Kaderimiz Mi Seçimimiz Mi?

Kader nedir?
Kaderden kaçabilir miyiz?
Kaderimizi değiştirebilir miyiz?
Başımıza gelenler kaderimiz mi? Eğer öyleyse sorumluluğumuz nedir?
Bunlar ve benzeri sorular insan hayatında özellikle sıkıntılı dönemlerde veya insan gücünün aciz kaldığı durumlarda zihni meşgul eden, çözümlenmesi, anlaşılır cevaplar verilebilmesi zor sorulardır.
Her ne kadar akılla bir sonuca bağlanması güç olan bu konularla zihnin meşgul edilmesi erbabınca tavsiye edilmemişse de insanlar bu sorularla meşgul olmayı sürdürmüşlerdir. İslam tarihi boyunca da bu konular kurcalanmış, insanın kaderle ilişkisini rüzgârın önündeki yaprakla mukayese ederek beşer iradesini sıfırlayanlar veya insan iradesinin sınırını aşarak “yazgı” boyutunu tamamen inkâr edenler olmuş, ifrat ve tefrit derecesinde bu iki uçtaki görüşler birçok insan tarafından kabul görmüştür.
Biz de yukarıdaki sorulara aciz olan aklımız yettiğince ve her şeyi bilen yaratıcının son kitabında/hitabında bize tebliğ edilen bilgilerden anlayabildiğimiz kadarıyla cevap bulmaya çalıştık.
Evet, kader vardır ve Allah yarattıklarıyla birlikte kaderlerini de yaratmıştır.
“Şüphesiz biz her şeyi bir kaderle (ölçüyle) yarattık.”(Kamer, 49)
Kâinattaki bütün olaylar kendileri ile yaratılan bu kaderle/ölçü ile hareket ederler. Bu kaderi yaratıcıdan başka hiçbir irade değiştiremez. Doğa kanunları denilen kurallar da bu duruma dâhildir.
Yaratılmışlar içerisinde yeryüzünün halifesi olarak görevlendirilen insana bu görevin hakkıyla ifası için irade ve seçim/tercih yetkisi de verilmiştir. (Bakara, 30-34)
İnsan özgür iradesini yeryüzünün ıslahı ya da ifsadı yönünde kullanma hürriyetine sahiptir. İlahi irade, ıslahı yönünde çalışır ve gereği olan “salih amelleri” yaparsa mükâfatlandıracağını, ifsat doğrultusunda çalışırsa cezalandıracağını beyan etmiştir.
Islah, yaratılan her şeyin ve konulan düzenin yaratılış amacı doğrultusunda, fabrika ayarlarında, “sulh” içerisinde faaliyet göstermesinin sağlanmasıdır. Bu durum adalet ile sağlanır ve her varlığın “hakkının” verilmesi sonucunu doğurur. İfsat ise batıl faaliyetlerle düzenin bozulması, dengenin, adalet terazisinin şaşması, böylece “hakkın” zayi olması, zulmün ortaya çıkması, durdurulmaması halinde de haksızlığın, zulmün bütün yeryüzünü kaplaması sonucunu doğurur.
Allah her şeyi bir ölçü ve düzen ile ve sebep sonuç ilişkisi üzerine yaratmıştır. Yeryüzündeki her olay yaratıcının koyduğu kanun ve kurallara uygun gelişir. İlk yaratılıştan kıyamete kadar böyle devam edecektir. Bu kuralları Allah’tan başka değiştirebilecek, güncelleyebilecek, yenileyebilecek bir otorite, bir güç yoktur. Âlemlerin Rabbi (düzen koyucusu) O’dur.
“Biz ise her şeyi bir kitapta sayıp yazmışızdır.” (Nebe, 29)
“Gaybın anahtarları Allah’ın yanındadır; onları O’ndan başkası bilmez. O, karada ve denizde ne varsa bilir; O’nun bilgisi dışında bir yaprak bile düşmez. O, yerin karanlıklarındaki tek bir taneyi bile bilir. Yaş ve kuru ne varsa hepsi apaçık bir kitaptadır.” (Enam, 59)
“Yaptıkları her şey kitaplarda mevcuttur.” (Kamer, 52)
“Yeryüzünde vuku bulan veya başınıza gelen hiçbir musibet yoktur ki biz onu yaratmadan önce bir kitapta yazılı olmasın. Kuşkusuz bu Allah’a göre kolaydır.” (Hadid, 22)
Yukarıdaki ve benzer manadaki birçok ayette zikredilen kitap günümüzde anlaşılan manada değil, “yaş-kuru, aydınlıkta, karanlıkta, karada-denizde” bulunan ve olan her şeyin, olacak veya olabilecek bütün seçeneklerin içerisinde alternatifli bir şekilde bulunduğu “Levh-i mahfuz” da denilen ana “yazılımlar” bütünüdür. Bir yönüyle “yazgı” kelimesi de kullanılabilir.
Her insanın hayatı boyunca yapabileceği ameller bütün alternatifleri ile en başlangıçta yaratılmış ve insanın seçimine sunulmuştur. İnsan olumlu veya olumsuz sonuçlarından sorumlu tutulmak kaydıyla bu alternatiflerden istediğini seçebilir. Seçtiği alternatif gerçekliklerden kendi kişisel kitabını oluşturur ve bu kitaptan hesaba çekilir.
“Her insanın sorumluluğunu omuzuna yükledik. Kıyamet gününde insana, açılmış vaziyette önüne konulacak olan bir kitap çıkaracağız. Oku şimdi kitabını! Bugün kendini yargılamak üzere kendi nefsin yeter!” (İsra, 13-14)
“Gerçek şu ki, insanın yaratılış tarihinde onun henüz anılan bir şey olmadığı bir dönem gelip geçmiştir. Hakikatte biz insanı katışık bir nutfeden yarattık; imtihan edelim diye onu işitir ve görür kıldık. Şüphesiz biz ona doğru yolu gösterdik; artık o isterse şükreden olur, isterse kâfir.” (İnsan, 1-3)
“Hanginizin davranışça daha iyi olduğunu denemek için ölümü ve hayatı yaratan O’dur. O, güçlüdür, çok bağışlayıcıdır.” (Mülk, 2)
Benzer tercihler, benzer sonuçları doğuracaktır. Her tercihe göre olabilecek olaylar ve gelişmeler alternatifli olarak insanın yaratılışı ile birlikte tasarlanmıştır (Kader-Kitap). Zamanı geldikçe ve insanın seçimine göre yaratılacaktır (Kaza). Her insanın hayatı boyunca tercih seçenekleri, birbirini de etkileyerek sonsuz sayıda bir alternatif gerçeklik oluşturacaktır ki insan aklının almayacağı, hiçbir beşeri hafızaya sığmayacak bir çeşitlilik ve yoğunluk oluşturur. Bu sayısız ve birbirine bağlı alternatiflerin tamamı “kitap”ta mevcuttur. Bu idrak sınırını aşan, insana imkânsız gibi gelen durum, ayette zikredildiği gibi Rabbimiz için kolaydır. İnsana tercih yapabilme iradesi tanınmıştır. Her neyi seçerse o, kader kitabında tasarlanmış bir seçenektir, bu “ana kitab”ın dışında bir seçenek yoktur. Neyi tercih ederse olaylar o tercih doğrultusunda gelişecek, kitaptaki diğer alternatif seçenekler (kaderler) silinecektir.
“Allah dilediğini siler, dilediğini de yerinde bırakır; ana kitap O’nun katındadır.” (Ra’d, 39)
Hz Ömer’in salgın hastalık bölgesine gitmekten vazgeçip Medine’de kalmayı tercih etmesi hakkında “Allah’ın bir kaderinden başka bir kaderine sığınıyorum” demesi de bunun bir şekilde ifadesidir.
Dolayısıyla insan, yaptıkları fiillerden değil tercihinden ve tercihi dolayısıyla ortaya çıkan etkileşimlerin sonuçlarından sorumludur. İnsanın fiillerinin yaratıcısı Allah’tır. Bu nedenle elde ettiklerinden dolayı gururlanıp üstünlük taslaması ve şımarması da kaybettiklerinden dolayı kendini üzmesi de yersizdir. Tercih önemlidir, en basit gibi görülen bir tercih bile “kelebek etkisi” ile öngörülemez büyük sonuçlar doğurabilir. İnsan zorlandığı seçenekler karşısında önce istişare sonra istihare yapar, işin sonucunu yaratıcısına bırakır (tevekkül) ve Rabbinden tercihinin kendisi ve diğer insanlar için hayırlara vesile olması için dua eder. Allah bazı kullarına katından “ilim ve hikmet” vermiştir ki hikmet, işin sonunu öngörebilme ve en hayırlı seçeneği tercih edebilme kabiliyetidir. Mutlak hikmet sahibi Allah’tır.
Ana kitapta elbette insanın seçimine bırakılmayarak Allah’ın takdirini bizzat kullandığı “kader” seçenekleri mevcuttur. Bu da ilahi hikmetin ve her insana yüklenen imtihan sorumluluğunun bir gereğidir. Bunları seçmeye ve değiştirmeye insanın gücü yetmez. İnsan bunları olduğu gibi ve arka plan olarak kabul edip kendi iradesine bırakılan tercihlerle dünya ve ahiret hayatını şekillendirir.
İnsanların seçimleri sadece kendilerini değil toplumun diğer fertlerini de olumlu veya olumsuz yönde etkileyecektir. Bu, insanın sorumluluğunu katlayan bir durumdur. Her insan nebevi ifade ile “güttüklerinin çobanıdır” ve onların sorumluluklarını da taşır. Tercihlerinden dolayı ortaya çıkan maddi ve manevi bütün olumlu ve olumsuz gelişmeler kendisine fatura edilir.
“Kim İslam’da iyi bir adet başlatırsa açtığı bu yolun sevabı ve kendisinden sonra onunla amel edenlerin ecirleri, sevaplarından hiçbir şey eksilmeden ona aittir. Kim de İslam’da (Müslümanlar içinde) kötü bir yol açarsa açtığı yolun günahı ve kendisinden sonra bu şekilde amel edenlerin günahları, günahlarından bir şey eksilmeden ona aittir.” (Müslim)
İnsanların başlarına hayatları boyunca engel olamadıkları bir takım bela ve musibetler isabet edebilir. Allah’ın ana kitaptaki yazgısından bir kısmı ortaya çıktığı için iyi bir Müslüman bu duruma isyan etmez, sabreder ve hatta “razı olduğunu” ifade eder. Rabbimizin mutlak adaleti ve merhameti vesilesi ile bu zararları telafi edeceğini bilir. Fakat bu zararlar başka insanların kasti olarak değişik amaçlarla yaptığı seçimlerden kaynaklanmışsa bu zarar onlardan tazmin ettirilir.
Ülkemizde son zamanlarda meydana gelen deprem, sel ve benzer felaketler bu kabildendir. Allah’tan gelene sabredilir. Eğer bu felaketlerde ortaya çıkan zararlarda başka insanların ihmali, kusuru, kastı varsa o kişiler hem bu dünyada hem de ahirette sorumlu tutulurlar.
Rabbimiz insanlara “ana kitaptan” diledikleri kaderi/seçeneği tercih ederek kendi kişisel kitabını oluşturma hürriyeti vermiştir ama dilerse bu seçimin veya sonuçlarının gerçekleşmesine engel olabilir. O ne yaparsa bir hikmet üzere yapar. Ateşin “kitap”taki görevi (kaderi-yazgısı) yakmaktır. Allah dilerse dilediğine “serin” oldurur.
“Biz de ‘Ey ateş İbrahim’e serin ve zararsız ol!’ dedik.” (Enbiya, 69)
Nuh’un (aleyhisselam) kavminde olduğu gibi insan neslinin selameti açısından ilahi müdahale gerekebilir ve insanların seçimleriyle oluşturdukları kitabın yeryüzündeki sonuçları değiştirilebilir.
“Nuh’a vahyolundu ki: Kavminden daha önce iman etmiş olanlardan başka, artık hiç kimse iman etmeyecek. O halde, onların yapmakta oldukları şeylerden dolayı üzülme. Gözetimimiz altında ve vahyimize göre gemiyi yap. Zulmedenler hakkında bana bir şey söyleme. Çünkü onlar suda boğulacaklardır.” (Hud, 36-37)
En doğrusunu Allah bilir.