İslam Kardeşliği ve Sorumluluklarımız

İslam Kardeşliği ve Sorumluluklarımız

Yüce dinimiz, ana-baba bir kardeşlikten daha öte manevi bir kardeşlik inşa etmiştir Müslümanlar arasında. Öyle ki bu kardeşlik; renge, ırka, cinse bakmayan, birlik ve beraberlik içinde dipdiri olan bir İslam Kardeşliği’dir. İslam Kardeşliği sınır tanımaz. Kardeşliğimiz; sınırların ötesinde Filistin’e, Irak’a, Bangladeş’e, Mısır’a, yüreklerimizin dağlandığı Suriye’ye kadar ulaşır.

Bugün biz, Suriye’den ve diğer İslam beldelerinden bahsediyorsak, onları ‘hicret etmeye zorlanmış Müslümanlar’ olarak değerlendirmemiz gerekir. Ölçütümüz bu olduğu takdirde, onlara karşı duygu, düşünce ve davranışlarımız daha sevgi ve şefkat dolu olur.

Hz. Peygamber aleyhisselam şöyle buyurmaktadır:

مَثَلُ المُؤْمِنِينَ في تَوَادِّهِمْ وَتَرَاحُمِهِمْ وَتَعاطُفِهِمْ مَثَلُ الجَسَدِ إذَا اشْتَكَى مِنْهُ عُضْوٌ تَدَاعَى لَهُ سَائِرُ الجَسَدِ بِالسَّهَرِ وَالحُمَّى.

“Birbirlerini sevmede, birbirlerine merhamette, birbirlerine şefkatte mü’minlerin misali, bir bedene benzer. Onlardan bir uzuv rahatsız olsa, diğer organlar uykusuzluk ve hararetle ona iştirak ederler.” (Müslim, Birr, 17)

Mülteci kardeşlerimiz bizim ‘Ensar’ olma sınavımızdır. Nasıl o kardeşlerimiz savaş ve zulümle karşı karşıya kalıp sahip olduğu her şeyi geride bırakmak suretiyle hicret etmekle sınanıyorsa, bizim sınavımız da onlara elimizden geldiğince yardım etmek ve ‘Ensar’ olabilmekle gerçekleşmektedir.

Ensar’ın başarı ile sonuçlandırdığı o sınavı hatırlayalım. Mekke’den Medine’ye kutlu bir hicret vakıası gerçekleşmiştir. Hicri 622 yılındaki bu vakıa Müslümanlar açısından tarihin başlangıç noktası kabul edilir. Bu vakıayı farklı ve özgün kılan en önemli unsur kardeşlik hukukunun inşa edildiği yıl olması ve Asr-ı Saadet’in başlangıç tarihi olmasıdır. Bu süreçte Rasulullah aleyhisselam’ın sahabeden istediği vahiy eksenli gerçekleşen kardeşlik hukuku, sahabenin örnekliğinde tüm çağlara bir mesaj olacaktır.

Sahabeden Ayaş b. Rebia, yanına Hz. Ömer ve Hişam b. As’ı da alarak Medine’ye gidecekleri sırada Hişam, Mekkeli müşrikler tarafından ayaklarından zincire vurulup gitmekten alıkonulmuş; Ayaş b. Rebia ise Mekke’de bir odaya hapsedilerek hicreti engellenmişti. Hz Ömer, durumu Rasulullah aleyhisselam’a bildirince onu kurtarmak için bir sahabe topluluğunu göndermişti. Bu grup şehit olma pahasına şehrin içlerine kadar gidip kardeşlerini kurtarmışlardı.

Allah Teâlâ’nın ‘İnsanlardan öyleleri de vardır ki, Allah’ın rızasını almak için kendisini feda eder.’ (Bakara, 207) ayetine muhatap olan Süheyb-i Rumi, Mekke’de çok zengin olmasına rağmen tüm malını Mekkeli müşriklere vermek karşılığında hicret izni verilmiş bir sahabeydi. Mekke’den ayrılırken geriye dönüp de “Şu kadar malım vardı.” demeyen bir sahabeydi.

Biz henüz İslam medeniyetini inşa edemedik, bu bir hakikat. Ama Medine ehlinin amelini yapmamızın önünde hiçbir engel yok. Öyle ki Medine ahalisi gelen her bir Mekkeli muhacire kapısını açtı, yanında barındırıp iş ve aş verdi. Rasulullah aleyhisselam bir kısmını kura ile olmak üzere 334 kişinin isimlerini kâtiplerine yazdırmış, çoğunu geçici bir süreliğine de olsa birbirine mirasçı kılmıştı. Bu sebeple hiç çekinmeden arazilerinin yarısını muhacir kardeşleriyle paylaşan bir ‘Ensar’ görmekteyiz.

Biz bugün evlerini terk etmiş veya terk etmek zorunda bırakılmış, bize sığınmış insanlara muamelemiz İslami akidenin çizdiği çerçevede olmalıdır. Yoksa ahirette hüsrana uğramışlardan oluruz.

Rabbimiz, dünyanın çeşitli yerlerinde varlık mücadelesi veren kardeşlerimize rahmetiyle, nusretiyle muamele etsin. Rabbimiz, muhacir kardeşlerimize ensar olabilmeyi bize nasip etsin.

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.