İSLAMİ KİMLİĞİMİZ

İSLAMİ KİMLİĞİMİZ

“Allah size Kuran’da Müslümanlar adını verdi.” (Hac 78) 

İsmin en güzeli onur ve şeref olarak bize yeter başka isim aramaya gerek yok. Müslüman kimliği ve şahsiyeti İslam’ın Kur’an ve Sünnet ile dokuduğu, şekillendirdiği her yönüyle örnek insan tipidir. Bugün biz Müslümanlar olarak örnek olabilecek ve örnek alınabilecek bu insan tipine her zamankinden daha çok muhtacız. Çünkü içerisinde yaşadığımız toplum, zamanımız ve genelde asrımız, maddeciliğin, bencilliğin, materyalizmin, heva ve hevesin boyunduruğu (hâkimiyeti) altındadır. Bilgisizliğin, cehaletin ve kör taklitçiliğin karanlığı içinden kurtulmaya çalışan insanların ve özellikle Müslümanların sevgi, merhamet, yardımlaşma ve kardeşlik ile çevrili kuşatılmış dünyalarını yeniden inşa etmeleri, oluşturabilmeleri ise kuşkusuz ki hayatlarının her safhasını ve yaşamlarını Kuran ve Sünnet’e göre yeniden düzenlemeleri ile mümkündür. Manevi değerlerin sarsıldığı, çıkarcılığın ve maddiyatın ön plana çıktığı, insanların huzursuz ve mutsuz yaşadığı bir zaman diliminde (bir çağda) yaşıyoruz. İslam’ı bir yaşam tarzı yapmak için derdi, davası, sancısı ve iddiası olan insanların geçmişte olduğu gibi Kur’an ve Sünnet’in tarif ettiği örnek Müslüman şahsiyetini yeniden oluşturmaları, diriltmeleri ve hayata geçirmeleri gerekmektedir. Çünkü günümüzde İslam’ın Müslümanlardan istediği ile Müslümanların yaşadığı hayat arasında çok büyük farklar vardır. Bu noktada Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellemin örnekliğine ve rehberliğine ihtiyacımız var. İslam bir slogan değil bir yaşam tarzıdır. Hal ve kal bütünlüğü yani söylem ve eylem bütünlüğüdür. Özün söze, sözün öze uygun olması gerekir. Allah Teâlâ Peygamberimizin bu özelliğini bize şöyle anlatır : “Andolsun ki Rasulullah sizin için en güzel örnektir.” (Ahzab 21)

Mü’min kimliğimizi, İslami şahsiyetimizi satırlardan sadırlara ve hayata taşımamız gerekir. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellemin örnek hayatı İslam ahlakını gösterir. Dünya ve ahiret kurtuluşumuz ve mutluluğumuz için O’nu tanımak, O’nu anlamak, O’nu sevmek, O’nun yolundan gitmek, Sünnet’ine uymak ve sarılmak, O’nun örnek ahlakıyla ahlaklanmak, onun örnek ve güzel ahlakını hayatımıza aktarmak gereklidir. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellemin yaşam tarzını ve ahlakını soranlara Hz. Aişe annemiz doğrudan şöyle cevap veriyordu: “Siz hiç Kur’an okumuyor musunuz, onun ahlakı Kuran’dı.” Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem yaşayan canlı bir Kuran’dı. Onun hayatı ve örnek ahlakı Kur’an’ın dışa ve hayata yansımış bir şekliydi. O ve örnek sahabeleri yeryüzünde yürüyen Kuran-Mushaf olmuşlardı. İslam’ın canlı örnekleriydi onlar.

İslam’ı bir bütün olarak hayatımızda öyle bir yaşamalıyız ki insanlar bizde İslam’ı görmeliler. Bu sayede İslam’a inançları artmalı ve ona yönelmelidirler. Hayatımızın her anında, inancımızda, ibadetimizde, amel ve yaşantımızda ahlakımızda, ticaretimizde, alışverişimizde toplumda ve çalışma hayatımızda, komşuluk ilişkilerimizde, ailemizde, arkadaşlıklarımızda, işlerimizde mü’min kimliğimizin bir gereği olarak İslam ahlakının en güzel örneklerini sunmamız gerekir. Dünya ve ahiretimizi imar edecek yegâne rehber ve örnek Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellemi satırlardan sadırlara taşıyan ve O’nun yolunda olan şahsiyetli yüreklere ne kadar muhtacız! Onlara selam olsun.

Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem peygamber olmadan önce de Mekke’nin Muhammed-ül Emini idi. Onu çok severler ve ona çok güvenirlerdi. Zira hiç yalan söylemezdi. Emanete asla ihanet etmezdi, korurdu. Onda can düşmanlarının bile emanetleri vardı. Mekkeliler saklayamadıkları altın, mücevher ve para gibi kıymetli eşyalarını saklaması ve koruması için Peygamberimize getirip teslim ederlerdi, verirlerdi. Hicret edecekti. Mekke’den ayrılmak zamanı gelmişti. Kendisine emanet edilen emanetlerin iadesi, yerlerine verilmesi gerekiyordu. Can düşmanlarıydı. Onu öldürmeye kastetmişler, karar vermişlerdi. Ama o kimsenin malına el uzatmıyor, el koymuyordu. Emanetleri hazreti Ali’ye yerlerine verilmek üzere teslim ediyordu. Madem onlar beni Mekke’den çıkarıyorlar ve beni öldürmek istiyorlar o halde ben de onların malına el koyarım, vermem demiyordu. Çünkü o El-emin idi. Mekke’nin emniyet kasası idi. Ne mutlu onun yolundan gidenlere. Ne mutlu içerisinde yaşadığı toplumun eminlerine. Müslümanlar olarak biz de içinde yaşadığımız toplumun eminleri olmak zorundayız.

            “Kim Allahın prensiplerinden yüz çevirirse onlara huzursuz ve mutsuz bir hayat ve dar bir geçim sıkıntısı (ekonomik kriz) vardır.” (Taha 124)

            Bugün Müslüman toplumlarda gördüğümüz geri kalmışlık, fakirlik, dağınıklık, ayrılık, varlık içinde yokluk, düşmanlık ve kopmalar Müslümanların Allah’ın ipinden Allah’ın prensiplerinden uzaklaştıklarının, sağlam iman bağından koptuklarının ve İslam kardeşlik duygusundan ayrıldıklarının fiili bir göstergesidir. Müslümanlar sağlam ve köklü İslami kimliklerine-şahsiyetlerine sahip çıksalardı bütün bu olumsuzluklar yaşanmayacaktı. Eğer Müslümanlar yeniden tarihteki izzetli, onurlu, şerefli ve şahsiyetli konumlarına tekrar dönmek istiyorlarsa Allah ile Allah’ın Kitabı ile yeniden barışmak ve onu hayata hâkim kılmak ve hayatın merkezi haline getirmek gerekir. Müslüman’ın şahsiyetini, eski asaletini, izzetini, şerefini Allahın prensipleri olan hayat kitabımız Kuran’a dönmekten başka hiçbir şey geri veremez. Müslümanlar Allah’ın kitabına tekrar döndüğü gün, birlik ve beraberlik içerisinde kenetlenmiş, güçlü kuvvetli, birbirini seven, şerefli, onurlu, izzetli ve hür-özgür bir ümmet olacaklardır. İşte hasretini çektiğimiz ve özlemle beklediğimiz o gün, Müslümanların bilekleri bükülmeyecek ve asla yenilmeyeceklerdir. O gün iman ümmeti oluşacak ve Allah’ın yardımı zaferi bu iman ümmetinin ve cemaat olabilmiş bu rahmet toplumunun üzerine sağanak sağanak yağacaktır. 

            Allah Teâlâ Mü’minun suresinin ilk on bir ayet-i kerimesinde mü’min şahsiyetin en önemli özelliklerini şöyle beyan etmektedir: “Mü’minler kesinlikle kurtuluşa ermişlerdir.” (Mü’minun 1)

            Bu on bir ayette İslam’ın ibadet ve ahlak ilkelerinin yanı sıra mümin şahsiyetin içeriği özetlenmekte ve ben Müslüman’ım diyen her insanın bu ifadesinin-iddiasının anlamlı hale gelmesi için kendisinden beklenen yaşama modeli ortaya konmaktadır. Bu ayetlerdeki ilkeler bize hem dünyadaki kurtuluşun ve hem de ahiretteki kurtuluşun bir reçetesini vermektedir, sunmaktadır. Abdullah bin Abbas’dan rivayet edilen bir hadis-i şerifte Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem bu ayetler hakkında şöyle buyurmaktadır: “Kim bu ayetlerin gereğini yaparsa cennete girecektir.”

“Onlar ki namazlarında huşu içindedirler.” (Mü’minun 2)

Mü’minler namazlarında derin bir saygı hali yaşarlar. Namazdan zevk alırlar. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem namazın huşu ve şuur halini yorumlarken şöyle buyuruyorlar :

“Namaz iki gözümün nuru kılındı.” 

“Ey Bilal bizi namazla rahatlat.”

“Dünyada bana üç şey sevimlidir; güzel koku, saliha kadın, gözümün nuru namaz.”

Namazda derin saygı hali yaşamak ve namazı huşu ile kılmak mü’min kimliğimizin ve kurtuluşumuzun imandan sonraki ilk şartı olarak gösterilmiştir. İmandan sonra kurtuluşun şartlarından ikisine işaret edilmektedir. Namaz ve huşu. Namazın Allah’a saygı şuuru ve bilinciyle kılınması gerekir.

“Onlar ki boş anlamsız ve yararsız şeylerden yüz çevirirler.” (Müminun 3)

Bütün günahlardan, Allahın kullarından görmek istemediği her türlü boş, faydasız, yanlış ve batıl tutum ve davranışlardan uzak dururlar.

“Onlar ki zekâtı verirler.” (Mü’minun 4)

“Ve onlar ki iffetlerini korurlar.” (Mü’minun 5)

Irz ve namuslarını korumada hassasiyet gösterirler.

“Yine o mü’minler ki emanet ve ahidlerine sadakat gösterirler.” (Mü’minun 8)

Emaneti korurlar ve ahidlerine riayet ederler, uyarlar. Sözlerinde dururlar ve sözlerinin, anlaşmalarının gereğini yerine getirirler.

“Ahde vefa edin. Çünkü ahd bir sorumluluktur.” (İsra 34)

“ Onlar ki Allah’ın ahdini yerine getirirler verdikleri sözü bozmazlar.” (Rad 20)

“Kim de Allah’a verdiği ahde vefa gösterirse Allah ona büyük mükâfat verecektir.” (Fetih 10)

Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyuruyor : “Ahdini bozan kimse için kıyamet gününde bir bayrak kaldırılır. Bu filan kişinin vefasızlığıdır denilir.”( Riyazüssalihin, c. 3, s. 163)

Hazreti Enes’den rivayet edilen bir hadis-i şerifte Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “ Emanete riayeti olmayanın imanı da yoktur. Ahde vefası olmayanın dini de yoktur”, “Ahde vefa dindendir.”

“Ve onlar ki namazlarına devam ederler.” (Mü’minun 9)

Namazlarını titizlikle eda ederler, kılarlar. Namazı vakitlerine, kurallarına dikkat ederek tadil-i erkân üzere kılarlar. Namazlarını muhafaza ederler. 

“İşte varis olacaklar bunlardır. Firdevs’e varis olan bu kimseler orada ebedi kalacaklardır.” (Mü’minun 10-11)

İşte bu özellikleri üzerinde taşıyanlar Firdevs cenneti ile mükâfatlandırılacaklardır.

Allah’u Teâlâ Furkan Suresi’nde kendilerine sabretmelerine karşılık cennetin en yüksek makamı verilecek, orada hürmet edilecek, selamla karşılanacak, cennete yerleşecek, ikamet edecek ve orada ebedi kalacak müminleri şöyle tanıtmaktadır.

“Yeryüzünde tevazu ile yürürler. Kendilerini bilmez kimseler onlara laf attıklarında incitmeksizin “Selam” der geçerler.”

“Gecelerini rablerine secde ederek ve kıyam durarak geçirirler.”

“Rabbimiz, cehennem azabını üzerimizden sav. Doğrusu onun azabı gelip geçici değil devamlıdır şeklinde dua ederler.” (Furkan 63-65)

“Harcadıklarında ne israf ederler ne de cimrilik ederler, ikisi arasında orta bir yol tutarlar” (Furkan 67)

“Onlar ki Allah’tan başkasına dua etmezler. Allah’ın haram kıldığı cana haksız yere kıymazlar. Ve de zina etmezler.” (Furkan 68)

“Yalan yere şahitlik etmezler, boş sözlerle karşılaştıklarında vakar ile oradan geçip giderler.” (Furkan 72)

“Kendilerine Allah’ın ayetleri hatırlatıldığında ise onlara karşı sağır ve kör davranmazlar.” (Furkan 73)

“Rabbimiz bize gözümüzü aydınlatacak eşler ve zürriyetler bağışla ve bizi takva sahiplerine önder kıl diye dua ederler.” (Furkan 74)

Yine Allah Teâlâ cennette ağırlanacak müminlerin vasıflarını bize şöyle tarif eder, tanıtır:

“Namaz kılanlar ki onlar namazlarında devamlıdırlar. İhmal göstermezler.” “Mallarında isteyene ve isteyemediği için mahrum kalmışa belli bir hak tanırlar.”

“Ceza ve hesap gününün doğruluğuna inanırlar.”

“Rablerinin azabından korkarlar, rablerinin azabına karşı emin olmazlar.”

“Irzlarını ve namuslarını ve iffetini korurlar.” (Mearic 22-29)

“Emanetlerine ve ahitlerine riayet ederler.”

“Şahitliklerini dosdoğru yaparlar.”

“Namazlarını korurlar.” (Mearic 32-34)

Sadece ben de müminim, iman ettim demek yeterli değildir, yetmez. İmanın gereğini yapmak bu yolda, bu uğurda çalışmak da şarttır, imanımızın bir gereğidir. İnananlar Allah yolunda, Allah’ın dininin, Allah’ın nizamının hâkim olması için cihad ederler, mücadele ederler. Çünkü bu mücadele ve cihat mü’min kimliğine sahip olmanın en önemli şartlarındandır. İman ettikten sonra Allah yolunda çalışmayan, mücadele etmeyen, hareket etmeyen, inanmış olduğu inancını nizamını hayata hâkim kılmak için çalışmayan bir insanda hayır yoktur.

Allah mü’minin bu özelliğini şöyle tarif eder:

“İman edenler Allah yolunda savaşırlar.” (Nisa 76)

Allah Teâlâ hayat kitabımız Kuran-ı Kerim’de bir satış ilanı veriyor bu ilan cennetin satış ilanı. Bu satışta bu alışverişte alıcı Allah, satıcı ise kuldur, yani müminlerdir. Bu alışverişte cennet karşılığında canlar alınır, canlar satılır. Bu ne güzel ve ne karlı bir alış veriştir!

“Allah müminlerden mallarını ve canlarını onlara verilecek cennet karşılığında satın almıştır.

 Çünkü onlar Allah yolunda savaşırlar, öldürürler ve öldürülürler.

Bu Tevrat’ta, İncil’de ve Kuran’da hak bir vaattir. Allah’tan daha çok sözünü yerine getiren kim vardır?

O halde onunla yapmış olduğunuz bu bey’atten-alışverişten dolayı sevinin. İşte bu gerçekten büyük kurtuluştur.” (Tevbe 111)

Allah’ım gerçekten bizim malımız mülkümüz mü var ki onu Sana satacağız? Canımızı nerden kazandık, kimden satın aldık da onu cennetle değiş tokuş yapacağız? Zaten bütün mallar, mülkler, canlar senindir. Sahibi sensin, biz emanetçiyiz. Biliyoruz ki bizi cennete koymak için, imtihan etmek için bunları istiyorsun. Yoksa canımızı malımızı sen ne yapacaksın. Şüphesiz Senin bunlara ihtiyacın yok.

Bu ayet-i kerimenin nüzul sebebi şöyledir: Mekke’de Akabe Bey’atı sırasında Medine’den yetmiş kişi Rasulullah sallallahu aleyhi ve selleme beyat ederken içlerinden Abdullah bin Revaha: “Ya Rasulullah Rabbin için ve senin için şartların nedir, demişti. Rasulullah şöyle buyurdu: “Rabbim için şartım ona ibadet etmeniz ve ona hiçbir eş-ortak koşmamanızdır. Kendi hakkımdaki şartımda canlarınız ve mallarınızı nasıl müdafaa ediyorsanız, koruyorsanız beni de öyle savunmanızdır.” Tekrar soruldu böyle yaparsak dediğin şartları yerine getirirsek bize ne var. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem, cennet vardır, diye cevap verdi. Onlar da ne karlı alışveriş, bundan ne döneriz ne de dönülmesini arzu ederiz dediler.”

“Mü’minler içinde Allah’a verdikleri sözde duran nice erler vardır. İşte onlardan kimi sözünü yerine getirip o yolda canını vermiştir. Kimi de şehitliği beklemektedir. Onlar hiçbir şekilde sözlerini değiştirmemişlerdir.” (Ahzab 23)

İşte mü’min şahsiyetin ulaşacağı en son nokta, yüce makam ve mutlu son! 

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.