İLMİHAL-RASULULLAH sallallahu aleyhi ve sellem’in ŞEMAİLİ VE AHLAKI (1)

Allah Teâlâ ve tekaddes hazretleri, O’nun hakkında şöyle buyuruyor: “Şüphesiz sen en büyük bir ahlâk üzeresin.” (Kalem 68/4)
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in yaşantısı, ahlâkı, bütün ahvali Müslümanlar için tek örnektir. Her Müslüman, O’nun boyası ile boyanmalıdır. O’nun ahlâkı ile ahlâklanmalıdır. Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır: “Şüphesiz Rasûlullah’ta sizin için, Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah’ı çok zikredenler için, en mükemmel bir örnek vardır.” (Ahzab 33/21)
Ümmül mü’minin Hz. Aişe radıyallahu anha’ya Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in ahlâkından sordular. O da şöyle cevap verdi: “Sen hiç Kur’an okumadın mı? O’nun ahlâkı Kur’an idi.”
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem, insanların en merhametlisi, en yumuşak huylusu, en mütevâzı olanı, en cömerdi, en cesuru, en iffetlisi, en âdili, en affedicisi, en vefâlısı idi. Yetimlere, dullara, çocuklara, kölelere, fakir ve muhtaçlara yardım elini, şefkat elini uzatır, onların dertleriyle dertlenir, ihtiyaçlarını giderir, onlarla sevinir, onlarla kederlenirdi. Kendinden bir şey isteyene yok demez, onun ihtiyacını karşılardı. Kendi elbiselerini yamar, söküklerini diker, ayakkabılarını tamir eder, ailelerine ev işlerinde yardımcı olurdu.
Ashab-ı Kiram da O’nun yaşantısını kendilerine örnek alır, O’nun izini takip eder, O’nun yaptıklarını yapmaktan, O’nun gibi davranmaktan, O’nun sünnetine yapışmaktan sonsuz bir haz duyarlardı. Şu haber onların bu güzel hareketlerinin en bâriz örneğidir:
Ali bin Râbia’dan şöyle rivayet edilmiştir. Şöyle dedi: Hz. Ali radıyallahu anh’ın huzurunda bulundum. Ali kerremallahu veche’ye binmek için bir hayvan getirildi. Ayağını üzengiye koyduğu zaman Bismillah dedi. Hayvanın üzerine bindiği zaman ise Elhamdülillah dedi. Daha sonra şu mealdeki ayet-i kerimeyi okudu: “Bizim için şu bindiğimi (hayvanı) emrimize musahhar kılan Allah’ı bütün noksanlıklardan tenzih ederim. Eğer o vermemiş olsa idi, biz onu musahhar edemezdik. Muhakkak ki biz Rabbimize döneceğiz.” (Zuhruf 43/13-14)
Sonra, üç defa Elhamdülillah dedi. Üç defa da Allahu Ekber dedikten sonra şu duayı okudu: “Ya Rabbi! Ben seni noksan sıfatlardan tenzih ederim. Muhakkak ki ben nefsime zulmettim, beni bağışla. Çünkü günahları ancak sen affedersin.” sonra güldü. İbn Râbia niçin güldüğünü sordu. Hz. Ali radıyallahu anh şöyle dedi: Ben Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in benim yaptığım gibi yaptığını gördüm. Ya Rasûlallah güldüğünüzün sebebi nedir diye sordum. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdular:
“Ya Ali! Günahkâr kul, âlemlerin rabbinden mağfiret dileyip Allah Teâlâ’dan başka hiçbir kimsenin günahı affedemeyeceğini bilip o şekilde niyaz ve itikat ederse, Rab Teâlâ o kulun niyazından hoşnut ve râzı olur.”
Hz. Hasan radıyallahu anh, Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem’in şemâilini en iyi bir şekilde anlatan dayısı Hind bin Ebî Hâle et-Temîmî’ye sorduğunu ve ondan aldığı cevapları ve sonra da Hz. Hüseyin radıyallahu anh’ın babası Hz. Ali kerremallahu veche’ye aynı konuda sorular sorduğu ve Hz. Ali kerremallahu veche’nin verdiği cevapları şöyle rivayet ediyor:
“Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem’in şemâilini en iyi anlatan biri olduğu ve onun anlatmasından hoşlandığım için dayım Hind bin Ebî Hâle et-Temîmîye’ye sordum ki O’nun ahlâkı ile ahlâklanayım. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle vasfetti:
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem büyük bir kıymet idi. Mübârek yüzü ayın on dördü gibi parlardı. Orta boydan daha uzunca, uzun boydan biraz kısa idi. Başı büyükçe, saçları dalgalıydı. Saçları kendiliğinden iki yana ayrılırsa öylece bırakır, toplamaz, bir tarafa yatarsa da olduğu gibi bırakırdı. Saçlarını uzattığı zaman, kulak memelerini geçerdi. Beyaz tenli idi. Alnı genişti. Kaşları gür idi. Öfkelendiği zaman iki kaşı arasında beliren bir damar vardı. Burnu gayet güzel idi. Kaşlarına yakın kısmında hafif bir yükseklik vardı. Dikkatli bakmayan biri onu biraz kıvrık burunlu zannederdi. Gür sakallı, iri gözlü, düz yanaklı idi. Ağzı geniş, dişleri inci gibi parlaktı. Dişleri seyrek idi. Göbek kılı ince idi. Boynu sanki bir gümüş huzmesi idi. Endamı ve azâları uyumlu, mutedildi.
Etleri sarkık değildi. Karnı ile göğsü eşitti. İki omuzu arası geniş, omuz kemik başları kalın idi. Genel olarak kılsız, beyaz tenliydi. Ancak boğazın bittiği yerden göbeğe kadar uzanan iplik gibi kılları vardı. İki memesi ve karnı kılsız idi. Kolları, omuzları ve göğsü biraz kıllı idi. Bilekleri uzun, el ayası geniş, el, ayak ve diğer azaları kalındı. Ayaklarının ortası çukurdu (düztaban değildi). Üstü ise düz olup, üzerine su döküldüğü zaman her tarafa su akardı. Giderken ağır ağır giderdi. Ölçülü ve dengeli bir yürüyüşe sahipti. Yavaş, vâkur fakat süratli yürürdü. Sanki yukarıdan aşağıya iniyormuş gibi bir yürüyüşü vardı. Bir tarafa dönerken tüm vücuduyla dönerdi. Gözleri yere bakar bir durumda olur, yere bakışı göğe bakışından daha fazla idi. Bakışları son derece alımlı idi. Ashabı ile yürürken onları öne alırdı. Rastladığı kimseye ilk selamı o verirdi.
Dedim ki: Biraz da O’nun konuşma şeklini anlat. Şöyle dedi:
Birbiri ardınca hüzünlü düşüncelere dalardı. Daima düşünceli idi. O’nun hiç rahatı yoktu. Lüzumsuz ve gereksiz konuşmazdı. Sükûtu uzun olurdu. Söze başlarken de bitirirken de dudakları ile konuşurdu. Efradını cami ağyarını mâni kelimelerle gayet güzel ve veciz konuşurdu. Sözlerinde ne fazlalık olurdu ve ne de eksiklik. Sert değildi. Hiç kimseyi küçümsemezdi. Az dahi olsa nimete önem verirdi. Yiyecek ve içecekleri ne överdi ve ne de zemmedip beğenmezlik ederdi. Dünya ve dünyalık bir şey O’nu öfkelendirmezdi. Ancak haksızlık yapıldığında öfkelenir ve haksızlık giderilinceye kadar hiçbir şey öfkesini durdurmazdı. Hiç kimseyi tanımaz gerçeği söylerdi.
Kendi nefsi için kızmaz ve intikam almaya kalkışmazdı. İşaret ettiğinde parmağı ile değil, eliyle işaret ederdi. Bir şeye hayret ettiği zaman avucunu (tersine) çevirirdi. Konuştuğu zaman, sağ elinin ayasını, sol elinin başparmağıyla bitiştirirdi. Öfkelendiği zaman intikam almak ve azarlamaktan kaçınırdı. Güldüğünde gözlerini yumardı. Gülüşü genellikle tebessüm olur, dişleri dolu tanesi gibi parlardı.
Hz. Hasan radıyallahu anh şöyle diyor:
Bunu epey zaman Hüseyin’den gizledim. Sonra ona anlatınca, onun benden önce bunları dayıma sormuş olduğunu anladım. Benim sorduklarımı o da sormuş. Babasına da (Hz. Ali kerremallahu veche) Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in giriş, çıkış, oturuş, kalkış şekillerini de sormuş. Sormadık hiçbir şey bırakmamış.
(Önümüzdeki sayıda bu konuya devam edeceğiz inşallah.)