İMBİK – Tîn Peşinde İncir Tadında İki Hikâye/Nuri Ercan

Bir gün Nasreddin Hoca, kadim dostunun evine yemeğe davet edilir. Sofra kurulmuş, çorba mis gibi, köftenin dumanı üstünde… Hoca kaşığını köfteye öyle bir daldırır ki sanırsın çömlekten cevher çıkarıyor. Ama aklının bir köşesinde başka bir servet var: İncir tatlısı. Hocanın gözleri köftede iken zihni incirin o ballı hülyasına dalmıştır. Ancak ev sahibi, işin esas tadını sona saklamaktan ziyade, bu sefer hocaya bir şaka yapmaya karar vermiştir.
Köfteden sonra başka bir yemek gelmeyince hoca istemeye istemeye sofradan kalkar. Biraz sonra ev sahibi, hocanın asık suratına bakarak:
-“Hocam, buyur bir aşr-ı şerif oku!” Der.
Hoca itiraz etmeden eûzü besmele çekip:
“…Ve’z zeytûni ve Tûrisînîne ve hâzel beledil emîn…”
Biçiminde Tîn Suresi’nin ilk ayetini okumaya başlar. Arkadaşı garip bir durum olduğunu fark eder, ses çıkartmaz. Hoca “Sadakallahu’l Azîm” dedikten sonra:
-“Hocam, inciri unuttun mu yoksa?” der.
-Asıl sen unuttun komşu, ben sadece hatırlattım, diye cevap verir hoca.
Gülüşmeler eşliğinde incir (tîn) tatlısı gelir, tabaklar şenlenir.
Kuru yemişçiye girerken hatırladığım hikâyenin etkisiyle içeri girer girmez sordum:
-Burada “tîn” var mı?
Çalışan bana baktı, sonra tavana baktı.
-“Abi, ‘tîn’ nedir?” dedi.
-Çerez, dedim.
-Nasıl bir çerez, dedi.
-İşte bunlar gibi, deyip önümüzdeki çerez vitrinini gösterdim.
Eleman diğer elemana sordu, o da hemen telefona sarıldı. Dua gibi fısıldadı:
-“Tîn nedir?” diye.
Biraz sonra döndü:
-Abi, her şeyin özüymüş, dedi.
-Yok, dedim. Yanlış!
Sakallı bir genç atıldı:
-“Bu olsa olsa Arapların çerezidir.”
-“Ben çerez diyorum, sen millet kavgası başlatıyorsun! Her anlamadığın şeyi Araplara yamamak doğru mu?” dedim. Çocuk yan yan baktı.
Arkamdan geçen çarşaflı bir kadın olaya dâhil olmakta gecikmedi.
-Bu adam yabancı mı, dedi.
Kadına aldırmadım.
-Şefinizi çağırın, dedim.
Şefi çağırıp durumu anlattılar. Şef:
-Valla bilmiyorum. Bizde “tîn” diye bir çerez yok, dedi.
-Kur’an okumadınız mı hiç, dedim.
-Okuduk abi, dedi genç kız.
-“Ve’z zeytûni” ne olabilir?
Sakallı yine atıldı:
-Zeytin abi…
-O ikinci kelime, dedim. Peki, birincisi olan “Ve’t-tîni” ne olabilir?
Şef, şefliğinin gereği olarak yavaşça:
-Hım… Peynir olabilir.
Gülemedim. İçimden: “Ah hoca, ah! Sen şakasına unutursan tîni; torunların hepten unutur dini” dedim.
Önümdeki inciri işaret ettim:
-“Tîn” bu! Yani incir, dedim.
Kızlardan birisi tekrar telefona sarıldı. Yüzü güldü:
-Kız Ayşe, Kur’an’da Tîn Suresi bile varmış, dedi.