İLMİHAL- İtaat – 3

İLMİHAL- İtaat – 3

Sad bin Ebi Vakkas radıyallahu anh ilk Müslümanlardan ve sahabenin büyüklerindendir. O, Müslüman olunca, annesi Sad bin Ebi Vakkas’a şöyle dedi: “Bu yeni ortaya çıkan din nedir? Allah’a yemin ederim ki ne yemek yiyeceğim ne de içeceğim. Tâ ki eski dinine dönene kadar. Ya da böylece ölür giderim ve sana da ‘ey anne kâtili!’ denir.”

Bu konuşmasından sonra iki gün yemedi ve içmedi. Nihayet Sa’d bin Ebi Vakkas radıyallahu anh yanına varıp dedi ki:

– “Ey anneciğim! Senin yüz tane canın olsa ve teker teker bu canların çıksa, bulunduğum hak dini yine terk etmem. İstersen yemeğini ye, istersen yeme.” Kadın ümidini kesince artık yemeye, içmeye başladı. Bu hâdise üzerine şu ayet-i kerime nâzil oldu:

“Biz insana, ana-babasına iyilik etmesini emrettik. Eğer onlar seni, hakkında bilgin olmayan bir şeyi, bana ortak koşmak için zorlarlarsa onlara itaat etme. Dönüşünüz ancak banadır. O zaman size yapmış olduklarınızı haber vereceğim.” (Ankebut/8)

Kâfirlere ve münafıklara da asla itaat edilmez. Kâfir ve münafıklara itaat etmek, Allah Teâlâ’ya ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selleme isyan etmektir. Bu hususta Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

“Ey Peygamber! Allah’tan kork, kâfir ve münafıklara itaat etme. Elbette Allah her şeyi bilmekte, yerli yerinde yapmaktadır. Rabbinden sana vahyolunana tâbi ol. Şüphesiz Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır. Allah’a güvenip dayan, vekil olarak Allah kâfidir.” (Ahzab/1-3)

“Ey iman edenler! Eğer kâfirlere itaat ederseniz, sizi eski dininize geri çevirirler. O zaman büsbütün kaybedersiniz.” (Âl-i İmran/149)

Olur olmaz, basit, dînen hiçbir geçerliliği olmayan sebeplerle topluluktan ayrılmak, nefsâni hareket etmek, serkeşlik yapmak asla caiz değildir. Topluluktan ayrılanlar dünyada da ukbada da rüsva olurlar. Allah Teâlâ onlara rahmet nazarıyla bakmaz.

Müslümanın işi, topluluktan ayrılmak, mevcut topluluğu dağıtmak değil, bilâkis itikâden, amelen ve ahlâken mazbut bir topluluk içinde bulunmak ve hiçbir dünya menfaati gözetmeden, ileriye dönük hesaplar yapmadan, yanız Allah rızası için çalışmak, hizmet etmektir. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmaktadır:

“Kim İslam cemâatından bir karış ayrılırsa İslam’ın kulpunu kökünden koparmış olur.” (Ebu Davud)

“Kim taattan çıkıp cemâatten ayrılırsa câhiliye ölümü ile ölmüş olur. Kim körü körüne çekilmiş bir sancak altında savaşır, ırkçılık için öfkelenir, ırkçılığa çağırır ya da ırkçılığa yardım eder, bu uğurda öldürülürse câhiliye ölümü üzerine ölmüş olur. Kim de ümmetime karşı çıkıp iyisini kötüsünü seçmeden kılıç sallarsa, mü’min olanlara hürmet etmeyip anlaşma yaptığı kişiye verdiği sözde durmazsa ne o bendendir ve ne de ben ondanım.” (Müslim)

Bir topluluk içinde çalışmak, Allah rızası için hizmet etmek, Allah katında çok büyük bir makbuliyettir. Bir kimse İslamî bir topluluk içinde bulunup hizmet ederken vermiş olduğu kararlarda, yapmış olduğu hizmetlerde doğru olanı yapar, kararlarında doğruya isabet ederse bu amelleri Allah indinde kabul edilir. İyi bir niyetle, samimiyetle hizmet ederken, doğruya isabet edemez, yanılırsa Allah Teâlâ onun yaptığı hataları mağfiret eder.

Lâkin bir topluluk içinde bulunmaz ya da içinde bulunduğu topluluğu terk ederek nefsi ile baş başa kalır da bu durumda iken kararlar alır, çeşitli işler yapar ve isabet ederse bu yaptıkları kabul olunmaz. İsabet etmez ise azâbı hak eder. Nitekim Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmaktadır:

“Kim bir cemâatle Allah rızası için çalışır da doğruya isabet ederse, Allah Teâlâ hizmetini kabul eder. Yanıldığı zaman ise Allah onu bağışlar. Kim de tefrika çıkarmaya çalışırsa, isabet etse bile Allah onun amelini kabul etmez. Hata eder, yanılırsa ateşteki yerine hazırlansın.” (Tâberâni)

Müslümanların bir araya gelişi, bir topluluk oluşturması, İslamî hizmetler için güç birliği yapması yalnız Allah rızası için olmalıdır. Bir kişiye itaat de Allah rızası için, kötülüğe ve masiyete karşı isyan da Allah rızası için olmalıdır. Nefsi için, dünya çıkarları için itaat etmek, nefsi için dünya çıkarları için başkaldırmak kişiye günah kazandırmaktan, Allah Teâlâ’nın gazâbını celbetmekten başka bir işe yaramaz.

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmaktadır:

“Üç kişi vardır ki kıyamet gününde Allah onların yüzüne bakmaz. Onlarla konuşmaz ve onları asla temize çıkarmaz. Ayrıca onlar için elemli bir azab vardır. Sahrada suyu olup da yolcuya su vermeyen, ikindiden sonra malını bana şu kadara mal oldu diyerek yalan söyleyip müşteriye satan, imama (emire) yalnız dünyalık için biat eden kişi, ki dünyalık verirse sâdık kalır, vermezse sözünde durmaz.” (Buhari, Müslim)

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.