] Mü’min; Allah Teala’nın, Nisa suresinin 21. ayetinde nikah akdini “ağır bir söz” olarak tanımladığının idrakinde olan insandır.
Dolayısıyla bu ağır sözün gereklerini yerine getirme konusunda da elinden geleni yapmak borcundadır. Aksi takdirde bütün hakların sahiplerine iade edileceği bir güne doğru gidilmektedir. Rabbimizden kendi rızası istikametinde bir evlilik hayatı yaşamayı ve dünyada başlayıp cennette ebedileşen beraberliklerin sahibi olmayı niyaz ederiz, bizim için fitne unsuru olacak her türlü durumdan da Allah’a sığınırız, sözlerimizin sonu “Alemlerin Rabbi Allah’a hamd olsun…”
[1] Prof. Dr. Hamdi Döndüren, Aile İlmihali; Muhyiddin Abdülhamid, Ahvaluşşahsiyye.