İMBİK-Gibi Yapmak

Hayatın çetrefilli yokuşlarını tırmanırken unuttuğumuzu da unutur hale geliyoruz. Bazen niyet ettiğimizi nasıl gerçekleştireceğimizi bilemeden bir şeyler yapabilmek için çabalayıp duruyoruz. Neye niyet nasıl kısmet babından işlerimiz ilerliyor. İşe başlarken kastettiğimiz, sonuçta ortaya çıkmıyor. Netice zevk vermiyor; yarı pişman saadetler yaşıyoruz ancak.
Şuursuzluklar peşimizi bir türlü bırakmıyor. Gelin görün ki kimse şuursuz olduğunu düşünmüyor. Şuurunda olarak işlediğimiz amellerin sayısı bir elin parmağını geçmiyor neredeyse. Peki, aklımıza ne oldu dersiniz! Aklımız yerinde, lakin birilerinin peşinde gitmekten o da kimin aklı olduğunun bilincinde değil. Günlük hayatımızda kendimizi bir hesaba çeksek, kimin hayatını yaşadığımızı bile ortaya çıkartamayacak kadar bir karmaşa ile hayat gemisinde yol almaktayız.
Allah’ın bize uygun gördüğü rolleri çok istememize rağmen bir türlü benimseyemiyoruz. İsitiyoruz ama istemek yetmiyor. Herkesin doktor olmak istediği bir çocuklar topluluğunu andırıyoruz. Bir şeyler olmuş bizlere sanki. Değiştiğimizi, taklit ettiğimizi nedamet duygularını yaşarken anlayabiliyoruz.
Oysa kendi rolünü benimseyebilmek için önceden ahdetmek kaçınılmazdır. Ahdetmek bir hedefe ulaşmak için karar vermek anlamına gelir. Tabi ki hedefe ulaşmak için yürünecek yolda azık bulundurmak elzemdir. Azık donanım demektir. İhlâs demektir. Sabır demektir. Azim demektir. Hedefe yürünecek yolda nasıl yürüneceğini ise, saf, bozulmamış akıl öğretir.
Bizler iyi niyetle hedefe kilitleniyoruz. Yol almaya çabalıyoruz. Lakin daha yolun yarısında yalpa yapıyoruz. Maksat aynı, gaye değişmemiş; ama bizim yolumuz gözümüzde çatallaşmaya başlamış. Sanki ana yol terk edilmiş, tali yola sapılmış. Başka başka malzemelerden oluşan tali yoldan ilerlemeye çalışıyoruz. Herkes böyle yaptığı için garipsemiyoruz halimizi. Yolumuz farklı olmasına rağmen ana yolda yürür gibi davranıyoruz. Acı çekmiyoruz. Üzülmüyoruz. Yola devam diyoruz ve amellerimiz farklılaşmasına rağmen istifimiz bozmuyoruz.
Sıradan olduğumuz, sıradan hayatlar yaşadığımız, dahası sıradan olduğumuzu unutmamız gerektiği halde kendimize üstünlük ya da farklılık payesi verip olağanüstüymüşüz gibi davranabiliyoruz.
Herhangi bir görev için can atıyoruz, ehil olmadan göreve talip oluyoruz; ama göreve geldikten sonra ehilmiş gibi davranmak için enerjimizin çoğunu harcamaktan kendi işimizi yapmaz duruma eviriliyoruz.
Kendi hayatlarımıza tam anlamı ile hükmedemediğimiz halde hayatımızın tek hâkimi gibi davranıp; etrafa tafra satıyoruz.
Yaşadığımız hayatın, taklitten ve öykünmeden dolayı neredeyse tamamı kendimizi ifade etmediği ve koca bir boşluktan ibaret olduğu halde hayatımızda hiç boşluk yokmuş gibi, dolu dolu görünebiliyoruz.
İçimizde fırtınalar akarken, durgun akan bir nehir gibi kendimizi mütefekkir olarak takdim etmekten geri durmuyoruz.
İçimizde durgun bir göl varken, çağlayanlar gibi çağıldamaya yelteniyoruz. Bu sebeple ortaya karışık bir nutuk herzesi çıkıyor.
Çoğu zaman hiç dünyada değilmişiz gibi aslımızı, esasımızı, insanlığımızı içimizde kilitli tutuyoruz. Fakat kendimizi başka dünyaların insanı imiş gibi sunmaya çabalıyoruz.
Günlerimiz sahte performans sunumları, insanları etkileyecek konuşma balonlarının patlatıldığı görüntülerle bizleri terk edip gidiyor.
Zihnimizde belirsizlikler hâkim olduğu halde duygu ve düşüncelerimiz hiç de böyle değilmiş gibi davranmaktan geri durmuyor.
Bazen göründüğümüz, olduğumuzdan daha az olmasına rağmen kendimizi sınırladığımızı unutarak Allah’ın bize bahşettiği nimetlere sahip değilmişiz gibi davranıp bu nimetleri yansıtmıyoruz. Fakir gibi yapıyor, cimri gibi amel ediyoruz.
İçimizle dışımızı tesviye edemiyoruz. Dışımız içimiz gibi davranamıyor.
Karşımızdakilere ne düşündüğümüzü değil; ne söylediğimizde bizimle ilgili müspet cümleler kuracaksa onu söylüyoruz.
Yalan söylemiyoruz ama doğruyu da yansıtmıyoruz.
Amellerimiz olması gereken olmuyor; görünmesi gereken oluyor.
Sonuçta doğru yolda ilerlerken saptığımız tali yollar bizi, gibi yapmaya zorlayan yollar oluyor.