İLMİHAL – Zekât Verilecek Kişiler

İLMİHAL – Zekât Verilecek Kişiler

Bu husus Kur’an-ı Kerim’de şöyle açıklanmıştır: “Sadakalar (zekâtlar) Allah’tan bir farz olarak ancak fakirlere, miskinlere, (zekât toplayan) âmillere, müellefetül kulûbe, mükateb kölelere, borçlulara, Allah yolunda cihad edenlere ve yolda kalmışlara mahsustur. Allah, alîm ve hakîmdir.” (Tevbe, 60)

 

Zekât Verilmesi Caiz Olmayan Yerler

1- Bir kimse, fakir olan annesine, babasına, ebesine, dedesine, çocuklarına, torunlarına, hanımına zekât veremez.

2- Zekât Müslüman olmayanlara verilemez.

3- Zengin olan bir kimsenin akıl baliğ olmayan küçük çocuğuna zekât verilmez.

4- Zengin bir kimseye zekât verilmez.

5- Araştırma yapmadan rastgele zekât verilse, sonra da zekât verilen kişinin zekât almaya ehil olmadığı anlaşılsa, zekâtı tekrar vermek gerekir.

6- Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in soyundan gelenlerin zekât alması caiz değildir, onlara zekât verilmez. Ancak onlardan fakir ve muhtaç olanlara her türlü yardım yapılır, sıkıntıları giderilir.

 

Zekât Verirken Dikkat Edilmesi Gereken Hususlar

1- Zekâtın, zekât verilen fakirin mülkiyetine geçirilmesi şarttır. Fakire yedirilen yemek zekât yerine geçmez.

2- Zekât parası ile mektep, mescid, çeşme, yurt binası, vakıf binası ve benzeri binalar yaptırılamaz.

3- Bir fakiri evinde oturtan kişi, o oturmayı zekâta sayamaz.

4- Bir kimse fakirin borcunu, onun izniyle öderse, ödediği miktar zekâta sayılır.

5- Bir kimse malının zekâtını vakti gelmeden peşin olarak verebildiği gibi, birkaç senelik zekâtını da peşin olarak verebilir.

6- Bir zengin, bir fakirde olan alacağını zekâtına sayamaz. Ancak o fakirde olan alacağı kadar bir parayı fakire zekât niyetiyle verir. Fakir de aldığı zekât parasını, borcuna karşılık olarak alacaklıya geri öder.

7- Zamanımızda bir kısım kurumlar, zekât zarfı dağıtarak, halktan zekât ve fitre topluyorlar. Bu toplanan paralar fakirlere, muhtaçlara dağıtılmıyor da o kurumların çeşitli ihtiyaçları için harcanıyorsa bu verilen paralar asla zekât olmaz. Böyle kurumlara zekât verenler, yeniden vermek mecburiyetindedirler.

8- Zekât vermekle mükellef olan kişiler, zekât dağıtırken taharri yani araştırıp soruşturma yapmadan zekâtlarını vermemelidirler. Şayet araştırma yapmadan zekâtlarını verirler de sonradan da zekât verdikleri şahısların zekât almaya müstehak olmadıkları anlaşılırsa yeniden zekât vermek mecburiyetindedirler. Ancak araştırdıktan sonra uygun görülmüş ve zekât verilmişse, sonraki duruma bakılmaz, yeniden zekât vermeye gerek kalmaz.

9- Zekâtı açıktan, sadakaları gizli vermek efdaldir. Ancak bir fakire zekât verirken bu zekât parasıdır ve filanın zekâtıdır demeye gerek yoktur. O malı zekât olarak vermeye kalben niyet kâfidir. Dil ile söylemeye gerek yoktur. Zekât verilen fakir çok hassas birisi ise ona zekât olduğunu söylememek daha münasiptir.

10- Hayır işlerinde, maddî yardımlaşmada bir kişiyi vekil eden zengin, ona yardım paralarını verirken zekât için mi yoksa sadaka olarak mı verdiğini açıklamalıdır. Çünkü vekil ettiği kişinin zekâtı, zekât almaya ehil kişilere vermesi için bu bilgiye ihtiyacı vardır. Ancak vekilin de asıl gibi zekât niyetiyle fakire verdiği paranın zekât olduğunu söylemesine gerek yoktur.

11- Fakirler ile zenginler arasında aracı olan gerek şahıslar ve gerekse vakıflar bu konuda çok dikkatli olmalıdırlar. Zekât paraları ile diğer gelirleri asla birbirine karıştırmamalıdırlar. Kendilerine emanet edilen zekât ve sadakaları araştırarak, soruşturarak en muhtaç, en çok müstehak olanlara vermelidirler. Araştırma imkânı olmayan zenginler de zekâtlarını rastgele dağıtmamalı, kendisinden emin oldukları ve zekâtları layığına ulaştıracaklarına inandıkları şahıs ve vakıflar aracılığı ile muhtaç ve fakirlere ulaştırmalıdırlar.

12- İslam ülkelerinde çok büyük bir zekât potansiyeli bulunmaktadır. Buna rağmen birçok İslam ülkesinde insanlar açlıktan, kıtlıktan çeşit çeşit hastalıklara yakalanmakta, hatta toplu ölümler olmaktadır. Bu durumdan çocuklar ve kadınlar daha çok etkilenmektedirler.

Diğer taraftan zalim devletler, Müslümanlara, türlü türlü tasallutlarda bulunmakta, sultaları altında ezdikleri Müslüman azınlıklara insanlık dışı muameleler yapmaktadırlar. Buralarda açlık, hastalık, kıtlık had safhaya ulaşmakta, yaralılar tedavi edilememekte, hastalara ilaç bulunamamakta, kışın şiddetli soğuğunda, yazın sıcağında barınacak bir yer bulmakta büyük sıkıntılar çekmektedirler. Çünkü zamanımız savaşlarında cephedeki askerlerden ziyade sivil halk zarar görmektedir. Evleri yıkılan, elektrikleri kesilen, yiyecek-içecek ve giyecek bir şey bulamayan insanlar perişan olmaktadırlar. Bu gibi muhtaç Müslümanlara sadece zekât değil, çeşitli yardımlar da gönderilmelidir.

13- Zekât verecek kişi zekâtını öncelikle bulunduğu beldenin fakirlerine vermeli, daha öncelikli olarak da zekât vermesi caiz olan akrabalarına vermelidir. Ancak uzak bölgelerde savaş içinde, kıtlık içinde, hastalık ve ölümle pençeleşen Müslümanlar varken kendi beldesinde bulunan daha az ihtiyaçlı fakirlere zekât vermesi uygun düşmez. Çok uzaklarda da olsa acil ihtiyaç içinde bulunan Müslümanlara vermelidir.

14- Yukarıda da ifade edildiği gibi bu büyük zekât potansiyeli çok iyi bir şekilde organize edilir ve değerlendirilirse birçok İslam ülkesinde görülen açlık, kıtlık ve yoklukların önüne geçilmiş ve zekât farziyetinin hikmetlerinden bir kısmı tahakkuk etmiş olur. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmaktadır: “Zekât ver, tasadduk et. Sakın çömlekte para saklama. Şayet saklarsan, Allah da sana karşı nimetini saklayıp tutar.” (Buhari, Müslim)

15- Seviyeli toplumların, üstün medeniyetlerin vücut bulması iyi, faziletli ve seviyeli fertlerin, öncü insanların yetişmesiyle mümkündür. Onun için İslam dini, eğitime, insan terbiyesine çok önem verir. Kur’an-ı Kerim baştan sona insana hitap eder. Geçmiş milletlerin, fertlerin kıssalarından bahsederek, iyiden kötüden örnekler vererek, iyiye, doğruya, hakka kılavuzlar. Şirk, küfür ve nifaktan, kötülüklerden ve kötü ahlâktan sakındırır. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in pâk ve nezih hayatı sadece Müslümanlar için değil, bütün insanlık için büyük bir örnektir. O; cahil, putperest ve vahşi bir toplumdan, Allah Teâlâ’nın hoşnut olduğu, meleklerin imrendiği, kıyamet sabahına kadar bütün insanlığa örnek teşkil edecek bir asrısaadet toplumu yetiştirerek bu konuda da tüm terbiyecilere, eğitimcilere dorukta büyük bir örnek olmuştur.

Zamanımız zenginleri sadakalarını, zekâtlarını verirken, maddî yardımda bulunurken bu hususu asla göz ardı etmemelidirler. Yani bütün imkânlarını, iyi insan, iyi Müslüman yetiştirmek hususunda seferber etmeli, bu konuda ehil kişilerle istişareler yaparak, her sahada iyi insan yetiştirmek için çaba göstermelidirler. Birçok zeki, kabiliyetli gençler, maddi imkânsızlıktan dolayı ya hiç tahsil yapamamakta ya tahsilini devam ettirememekte ya da daha ileri seviyede bir tahsil imkânı bulamamaktadırlar.

Zenginler fakir gençleri arayıp bulmalı ya da bu işlerle meşgul olan kişilerle işbirliği yaparak bu gençlere ulaşmalı ve tahsillerini en iyi bir şekilde yapmalarını, topluma yararlı bir insan olarak yetişmelerini sağlama gayreti içinde bulunmalıdırlar. Bunun için zekâtlarını öncelikle fakir öğrencilere tahsis ederek onların ihtiyaçlarını karşılamalıdırlar. Akıl baliğ olan öğrenciler, babaları zengin olsa bile kendilerinin ayrıca bir gelirleri ve kendine gelir getirecek bir işleri yok ve babasının yardımına muhtaç iseler, bu gibi öğrencilere de zekât vermek caizdir.

Elbette zekât ile yetinilmemelidir. Din-i mübin-i İslam’a hâdim insanların yetişmesi, tahsil yapması için, zekâtın dışında da her türlü yardımda bulunulmalıdır. Şu husus çok iyi bilinmelidir ki, insana yapılan yatırım, iyi insan, faydalı insan, iyi Müslüman yetiştirmek için yapılan yardım, en kârlı yatırımdır. Hem dünyada hem de ahirette sahibine çok büyük menfaat verecek olan akıllıca bir yatırımdır.

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.