KAPAK – Aile Hayatımızda Huzurun Anahtarları/Mehmet Şentürk

Sosyal bir varlık olan insan için toplumsal hayat ne kadar önemli ve gerekli ise, bir toplum için de o toplumun çekirdeğini oluşturan aile kurumu o kadar hayati bir öneme sahiptir. Yüce dinimiz İslam bu noktada hem ailenin kurulması hem korunması hem de aile içi fertlerin hak ve sorumluluklarını belirlemede önemli hususları ortaya koyar. Bunun için gerekli prensipleri, kaide ve kuralları getirmiş, insanlara mutluluk yollarını göstermiştir. Kur’an ve sünnette gösterilen bu prensiplere uyanlar hem dünyada hem de ahirette mutlu ve mesut olurlar. Eskilerin deyimiyle “dâreyn saadetini” elde ederler.
Konuyla ilgili olarak Cenabı Hak, Kur’an-ı Kerim’de bizlere bu gerçeği şöyle hatırlatıyor: “Ey iman edenler! Nefsinizi ve aile efradınızı öyle bir ateşten koruyun ki onun tutuşturucusu insanlar ile taşlardır.” (Tahrim, 6)
Hz. Ali, Katade ve Mücahid; “Nefsinizi fiillerinizle, aile efradınızı da vasiyetinizle koruyun demektir” demişlerdir. Bu ayet kişinin nefsini taatla ıslah etmesini, aile efradını da nasihat yapmak suretiyle ıslah etmesinin gerekli olduğunu ifade ediyor. Baba, evladına haram ve helali öğretmelidir. Onu günahlardan sakındırmalıdır. Bir hadiste, “Çocuğun babası üzerinde olan hakkı; ona güzel bir isim vermesi, yazıyı öğretmesi ve baliğ olduğu zaman evlendirmesidir” denilmiştir.
Başka bir hadiste “Hiçbir baba evladına güzel edepten daha iyisini veremez” denilmektedir.
Mutlu ve huzurlu ailelerden oluşan cemiyet de mutlu ve huzurlu olur. Ailenin mutluluğunu bozacak, hayatlarını zehir edecek, yuvalarını zindana çevirecek, âdeta yaşanılmaz, hale getirecek birçok şey olduğu gibi, mutluluğunu sağlayacak, aile yuvasını cennete çevirecek güzel şeyler de vardır.
Aileyi mutlu kılacak bazı önemli esaslara değinecek olursak;
*Lüks ve Özentiden Kaçınmalı
Ailenin, ayağını yorganına göre uzatması, lüks, israf ve özentiden kaçınmasıdır. “Yiyin, için, fakat israf etmeyin, Çünkü Allah israf edenleri sevmez.” (Araf, 7/31)
Mevcutla iktifa edilmesi hususunda sabır ve tahammül göstermesi gerekir. Hiç şüphesiz ki bu, kolay bir iş değildir. Sabır ister, kanaat ister, Allah’ın kendilerine verdiğine teslimiyet ve rıza ister. Bunun için ailelerde sabır ve kanaat duygusunu yerleştirmek, İslâmî şuuru geliştirmek ve güçlendirmek gerekir.
*Daha Kötü Durumda Olanlara Bakmalı
Bulduklarıyla iktifa etmeyip hep gözleri yukarıda olan aileler, bilmeliler ki durumları kendi durumlarından daha kötü olan nice aileler vardır. İnsanlar dünyalık bakımından kendilerinden daha üstün, daha varlıklı olanlara değil, kendilerinden daha kötü durumda olanlara bakmalılar. İbadet ve amel yönünden ise kendilerinden daha üstün olanlara, daha çok ibadet ve taat yapanlara bakmalılar.
*Aile içerisinde mutluluğu sağlayacak hususlardan biri de eşlerin nankör olmamalarıdır. Kötülükler unutulup daima iyilikler hatırlanmalıdır.
Cabir (ra) anlatıyor: “Resûlullah (a.s) ile birlikte bayrama katıldım. Efendimiz hutbeden önce, ezansız ve ikametsiz namaz kılardı. Sonra Bilal’e (ra) dayanarak kalktı. Allah’tan korkmayı emretti ve O’na itaate teşvik etti. İnsanlara vaaz edip (ölümü, ahireti) hatırlattı.
Sonra kadınlar bölümüne geçti. Onlara da aynı şekilde vaaz etti, hatırlatmalarda bulundu. Ve:
“Allah için tasadduk edin, zira sizin ekseriyetiniz cehennem odunusunuz!” buyurdu. Yanakları kararmış itibarlı kadınlardan biri kalkarak: “Niçin ey Allah’ın Resulü, dedi (niye cehennem odunlarıyız?)” Resûlullah açıkladı: “Zira siz kadınlar çok şikâyette bulunuyor, kocalarınıza nankörlük ediyorsunuz.”
Bunun üzerine kadınlar takılarından tasadduk etmeye başladılar. Hz. Bilal’in eteğine atıyorlardı.” (Buhârî, Iydeyn 7; Müslim, Iydeyn 4, 885; Ebû Dâvud, Salât 248, 1141; Nesâî, Iydeyn 19, 3, 186,187)
Kocalarının iyiliklerine karşı nankörlük eden kadınlar olduğu gibi, hanımlarının iyiliklerine karşı nankörlük eden nice erkek vardır. Öyleyse eşler birbirine karşı nankör olmamalılar. “Ben senin ne iyiliğini gördüm? Bunca yıl kahrını çektim, bana ne yaptın?” gibi nankörlük kokan sözler kadın olsun, erkek olsun eşlerden hiçbirine yakışmaz.
*Eşlerin birbirini ibadete ve hayra teşvik etmeleri aile içerisinde mutluluğu artırır. Bunun için eşlerden her birinin, ibadet ve taatini önce kendisinin yapması, sonra da buna eşini teşvik etmesi güzel olur.
*Eşler Mutluluğu Yuvasında Aramalı ve Haklarına Riayet Etmelidir
*Eşler birbirine karşı şefkat ve merhametli olmalılar, birbirlerini sevmeli, saymalı ve karşılıklı rıza içerisinde hareket etmelidirler. “Allah’ın varlık ve birliğinin delillerinden biri de kaynaşmanız, huzur ve sükûn bulmanız için size kendi cinsinizden eşler yaratıp aranızda sevgi, şefkat ve merhamet meydana getirmesidir. Doğrusu bunda iyi düşünen bir kavim için ibretler vardır.” (Rum, 30/21)
Ümmü Seleme (r.a) anlatıyor: “Rasulullah (a.s) buyurdular ki: “Hangi kadın, kocası kendisinden razı olarak vefat ederse, cennete girer.” (Tirmizî, Radâ 10, 1161) Bir başka rivayette: “Kadın küskünlükle kocasının yatağından ayrı olarak sabahlarsa, melekler onu lanetler” denmiştir. (Buharî, Nikâh 85, Bed’ü’l-Halk 6; Müslim, Nikâh 120-122 1436; Ebu Dâvud, Nikâh 41, 2141)
Sevgi ailenin huzur ve saadeti için son derece önemlidir. Çocukların yetişmesi için de sevgi ortamı çok mühimdir. Sevgi ve saygı esasına dayanmayan aile müessesesi varlığını sürdüremez.
Ailenin korunması ile alakalı şu ilahî hatırlatma çok mühimdir. “Ey iman edenler! Nefsinizi ve aile efradınızı öyle bir ateşten koruyun ki onun tutuşturucusu insanlar ile taşlardır.” (Tahrim, 6)
Biz Müslümanlar, Müslümanca bir toplum inşa etmek istiyorsak, önce ailenin Müslümanlaşmasını sağlamak zorundayız. Bir aile bütün fertleriyle bir ideolojiyi benimsediği, ona ölesiye sahip çıktığında, o aileden doğacak enerjiyi tahmin etmek bile insanı heyecanlandırmaktadır. Şu hâlde, Müslüman aileyi yeniden sağlam şekilde kurabilmek için, kadınıyla erkeğiyle Müslümanlar, ideolojik kirlerden arınmalıdır.
Bazı Müslüman gençlerimiz Batı dünyasına, sahip oldukları maddi imkânlara, yaşam tarzlarına, ilerlemiş teknolojilerine bakarak onlara imrenmekte ve iç çekmekteler. Konuyla alakalı hayat kitabımız Kur’an-ı Kerim şu geçeği bize hatırlatıyor:
“İnkâr edenlerin (gönüllerince) diyar diyar dolaşmaları sakın seni yanıltmasın; kısa süren bir faydalanma… Sonra sığınakları cehennem. Ne kötü bir mesken!” (Âl-i İmran, 196-197)
Bazı müminler ticaretle uğraşan Mekke müşriklerinin nimetler içerisinde yaşadıklarını görünce, “Allah’ın düşmanları refah içinde yaşıyorlar, biz ise açlıktan ve takatsizlikten ölüyoruz” demişler, bunun üzerine bu ayetler inmiştir. Bunların zengin Yahudilere imrenenler hakkında indiği de söylenmiştir. Ayet, Hz. Peygamber’in şahsında müminleri teselli etmekte ve kâfirlerin yeryüzünde nimetler içerisinde dolaşmalarına aldanmamalarını tavsiye etmektedir. Çünkü onlara verilen nimetler ne kadar çok olursa olsun geçici olup yok olmaya mahkûmdur; bu sebeple Allah katında hiçbir değeri yoktur.
Nitekim 197. ayette kâfirlere verilen nimetlerin az bir dünya metaı olduğu ifade edilmiş, daha sonra da varacakları yerin cehennem olduğu bildirilerek dünya metaının kâfirler için cehennem azabına sebep olduğuna işaret edilmiştir. Rablerine karşı içtenlikle kulluk eden müminlere ahirette sürekli olarak içinde yaşayacakları cennet nimetleri verilecektir. Şüphesiz ki bu lütuf dünyada kâfirlere geçici olarak verilen nimetlerden çok daha iyidir.