Kalplerin Kararması

Kalp mühürlenmesi, bir kalbin küfür ve isyanla katılaşmak ve kararmak suretiyle imanı kabul edemez hale gelmesi şeklinde tarif edilir. Allah Resulü aleyhisselam buyururlar ki: “Her günah ile kalpte bir siyah nokta meydana gelir.” Bir ayet-i kerimede de “Allah kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz; bundan başkasını (sair günahları) dilediği kimse için bağışlar.” (Nisa, 4/48) buyrulur.
Bu hadis-i şeriften ve ayet-i kerimeden anladığımıza göre, kalbi karartan en büyük siyahlık şirk yani Allah’a ortak koşmaktır. Bir insan şirki dava edinir ve bu hususta mü’minlerle mücadeleye girişirse her geçen gün kalbindeki bu siyahlık daha da koyulaşır ve genişlenir. Gitgide bütün kalbi sarar. Artık o insanın iman ve tevhidi kabul etmesi âdeta imkânsız hale gelir.
İşte sözü edilen ayet-i kerime, Allah Resulü aleyhisselam’a cephe alan, onunla mücadele eden müşrikler hakkında nazil olmuştur. Ve o müşriklerin kalplerinde şirkin tam hâkimiyet kurması ve tevhide yer kalmaması “kalp mühürlenmesi” şeklinde ifade edilmiştir. İşte kendilerine hidayet kapısı kapananlar, bu noktaya varan müşriklerdir. Yoksa günah işleyen, zulüm eden yahut şirke giren her kişi için hidayet kapısının kapanması söz konusu değil. Aksi halde, asr-ı saadette, daha önce putlara tapan on binlerce insanın İslam’a girmelerini nasıl izah edeceğiz?
Allah dostlarından Seriyye es-Sakati kaddesallahu sirruhu kalp, yüz ve dil arasında şöyle bir ilgi kurardı; “Dil kalbin tercümanıdır, yüz de aynası. Kalplerin gizlediği yüzlerden okunur. O kalpleri üçe ayırırdı:
1. Hiçbir şeyin eğip yok edemediği dağ gibi güçlü kalpler.
2. Kökleri sabit fakat rüzgârın eğdiği hurma ağacı gibi kalpler.
3. İplik gibi rüzgârın sağa sola eğip büktüğü zayıf kalpler.
Hiçbir şeyin eğip yok edemediği dağ gibi güçlü kalpler; basit dünya menfaatleri uğruna kişiliğinden, kimliğinden ve şahsiyetinden hiçbir şey kaybetmeyenlerin kalpleridir.
Kökleri sabit fakat rüzgârın eğdiği hurma ağacı gibi kalpler; dünyadan, çevresinden, nefis ve şeytandan etkilenip bazen kendi amacını yani kul olduğunu unutup yalpalayan ancak benliğinden kopmamış kalplerdir.
İplik gibi rüzgârın sağa sola eğip büktüğü zayıf kalpler ise nefs-i emmarenin kölesi olmuş ve her an için imanını dahi kaybedebilecek kalplerdir ki Rabbimiz bundan hepimizi muhafaza buyursun, böylesi bir kalbe sahip olanlar sonu hiç de iyi olmayan bir yola girmiştir.
Mü’minin kalbi temizdir. Fasıkların kalbi kirlidir, karadır. Kâfirlerin kalbi ise simsiyahtır. Hadis-i şerifte buyrulur ki: “Mü’minin kalbi temizdir, orada parlayan bir ışık vardır. Kâfirin kalbi simsiyahtır ve terstir.” (Taberânî)
Acaba kalbin karardığı nasıl bilinir, temizlenmesi nasıl olur?
Haram yemek kalbi karartır, hasta eder. Zünnun-i Mısrî hazretleri buyurdu ki: “Kalbin kararmasının dört alameti vardır:
1-İbadetin tadını duymaz.
2-Allah korkusu hatırına gelmez.
3-Gördüklerinden ibret almaz.
4-Okuduklarını, öğrendiklerini anlayıp kavrayamaz.
Nefis, kötü isteklerden (dinin yasakladığı şeylerden) kurtarılınca kalp temizlenir. Kalbi temizlemek için riyazet ve mücahede gerekir. Riyazet, nefsin arzularını yapmamaktır. Nefsimiz haramları, mekruhları arzu eder. Bunlardan kaçmak gerekir. Mücahede, nefsin istemediği şeyleri yapmak demektir. Nefsimiz, iyilik ve ibadet yapmak istemez. İyilik ve ibadet ederek kalbi temizlemelidir!
Nefsin istediği her şey sonsuz ahiret nimetleri yanında kıymetsizdir. Ahiret nimetleri altın ise dünya menfaatleri teneke bile değildir. Bu geçici basit menfaatler, sonsuz nimetlerle mukayese bile kabul etmez.
İnsanın nasıl olması gerektiğini, sorulu cevaplı mısrasında son devrin en büyük edip ve şairlerinden Necip Fazıl merhum:
“Sual: Ey veli, insan nasıl olmalı, söyle!
Cevap: Son anda nasıl olacaksa hep öyle…” diyerek cevaplıyor.
“İlkin yaratıp sonra onu iade eden O’dur. Bu O’nun için pek kolaydır. Göklerde ve yerde en yüce misal (en üstün sıfatlar ) O’nundur. O, Aziz’dir, Hakîm’dir. (Rum, 27)
İbn Cerir radiyallahu anh bu ayetle ilgili olarak şöyle demiştir: Müfessirlerden birisi bu ayet-i kerimeyi zikrederken marifet ehlinden birine ait şu şiiri söylüyor:
“Su birikintisi saflığı üzere sakin olduğunda,
Meltem rüzgârlarının onu hareket ettirmesinden uzaklaştırıldığında;
Onda göğü şüphesiz (berrak, apaçık) görürsün.
Aynı şekilde güneş ve yıldızlar da görünür.
İşte tecelli erbabının kalpleri böyledir;
Onların saflığında yüce Allah görülür.”
Kalbin kıvama gelebilmesi için beş güzel hasleti (Helal lokma ve az yemek. Namazı huşu ile kılmak ve Kur’an’ın manasını düşünerek okumak. Allah’ı her zaman hatırlamak, O’nu çok zikretmek, seher vakitlerini uyanık geçirmek. Sadıklarla beraber olmak) mü’minin kendinde bulundurması elzemdir.
Birkaç özelliğe dahi sahipse yine o iyi insan demektir. Bunlardan habersiz ve bu hasletlerden hiçbiri kendisinde yoksa kaba ve ham bir kişidir. Anlayış ve idrakini değiştirmesi, dostlarını değiştirmesi ve kendine çeki düzen vermesi lazımdır.