İMBİK-Uzun Mehmet Mezarda Neden Bayıldı? – ilkadim DergisiİMBİK-Uzun Mehmet Mezarda Neden Bayıldı? – ilkadim DergisiİMBİK-Uzun Mehmet Mezarda Neden Bayıldı? – ilkadim DergisiİMBİK-Uzun Mehmet Mezarda Neden Bayıldı? – ilkadim DergisiİMBİK-Uzun Mehmet Mezarda Neden Bayıldı? – ilkadim Dergisi

İMBİK-Uzun Mehmet Mezarda Neden Bayıldı?

İMBİK-Uzun Mehmet Mezarda Neden Bayıldı?

İstiklal Savaşı’nın bittiği yıllarda insanlarda iş yok güç yok, günlük mal melal bakımı dışında çalışma yoğun değil. Bunu da kadınlar yapıyor. Bilhassa erkekler cep delik cepken delik vakit geçirecek yer arıyor. Dobada’da henüz kıraathane yok. Köy odaları bilhassa kışın yatsıdan sonra harıl harıl insan kaynıyor. Osmanlı Türkçesi bilenler Hz. Ali’nin Cenkleri, Kara Cellat, Siyer-i Nebi, Kara Davut gibi kitapları dönüşümlü her akşam okurken aynı zamanda o zamanki Dobada’da olan biten olayları konuşuyor.

Ülke genelinden, aylarca sonra ulaşan haberleri yorumlayan akil kişilerin sohbetleri dinleniyor. Bütün bunlar tabii ki kişileri meşgul etmeye yetmiyor. Kış geceleri uzun. Sabahlar olmuyor. Başka eğlence de yok. Tırazlarda dansöz oynatan üç beş kişinin adı ve yedikleri dilden dile dolaşıyor. Âmâ zamanın haram-helal anlayışından ve toplumsal baskı korkusundan tırazcılara katılan olmuyor. Yatsıdan sonra geldikleri köy odalarında kendilerine başka eğlenceler de bularak vakitlerini geçirmeye gayret etmek daha tercihe şayan.

Buldukları eğlenceler arasında iddiaya girmek de var. O zamanın behrinde sorulan bir bilmeceyi bilmek, soruya cevap vermek, gelecekle ilgili tahminde bulunmak, anlık bir etkinlik yapabilmek ya da zor bir işi gerçekleştirmek konularında iki kişi ya da iki grup iddiaya girer, karşılığında kuru üzüm, kavurga, nohut gibi ödülleri hak ederlerdi.

Uzun Mehmet, adının hakkını tam verecek şekilde uzun birisi idi. Uzunluğunun getirdiği çakma özgüvenle oluşan bir saflığa sahipti. Mahallenin köy odasına takılanlar bunu bildikleri için önce odada bulunan herkesin huzurunda ortaya bir iddia konusu attılar. İddianın bütün veçheleri orta çıkınca bir iki kişi katıca oldu ancak sonunda mırın kırın ettiler. Neticede iddia Uzun Mehmet’in sırtında kaldı. Gece gidip Dede mezarlığında herhangi iki mezarın arasına yarım metre boyunda bir kazık çakabilirse bir kutu[1] kavurgayı hak edecekti. Uzun Mehmet teklifi kabul etmişti. Kavurga kavurgadır. Kış günlerinin en önemli çerezidir. Hem de bir kutu.

Uzun Mehmet yanına takılan iki gözcü ile Dede mezarlığına gelir. Tam orta kısımdan kendisine iki mezar seçer. Hava çat ayazdır. Her taraf kar, buz. Mezarlık kenarındaki kurumuş otlar, vazoya konulmuş kristal çiçeklere benzeyecek şekilde kar ile örtülüp donmuş. Kavurgayı kazanma hayali ile gözü hiçbir şey görmeyen Uzun Mehmet, on beş santim kadar kar kalınlığına hiç aldırmadan diz ıhıp, önce bir metre kare kadar çalışacağı yerin karını eli ile kenara atar. Kazığı bir eli ile sabitler. Keserle tepesine vurmaya başlar.

Gözcüler, ay elli metre kadar uzaktaki mezarlık duvarının tepesine oturup ay ışığında Uzun Mehmet’i takip ederken içlerinde karmaşık duygular yaşadıklarını belli etmeden her keser vuruş sesinde kafalarını sallamaktadırlar. Birisi, onun bunun kapısında yazları birkaç kile arpa karşılığında ırgat durarak geçimini temin etmekte olan Uzun Mehmet’in iddiayı kazanıp kavurgayı hak etmesini istemektedir. Yedi çocuklu, bir analı toplam on kişilik ailesinin önüne, gün aşırı koysa hiç olmazsa bir hafta falan yetecektir kavurga. Bu da Uzun Mehmet için bir kazanım olacaktır.

Diğer gözcü farklı düşünmektedir. Uzun Mehmet iddiaya konu olan mezar arasına kazık çakma işini bir seferinde yapabilirse kendisinin ortaya attığı bu iddia kolay bir iddia olarak Dobadalılar arasında alay konusu olacaktır. Bu sebeple inşallah bir şey olur. İnşallah Mehmet kazığı çakamadan üşür, elleri buz tutar da bu işten vazgeçer diye dua etmektedir. Uzun Mehmet gecenin bir yarısı ay ışığında mezarlığın ortasında keser darbelerini kazığın üzerine indirirken çıkan seslere kulak vermekle kalmayıp sık sık da kazığın boyunu takip etmektedir.

Derken kazığın ucu sağ selamet yerin yüzeyine yaklaşmaktadır. Bu arada Mehmet’in ta başından beri cesaretini etkileyen mezarlık korkusunun sebep olduğu ürperme nöbetleri iyice artmıştır. Çünkü uzakta kendisini gözetleyen iki kişinin varlığı hiçbir cesaret vermiyordu kendisine. Tabii ki haklıdır Uzun Mehmet, mezardan bir ölü kalksa gözcüler zaten kaçacaklardı. Kaçmasalar bile onlar gelinceye kadar böyle bir durumda Uzun Mehmet’in hali nice olurdu!

Tam bu anda acı acı uzaktan gelen köpek ulumaları daha çok ürpermesine sebep oldu. Kazığa baktı. Birkaç keser darbesi indirdi. Nihayet bitirdim dedi. Kavurga benim. Arka tarafta kendisini gözetleyenlere (kendisi için) müjdeli haberi ilan etmek için doğrulup biraz geriye çekilince istediğini yapamadı.

Gözetmenler de bir an önce bu iddianın sonucunu öğrenmek için sabırsızlanmışlardı. Bu esnada Uzun Mehmet’in arkası üstü düştüğünü gördüler. Sağa sola bakındılar. Mehmet’in çalıştığı yere baktılar. Keserin darbe sesi kesilmişti. Uzaktan köpek ulumaları devam ediyordu. Vakitsiz öten bir horoz sesi ile şaşkınlıklarına son verip Uzun Mehmet’in daha birkaç dakika önce kazık çakmaya uğraştığı yere doğru ayakkabılarının kara basması sonucu çıkan gacur gucur seslerini dinleye dinleye kazığın çakıldığı mezarın yanına ulaştılar.

Uzun Mehmet sırt üstü yatıyordu. Ses seda yok. Eğilip dinlediler. Çok şükür nefes alıyordu. Bayılmış gibiydi. Buluta girmiş fakat yarısı ışık yayan ay ışığında kazığa baktılar. Kazık tabana çakılmış. Hemen uzun Mehmet’in ellerinden tutup kaldırmaya yeltendiler. Doğrultuyorlar ama tam olarak yerden kurtaramıyorlardı. Etrafı incelediler. Bir noktaya baktılar ve kahkahayı bastılar. Uzun Mehmet ta başından kazığın sivri kısmını sırtındaki paltonun ön tarafta sarkan bir ucuna iliştirdiğinden işi bitirip doğrulmaya çalışınca kendisini ölü çekti zannederek korkudan bayılmış.


[1] Urubun yarısı kadar olan bir ölçeğe kutu denilir.

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.