İslam’ın İlk Şartı: Şehadet

İslam’ın İlk Şartı: Şehadet

Şehadet kavramı sözlükte “hazır bulunmak, müşahede etmek, şahitlik yapmak, haber vermek, bilmek, yemin etmek, açıklamak, hüküm vermek” gibi anlamlara gelir. Bu anlamlar göz önüne alındığında öz manasının “bir nesnenin hakikatini kat’î olarak bilmek” olduğu sonucuna ulaşılabilir.

Gerçeği bilen ve söyleyene şahit-şehit denilir. Bu doğrultuda şehit, “kesin olarak bilen, bildiğini haber verme konusunda güvenilen kimse” demektir ve Allah’ın güzel isimlerinden de birisidir.

Şehadet, İslam’ın beş temel esasından birincisi olup kesin bilgi olan “Allah’tan başka ilâh bulunmadığına ve Hz. Muhammed’in aleyhisselam O’nun kulu ve elçisi olduğu” gerçeğine bütün varlığı ile tanıklık etmektir. Kavram olarak bu tanıklık üzere yaşayana “şahit”, bu tanıklık üzere ölene ise “şehit” denilmektedir.

Allah’a, elçisine ve getirdiklerine iman eden bir kimsenin buna malıyla ve canıyla yani bütün varlığı ile şehadet etmesi de istenir. Bu nedenle iman eden bir kimseden tekil birinci şahıs ifadesi ile “Allah’tan başka ilah olmadığının ve Muhammed’in aleyhisselam O’nun kulu ve elçisi olduğunun tanığıyım-şehidiyim” ifadesini söylemesi talep edilir. Bu durumun ilanı ümmet-i Muhammed mensubu olmanın bir şartıdır. Bu gerçeğin ifadesi olan “Şehadet kelimesi” Müslümanların yaşadığı her mekânda ezan ve namaz vesilesi ile sürekli tekrarlanması ve duyurulması istenen bir şiardır.

Hz İsa’nın havarileri, gelecek son Nebi ve O’na tabi olanların bu özellikleri ile ilgili bilgilendirildiklerinde “o şahitlerden” olmayı talep etmişler ve şöyle dua etmişlerdir:

“İsa, kavmindeki inkârcılığı sezince, “Allah’a giden bu yolda bana yardımcı olacaklar kimlerdir?” diye sordu. Havariler “Biz Allah için yardımcılarız; Allah’a inandık, şahit ol ki bizler Müslümanlarız.”dediler. “Rabbimiz! İndirdiğine inandık ve şu elçine tâbi olduk; artık bizi de o şahitlerle beraber yaz.” (Al-i İmran, 52-53)

Rabbimiz bu mutlak gerçeğe kendisi bizzat şahitlik etmekte ve bu bilgiye ulaşanların da buna şahitlik etmeleri gerektiğini şöyle bildirmektedir:

“Allah, hak ve adaleti ayakta tutarak, kendinden başka tanrı olmadığına şehadet etti; melekler ve bu bilgiye ulaşanlar da buna şehadet ettiler. (Evet) O’ndan başka tanrı yoktur; O mutlak güç ve hikmet sahibidir.” (Âl-i İmran, 18)

Şehadetin alternatifi inkârdır. Şehadet sözü insanlardan daha ruhlar âleminde alınmıştır:

“Hani Rabbin Âdemoğullarının bellerinden zürriyetlerini almış, onları kendilerine şâhit tutarak: “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” diye sormuştu. Onlar da: “Evet, şehadet ederiz ki sen bizim Rabbimizsin” demişlerdi. Böyle yaptık ki kıyamet günü: “Doğrusu bizim bundan haberimiz yoktu!” demeyesiniz” (Araf

Allah son elçisini şahit, uyarıcı ve müjdeleyici olarak tanıtmaktadır. O’na tabi olanlar da şehadet üzere olan bir ümmettir:

“Böylece biz sizi, insanlara şahitler (şüheda) olmanız için orta bir ümmet kıldık; Peygamber de üzerinizde bir şahit olsun.” (Bakara, 143)

“Allah yolunda gerektiği şekilde cihad edin. O sizi bunun için seçti ve dini yaşama konusunda üzerinize hiçbir zorluk yüklemedi. Haydin, atanız İbrahim’in dinine uyun. Allah, önceki kitaplarda da, Kur’an’da da sizi “Müslümanlar” olarak isimlendirdi. Ta ki, İslâm’a bağlılığınız hususunda Peygamber size şâhit olsun, siz de diğer insanlara şâhit olasınız…” (Hac, 78)

Hesap gününde bütün insanlar bir araya toplandığında her insan ferdî olarak ve temsilcisi olduğu topluluğu ile birlikte dünya hayatındaki bütün yaptıklarından tek tek sorguya çekilecek. İnsanlar Allah’ın emirlerini yerine getirmeme ve yasaklarından kaçınmama sebeplerini ve mazeretlerini sunarak kendilerini temize çıkarmaya çalışacaklar. Allah o zaman her nesilden, kavimden, topluluktan insanlara dini üzere yaşayan ve ölen -tanıdıkları- şahitlerini getirerek her durumda dininin yaşanabileceğini, insanlara güçlerinin yetmediği sorumlulukların yüklenmediğini o şahitlerle ortaya koyarak bütün geçersiz mazeretleri yüzlere çarpacak:

“Her ümmetten bir şahit getirdiğimiz ve onların üzerine seni şahit olarak getirdiğimiz zaman nasıl olacak?” (Nisa, 41)

“Kıyamet günü her ümmetten bir şâhit getireceğiz; o gün kâfirlere özür dilemeleri için izin verilmeyecek ve dünyaya dönüp Allah’ı hoşnut edecek işler yapmalarına da müsaade edilmeyecektir.” (Nahl, 84)

“Her ümmetten bir şahit ayırıp çıkardık da: “Kesin-kanıt (burhan)ınızı getirin” dedik. Artık öğrenmiş oldular ki, hak, gerçekten Allah’ındır ve düzüp uydurdukları kendilerinden uzaklaşıp-kaybolmuşlardır.” (Kasas, 75)

“Yeryüzü Rabbinin nuruyla aydınlanır. Kitap ortaya konur. Peygamberler ve şâhitler getirilir. İnsanların arasında hak ve adâletle hüküm verilir. Kimseye zerre kadar haksızlık yapılmaz.” (Zümer, 69)

“Allah’a karşı yalan uydurup iftira düzenden daha zalim kimdir? İşte bunlar, Rablerine sunulacaklar ve şahitler: “Rablerine karşı yalan söyleyenler bunlardır” diyecekler. Haberiniz olsun, Allah’ın laneti zalimlerin üzerinedir.” (Hud, 18)

Dünya hayatında her insana bir süre ve imtihan şartları verilmekte bu imkân ve şartlarda kimlerin “güzel işler” yapacakları sınanmaktadır.

Dünyanın bir imtihan ve sonrasının (Ahiret) sonuçlarla yüzleşme mekânı olduğuna iman eden bir Mü’minin hem yeryüzünde bu imanının şahidi olarak yaşaması ve bu şehadet üzere ölmesi -gerekiyorsa öldürülmesi- hem de ahirette Allah’ın şahitleri olarak insanların önüne yüz akıyla çıkma gayretinde olması şarttır. Allah bu gayretleri boşa çıkarmayacağını vaat etmektedir:

“Andolsun ki Allah yolunda öldürülür veya ölürseniz biliniz ki Allah’tan gelecek bir bağışlama ve bir rahmet, onların biriktirdiklerinden daha hayırlıdır.” (Al-i İmran, 157)

“Öyleyse, dünya hayatına karşılık ahireti satın alanlar, Allah yolunda savaşsınlar; kim Allah yolunda savaşırken, öldürülür ya da galip gelirse ona büyük bir ecir vereceğiz.” (Nisa, 74)

“Allah’a ve O’nun Resul’üne iman edenler; işte onlar Rableri Katında sıddîklar ve şehitlerdir. Onların ecirleri ve nurları vardır. İnkâr edip ayetlerimizi yalanlayanlar ise; işte onlar da cehennem halkıdır.” (Hadid, 19)

“Sakın Allah yolunda öldürülenlerin ölü olduklarını sanma! Onlar diridir ve rableri katında rızıklara mazhar olmaktadır.” (Âl-i İmran, 169)

Allah Teâlâ’dan bütün kalbiyle şehitlik dileyen ve bu gayretle ömrünü tamamlayan bir kimsenin yatağında ölse bile Allah katında şehit sayıldığını Efendimiz aleyhisselam müjdelemektedir. (Müslim)

Hz Ömer’in oğlu Abdullah’ın r anh naklettiğine göre, Rasulullah aleyhisselam şöyle buyurmuştur:

“İslâm beş esas üzerine kurulmuştur: Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Resulü olduğuna şehadet etmek, namaz kılmak, zekât vermek, haccetmek ve Ramazan orucunu tutmak.” (Buhari)

Rabbimiz bizleri ruhlar âleminde verdiğimiz şehadet sözü üzerine sabit ve sadık kılsın, dünya ve ahirette şahitlerden eylesin.

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.