İmtihandayız

İmtihandayız

“Vallahi sen ey Mekke, Allah’ın en hayırlı ve Allah’a en sevgili olan ülkesi (beldesi)sin. Senden zorla çıkarılmış olmasaydım asla çıkmazdım.” (İbn Mâce, Menâsik, 103, 3099)

Peygamberimizin bu hadisini okuyunca yurdumuzdan, yuvamızdan, tüm sevdiğimiz yerlerden ayrılmanın ne kadar acı verici olduğunu, böyle bir ayrılığın ne kadar zor olduğunu anlamamak mümkün değil. Ayrılık çok zor, bundan daha da zor olanı gideceğin yerde seni nelerin beklediğini bilememektir.

Bizler de olabilirdik, o göç eden kardeşlerimizin yerinde… Şu an muhacir olan Suriyeli kardeşler, yarın ise onların yerinde bizlerin olmayacağının garantisi var mı? Allah’a şükürler olsun ki 21. yüzyıl Türkiye’sinde Rabbimiz Ensar olabilme fırsatını bizlere sundu. Kimileri muhacir olmakla imtihan edilirken, kimileri Ensar olmakla imtihan ediliyor.

Yoklukla imtihan edilmek kolay denir. İmtihan olduğu bilinirmiş. Ya varlıkla imtihan? Gaflete müsait. Gün, bu anı fırsata çevirme günüdür. Muhacir durumuna düşmüş olan kardeşlere Ensar olarak bu ruhu yaşatmak; hissederek, tüm nesillere hissettirmek gerekir. Hep ertelediğimiz bir şey var ki oda şu düşüncedir; “Nasıl olsa birileri yapıyor.” Emin olun ki kardeşlerim erteleyenler hep kaybedenlerdir. Bu hayırda öncüler biz olmalıyız.

Kendi kendimize soralım; muhtaç olma konusunda ne fark var ki Mekke’den Medine’ye hicret eden kutlu davetçinin ashabı ile Suriye’den Türkiye’ye hicret edenler arasında? İki taife de zulümden kaçmıyor mu? Onlar da Müslüman bunlar da Müslüman değil mi? Ne fark var? Bir tek fark var ki mühim; o günün Ensar’ı bugünkülerden çok daha fedakâr, çok daha muhlis, çok daha cömert…

İşte Asr-ı Saadet’ten bir Ensar: Resul-i Ekrem’in; “Bu adamı bu gece misafir edecek bir adam yok mu? Allah ona rahmet eylesin.” buyurması üzerine ayağa kalkan sahabe efendimiz Ebu Talha radiyallahu anh dedi ki; “Ben, ey Allah’ın elçisi. Onu ben misafir ederim.” Ve onu alıp ailesine geldi. Evlerinde kendisinin ve çocuklarının yiyeceğinden başka yiyecek bir şey de yoktu. Hanımına: “Çocukları uyut, ışığı söndür ve mevcut yiyeceği misafire ikram et.” diye emretti. Bunun üzerine ayet indi; “Kendilerinde fakirlik ve ihtiyaç olsa bile (Muhacirleri) öz canlarından daha üstün tutarlar…” (Haşr, 9) Ertesi gün peygamberimiz: “Misafire yaptığınız ikramdan Allah razı oldu.” buyurdu. (Buhârî, Tefsîmi-Kur'ân, Haşr, 59/6; Müslim, Eşribe, 172-173; Tirmizî, Tefsîru'l-Kur'ân, Haşr, 59/3, hadis no: 3304; Taberî, age, XXVIII,29)

Büyük bir imtihan ve büyük bir fırsatla karşı karşıyayız. Düşünün! Hz. Peygamber zaten muhacirin yanında. Hz. Peygamber zaten muhacir. Ensar olursak bizim de yanımızda olacak. Sevdiklerimizden verirsek hayra erişeceğimizi biliyoruz değil mi? Yetimlere sahip çıkarsak Peygamberle ayrılmaz ikili olacağımızı da. Din kardeşliğinin kan kardeşliğinden mühim olduğunu, kendimize istediğimizi Müslüman kardeşimize istemedikçe imanımızın kâmil olmayacağını hepimiz biliyoruz.

‘İman edip hicret eden, Allah yolunda cihad edenler ve (muhacirleri) barındırıp (onlara) yardım edenler var ya; işte onlar gerçek mü’minlerdir. Onlar için bağışlanma ve bol rızık vardır.’ (Enfal, 74)

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.