Kafalarımızı Karıştırmayan Hikmet

Bedenimizde; ellerimizin çalışma prensibi, ayaklarımızın hareket mekaniği, gözlerimizin görebilme kabiliyeti, kulaklarımızın işitme kabiliyeti, ağzımızın konuşma kabiliyeti, duygularımız, düşüncelerimiz… ve çevremizde; hava, su, bitkiler, atmosfer, dünya, gezegenler, kâinat… ne varsa yaratılmış olduğumuzu haykırıyor ve deliller sunuyor. Yaratılmış olmamızın doğal bir sonucu olarak ‘Yaratanımıza kul’ olmak ve kulluğun gereklerini yerine getirmemiz hikmet olarak telakki edilmiştir.
Kur’an-ı Kerim’de yirmi yerde geçen hikmet kavramı; türevleriyle birlikte tanımlanması ve kavranması zor kavramlarımızdandır. Hikmet sözcüğünü genellikle ilginç sorular sorulan, bu sorulara enteresan cevaplar verilen, kişilik analizlerinin yapılıp sorunların çözüldüğü, gelecekle ilgili tahlillerin yapıldığı hikâyelerde duyarız. Hâlbuki ‘Mü’minin yitik malı’ olarak kutlu bir ağızdan tanımlanan bu kavram iman edenlerin niyetlerinde, sözlerinde ve davranışlarında kesinlikle olmalıdır. Bu yaklaşım içerisinde hikmeti ve hikmetin gerekliliklerini ortaya koyalım.
Hikmet, ilim ister. Kur’an-ı Kerim’de Alîm, Habîr, Azîz gibi isimlerle birlikte kullanılan Hakîm ism-i şerifi, hikmet için ilmin varlığını ortaya koymaktadır. Bahse konu olan ilim ‘Yaratanın kudretini ve yaratılanın acizliğini’ gösteren bilgi türlerinin hepsini kapsar.
Hikmeti olaylar arasında bağ kurarak olayların sebep ve sonucunu ortaya çıkarmak olarak tanımladığımızda ilimle hikmet arasındaki doğrusal ilişki yine görülecektir. Ayrıca sözlerin tutarlı olması için, insanların ufkunu genişletmek için, işleri isabetli yapmak için, adaletle karar vermek için, gerçeği yakalamak için, derin kavrayış sahibi olmak için, bir şeyi faydalı hale getirmek için kesinlikle ilime ihtiyaç vardır.
Hikmet, samimiyet ister. Bu özelliğiyle hikmet, insanın söz ve davranış bütünlüğü olarak tanımlanır. Sözler davranışlara yansıyacak, davranışlar ağızdan söz olarak çıkacak. Değilse yapılmayan/ yapılmayacak şeylerin başkalarına aktarılması sloganlaşmanın ne kadar ötesine geçebilir ki?
Bir başka yönüyle de hikmet, yapılan iyiliklerin ve yardımların karşılığını sadece Yaratan’dan beklemektir. Hikmete ulaşmak isteyenlerin basit hesapları olmaz. Günümüz dünyasının onluk, yüzlük veya binlik basamakları onlara kâfi gelmez.
Hikmet, devamlılık ister. ‘Az da olsa devamlı olanı’ hayat prensibi yapanlar hikmete kavuşturulur. Çünkü devamlılıkinsan için disipline edilmiş hayat ve sağlam tecrübeler demektir. Saman alevinin ani rol değişimi gibi hayata tutunmak isteyenler süreç içerisinde hikmetin sadece yaygaracısı konumuna sürüklenirler.
Hikmet, ibret bakışı ister. Gördüklerini, duyduklarını, okuduklarını, düşündüklerini Yaratan’ın varlığının delilleri olarak kabul edenlerde ibret bakışı gelişir. Bu bakışı elde edenler kulluğun ihsan yolunda yürürler. Hayatını kendi dar çerçevesinde devam ettirmeye çalışanlar için bu bakış zaten gelişemez.
Hikmet, ancak şükretmek içindir. Üstün olduğunu düşünmek, büyüklenmek, kendini beğenmek, küçümsemek gibi hastalıkları olanlara zaten uzaktır. Bu kimseler istedikleri kadar bilgi sahibi olsun, fark etmez. Aslolan bilgiye sahip olmak değil bilgiyle hangi yöne yöneldiğimizdir.