İMBİK-Benim Kahramanlarım

“İnsan söyledikleri ile değil; söylemedikleri ile insanlaşır.” Albert Camus
Ahir zaman mıdır nedir, adımlamıyor; hızla akıyoruz hayata. Hayatı yaşarken yudumlamadan, hissetmeden, anmadan anları ifna edip geçiyoruz. Hafızamız iz tutmuyor. Hızımıza kimse hız yetiremiyor. Sadece hayata koşmuyoruz; yüksek hızlı tren sürati ile her şeye ulaşmaya gayret ediyoruz. Aklımız, cirmine bakmadan süratle koşturuyor batılın peşi sıra. Her bir şeye çareler üretiyoruz; eleştiriyoruz her şeyi. Konuşulması gereken yerlerde de konuşulmaması lazım yerlerde de konuşuyoruz, konuşuyoruz… Konuşmanın insani bir özellik olmasını abartıyoruz. Susmanın da insanlaştırıcı bir vasıf olduğunu bilmemiz gerektiğini hatırımıza getirmiyoruz.
Gönlümüz nerelerde geziyor farkında değiliz. Fren bilmiyor haz peşindeki nefsimiz. İstikameti şaşırtıyor yalpalamalarımız. İstikrarı unutturuyor maymun iştahlılığımız. Yenilenme cehdimizi maddi tüketim envanterleri sonucunda etkin kılıyoruz. Pergelin bir ucu daima dünyaya dayanmış diğer ucu ne aradığının bilincinde değil.
İstikamet üzere olmak, İslâm üzere olduğunu zannederek bu anlayışın üzerine yatıp tembelleşmek olmamalıdır. İstikamet üzere olmak ikide bir Müslüman olduğunu söyleyip avunmak da değildir. Buluğ çağından itibaren inandıklarında sabit kalmak, inandıklarına sahip çıkmak ve inandıklarının üzerini cilalamaya gayret etmektir müstakim olmak.
Bu yazımızdaki kahramanlarımızı belirlerken istikamet/istikrar kavramlarını ön planda tutarak seçim yapmayı tercih ettik.
Yurdaer
Kendisi yurda er olsun için yaratılmış denilse yeridir. Yıllardır bir yatılı okul yurdunda/pansiyonunda, kâh dernek elemanı, kâh taşeron firma işçisi, kâh gönüllü er olarak faaliyet yürütmektedir. Kahramanımızın ne iş yaptığını sormayın lütfen! Aspirin gibi her derde devadır. Bir yemek zamanı yurda uğrarsanız Yurdaer’i öğrencilere yemek servisi yaparken görebilirsiniz. Kimi zaman temizlik yaparken, kimi zaman elinde tornavida elektrik panosundaki arızayı giderirken, bir başka zaman bahçedeki yabani otları tırpanlarken görebilirsiniz. İnanın yaptıkları anlatmakla bitmez, aspirin dedik ya siz anlayıverin işte!
Yurdaer, sanki bir istikrar abidesidir. Kimsenin işine karışmaz. Belletmen öğretmenlere idareciler kadar saygı duyar. Onlara hürmette kusur etmez. Öğrencilerle laubali olmaz. Öğrenciler onun hangi takımı tuttuğunu bile bilmez. Öğrencilere babalanmaz. Onları rastgele korumaya kalkışmaz. Haddini bilir. Onlara kabadayılık yapmaz.
Kahramanımız fazla konuşmayı sevmez. Sanırsınız ki Albert Camus’nün en önemli hayranlarından. Oysa o, yabancı filozofları bırakın yerli düşünürleri bile tanımaz. Bilmeden, söylemedikleri ile insan olurluğunu doya doya yaşamaktadır belki.
Yel gelir talaz gider, müdürler tayin çıkartır; yeni müdürler göreve başlar velâkin Yurdaer bu vasıflarını asla değiştirmez. Ondaki değişen tek şey hitaplardaki isimler olur. İstikrar ve istikametini bu denli sürdüren bizim kahramanımız değil de ellerin kahramanı mı olsun!
Ömer Bey
Sizler de çocuklar ya da gençler arasında ilan edilen kimi kardeşliklere şahit olmuşsunuzdur. Ömer Bey ile bendeniz de “Mustafa Kutlu Kardeşliği” ile bir birimize kardeş olmuşuz haberimiz yok! Bu vakıaya ilan edilmemiş bir kardeşlik de denilebilir. Efendim merak ettiniz, bu nasıl bir kardeşlik! Açıklayayım: Mustafa Kutlu, bilirsiniz her yılın Eylül başlarında bir hikâye kitabı çıkartır. Ömer Hocam her yıl Kutlu’nun kitabının yayımlanıp yayımlanmadığının takibini benden daha iyi yapar. Kitap çıkar çıkmaz, bir Kutlu hikâyesini hediye olarak almış olurum. O da ben de hemence okur ve karşılıklı kritiğini yaparız.
Uzun yıllar aynı kurumda çalışmanın getirdiği aşinalık ve aynı ideal uğruna koşuşturmalarımızın mevcudiyeti Ömer Bey ile aramdaki “Mustafa Kutlu Kardeşliği”ni besleyecek önemli azıkları da beraberinde üretmiştir, tabiî ki. Bunların en önemlisi okumalarımızın aynı kaynaklardan besleniyor olmasıdır.
Bir diğer besleyici unsur Ömer Bey’in istikrarlı ve istikamet üzere olan hayat tarzıdır. İstikrarını hayatın her alanında görebilmek beni oldukça etkilemiştir. İnandığı ne ise yapacağı ve söyleyeceği odur. Ya da yaptığı ve söylediği inancının bir sonucudur. O’na göre bir şey lüzumlu ise olmalı lüzumsuz ise gerek yoktur. “Deneyelim” lafını Ömer Bey’den pek duyamazsınız. Davranışlarında sünnetin izlerini fark edersiniz.
Ömer Bey ile olan “Mustafa Kutlu Kardeşliği”ni geçen yıl gerçekleştirdiğimiz umre kardeşliği ile taçlandırmamız kardeşlik duygularımızın ayyuka çıkmasını sağlamıştır. Bu sebeple ben o’na “kahraman”ım yerine kardeşim demeyi daha uygun buluyorum.