İMBİK- Yaşlı Adam ve İki Kızı

Sıcak bir yaz günü, mahallede uzun süredir boş duran kiralık evin kapısı açıldı. Yaşlı bir adam ve iki genç kız, eşyalarını taşıyarak yeni evlerine yerleşiyorlardı. Adam, ilk bakışta muhafazakâr ve dindar bir görüntüye sahipti. Sünnete uygun sakalı ve geniş pantolonlarıyla dikkat çekiyordu. Mahalleli, onu ezan vakti camiye giderken de görüyordu.
Adamın adı Mehmet Bey’di, ağarmış saç ve sakalına rağmen fit bir vücuda sahipti. Dinçti. Uşak’tan taşındıklarını söylüyordu. Büyük kızı, Aksaray Üniversitesi’ni kazanmıştı, küçük kızı ise liseye devam ediyordu. Mehmet Bey’in eşi kendisinin anlattığına göre birkaç yıl önce vefat etmişti ve kızlarına olan saygısından dolayı tekrar evlenmemişti. Kendisi Uşak Nüfus Müdürlüğü’nden emekliydi.
Mahalle sakinleri, yaşlı adam ve kızlarını kısa sürede benimsedi. Erkekler her gördüklerinde ona “Esselamü aleyküm ve rahmetulllahi ve berekatuhu” diyerek selamın en okkalısını veriyorlardı. Kadınlar ise kızlarla samimi bir ilişki kurmakta gecikmedi. Taşınmalarından bir süre sonra komşulardan perşembelik verenler bile oldu.
Her ne kadar kızları başlarını örtmüyorlar, kot pantolon giyiyorlar diye kendi aralarında eleştirseler de onları asla dışlamadılar. Dedikoduyu bol bol yaptılar tabi. “Annesi olmayanın babası olmaz” diyerek dedikoduya son verdikleri oldu. Babayı suçladılar. Nasıl olur dediler, abdestli namazlı, yaşını başını almış dindar bir adam iki kızcağıza nasıl öftekar olamaz.
Her şeye rağmen kızlar gelip geçtikçe iletişim kurmaya gayret ettiler. Kızlara, annesiz büyüdükleri için empati gösterdiler ve her karşılaşmada iyi dileklerde bulunmaktan geri durmadılar. Neticede Mehmet Bey ve kızları, mahalleye kolayca uyum sağladılar. Hatta mahalleyi çok sevdiklerini söylediler.
Ne var ki, bir ay geçtikten sonra, yaşlı adam ve kızlarının evine akşamları gelen gidenlerin sayısı artmaya başladı. Mahalle sakinleri başlangıçta bu durumu pek önemsemedi. Komşu kadınlar, her ikindi sonu apartmanlar arasındaki iğde ağacının altında toplandıklarında bu durumu konuşur, belki adamın oğullarıdır veya kızların arkadaşlarıdır diye düşünürlerdi.
Hüsn-i zan ile hareket edip yaşlı adamın evinden gelip giden kişileri olağan misafirler olarak kabul eden mahalleli, olayın dibini ilk zaman pek delmedi. Ancak, gece vakti genç erkeklerin eve gelip gitmesinin artmaya yüz tutması olanları garip karşılamalarına sebep oldu. Eşlerine haber vermeyen kalmadı. Olay çabuk yayıldı. Böyle olayların mahiyetinde bulunan yayılma istidadı yanında, mahallenin gerçekten gelenek göreneklerine bağlı bir mahalle olması da hadisenin ağızlara pelesenk olmasına yetti.
Tabii ki kendileri de günahsız değildi. Bunun bilincinde idiler. Ancak çoluk çocuk, genç yaşlı mahalle sakinleri yaşadıkları bu muhitte nadiren gördükleri hırsızlık ve kocakarı dalaşı dışında yüz kızartıcı suçlara pek şahit olmamıştı. Ayrıca günah da kabahat da gizli olur anlayışı önemli bir gelenekti. Açıktan işlenen cürümlerin sahipleneni olmazdı bu mahallede.
Zamanla, yaşlı adamın evine gelenlerin sayısı daha da arttı ve gündüzleri de ekstra misafirler gelmeye başladı. Komşular, Mehmet Bey’e imalı şekilde misafirlerinin bereketli olduğunu söylemeye başladılar. Mehmet Bey ise durumu açıklamakta zorlanıyor, kekelemeye başlıyordu. Kapı komşuları ve apartmandaki diğer sakinler, bu durumun normal olmadığını düşünmeye başladılar.
Mahalleli kötü haberi duymakla kalmamış, sebeplerini ortadan kaldırma vakti gelmişti. Mehmet Bey’in kızları dediği kişilerin yanına başka kızlar da katılmaya başlayınca önde gelen mahalle erkekleri öğretmen Hasan’ın evinde toplandılar.
Olay her veçhesi ile ele alındı. Emekli taksici Şaban Bey emniyete haber vermenin uygun olacağını söyledi. Kasap Fahrettin, emniyetin hiçbir şey yapamayacağını, fuhuş gibi olayların taraflarının yakalanıp cezalandırılabilmesi için suçüstü yapılması gerektiğini anlattı. Suçüstü yapmanın da çok zor olduğunu ima eden cümleler ekledi. Mahalle imamı Nuri Hoca mahalleden birkaç kişi ile gidip direkt yaşlı adamla görüşerek mahalleden ayrılmalarının sağlanabileceğini ifade etti.
Seyyar Satıcı Halil, daha hoca lafını bitirmeden itiraz etti. “Hocam” dedi. “Sen ne diyorsun! Aslında doğru bir yöntem. Ama bunu doğru adamlara uygulayabilirsiniz. Sen de bilirsin ki suç altın palan olsa hiç kimse sırtına almaz, derler. Pezevenge dürüstlük sökmez. Hocam, adamın mahalleden ayrılma teklifimizi kabul etmesi için önce suçlu olduğunu kabul etmesi gerekir. Kim ‘tamam abi ben suçluyum’ der ki! Böyle bir şey beklemek de ahmaklık olur.”
Toplantıda bir karar çıkmadı. Ertesi günü yine de polise haber verildi. Polis olaya el koydu. Baş üstü bir ekip geldi. Yaşlı adam ve kızları ile konuştu. Ne konuştuklarını kimse bilmedi. Pideci Harun elini dizliğine silerek apartmandan çıkmakta olan polislerin önünü kesip durumu sordu. Polisler ayrıldı. Tezgahtar; “Harun abi” dedi, “Nasıl durum? Yaşlı Adam terk edir mi mahalleyi?”
“Zor” dedi Harun. “Polisler, ‘delil yok.’ dediler. Adam ben üniversite ve lise okuyan kızlarımın okumaları için buradayım. Mahalleli iftira atıyor, diyormuş, üstelik kimliklerde de uyuşmazlık yokmuş.”
Tezgâhtar, kafasını bir sağa bir sola çevirirken, hasbünallah ve nimel vekil demekten kendini alamadı.
Mahalle sakinleri diken üstündeydi. Birçoğu bile bile, evet sonuç almayacaklarını bile bile 155’i arayarak yaşlı adam ve kızları hakkında ihbarda bulundu. Belki bu sebeple haftada bir iki defa polis evi ziyaret eder oldu. Mahalle Muhtarı Eyüp, olayı Cimer’e aktardı. Cimer’den gelen cevapta bu konuda yetkilinin, İç İşleri Bakanlığı asayiş ve yüz kızartıcı suçlarla mücadele birimlerinin olduğu beyan edilmişti.
Mahalle erkekleri ve kadınlar, yaşlı adam ve kızları ile iletişimi kopardı. Selam vermez oldular. Gençler, anne ve babalarından aldıkları bilgilerle kendi aralarında çareler aramaya koyuldu. Sosyal medyada linç kampanyası düzenlemekten, mahallenin adı duyulur diye imtina ettiler. Adamı dövmeye cesaret edemediler. Eve baskın yapmanın haneye tecavüz olacağını bildiklerinden vazgeçtiler. Mafya ile bağlantı kurmayı konuştular. Hemen akıllarına Mehmet Bey’in de bir mafya üyesi olma ihtimali gelince naçar vazgeçtiler.
Günler günleri kovaladı. Mahalle rahatsızdı. Nasıl rahatsız olmasın, tam ortada kangren olmuş bir olay vardı. Olay basit bir olay değil; ahlaki boyutları ile tahammül edilemez bir olaydı. Yaşlı adam ve iki kızını mahalleden attırmaları gerekiyordu. Lakin beceremiyorlardı. Bu birtakım sıkıntıları da beraberinde getiriyordu. Ahali huzursuzdu. Aynı zamanda ahlaksızlık karşısında bir şey yapamamamın getirdiği eziklik, her mahalle ferdini sarıp sarmalıyordu.
Kahvehanede, camide, sokakta, parkta bir araya gelen erkekler sinirlerin gergin olması nedeni ile bir barut fıçısı gibi patlamaktan korkup sadece bir birlerini suçlayarak ayrılıyordu. Kadınlar da bu durumdan geri kalmaz bir halet-i ruhiye ile birbirlerine davranış bozuklukları sergileyebileceklerinden çekinerek kendilerini kontrol etmeye çalışıyorlardı.
Çaresizlik, oturduğu zihinlerin tahtında saltanatını sürdürüyordu. Herkes tedirgindi. Yaşlı adama evini kiralayan ev sahibinin İngiltere’de olması da hınçlarını alabilecek muhatap bulmalarına mani oluyordu.
…
Nuri Hoca öğle namazından sonra Kitapçı Kör Yaşar’ı ziyaret etmeye karar verdi. Oturup çaylarını yudumlarken Nuri Hoca’nın her defasında tekrar anlattığı mahalle dramının tam ortasında dükkâna otobüs değnekçisi Bülent girdi. Hocaya biraz kulak verdi. “Hocam şu işi baştan anlatır mısın?” dedi. Hoca yeniden olayı anlatınca Bülent olanlardan dehşete kapıldı. Hafif bir kahkaha attı, “Vay anasına be!” dedikten sonra; “Hocam, şu adamın telefon numarası var mı?” diye sordu. Nuri Hoca “Evet, ilk geldiklerinde ne olur ne olmaz diye telefon numarasını almıştım.” dedi. Telefon numarasını kaydeden değnekçi, hemen çevirdi.
Yaşlı adamın komşusu Nuri Hoca, değnekçinin kahkahalarla başlayan telefon konuşmasında geçmiş olan şu cümleleri daha sonraları da hiç unutmadı: “Senin ananı avradını… Yarın öğle sonuna kadar o evden çıkmazsan evi yakarım, pezevenk!”
Ertesi gün kuşluk vakti, Nuri Hoca, perde arasından aşağıya, karşı binanın çıkışına baktığında, yaşlı adam ve iki kızının, arkası açık bir pikaba koltuk kanepe taşıyan amelelere nezaret ettiklerini gördü.