İLMİHAL- Hariciliğe Genel Bir Bakış

İLMİHAL- Hariciliğe Genel Bir Bakış

İslam dinimiz, anlaşılma ve pratiğe aktarma çabasının hal bulmasıdır. İslam tarihimize baktığımızda, Hz. Peygamber’den başlayıp Osmanlı devletine uzanan bir serüvende bu anlaşılma ve pratiğe aktarma çabasıyla alakalı meşakkatler ortaya çıkmıştır. Konumuzla alakalı yere baktığımızda karşımızda duran siyasi problem, Hz. Peygamber’in vefatından sonra ortaya çıkan Hilafet meselesidir. Hilafet yüzünden fikri ayrışmalar ortaya çıkmıştır. İşte bu fikri ayrışmalar nedeniyle ortaya çıkan ilk cemiyet Haricilik’tir.

Haricilik, Hz. Ali ile Muaviye arasında geçen Sıffin Savaşı’ndan sonra halife tayin işinin hakeme bırakılmasıyla ortaya çıkmıştır. Bir grup, Hz. Ali’ye isyan etmiş, büyük günah işleyenlerin dinden çıkacağı ve günah işleyen devlet başkanına itaat edilmeyeceği iddiasıyla onunla mücadeleye başlamış ve onu şehid etmişlerdir. Hariciliğin isimlendirmesi de birçok nedene bağlanmıştır. Bunlara baktığımızda ilki yukarıda zikrettiğimiz Hz. Ali’ye isyan edip ayrılanlar anlamındadır. Bir başka isimlendirme ise Marika’dır.

 

Hz. Peygamber’den rivayet edilen bir ifadede bu kavram “Bu adamın soyundan, okun yaydan çıktığı (marika) gibi dinden uzaklaşacak bir topluluk çıkacaktır.” şeklinde kullanılmıştır. Muhakkime, Şurat, Ezarika gibi isimlendirmeler de vardır. Burada “Şurat” ismine durmak gerekir çünkü onlar mezhep mensuplarının kendileri için uygun gördükleri isimlerin başında gelmektedir. Onlar, kendileri için “Allah ve Peygamberinin rızasını kazanmak için canlarını satanlar.” (Bakara 2/207; Tevbe 9/111) anlamına gelen şurat sıfatını da kullanmayı tercih etmişlerdir.

Bu fırkanın ortaya çıkışındaki detaya inecek olursak o dönemdeki siyasi sebeplere bakmamız gerekir. Bunlardan ilki, Hz. Osman’ın hilafeti zamanındaki, Hz. Osman’ın, babasının intikamını almak için Ubeydullah b. Ömer meselesindeki tutumu, ona karşı ilk huzursuzluğu ortaya çıkarmıştır ki Hz. Ali başta olmak üzere Ubeydullah b. Ömer’e kısas uygulanması yönünde tavır alanlar olmuştur. Ancak Hz. Osman onu bağışlamıştır.

İkinci neden ise Hz. Osman’ın, valileri Ümeyyeoğulların’dan seçmesidir. Bu durum Emevi-Hâşimi çekişmesinin şiddetlenmesine neden olmuştur. Bundan dolayıdır ki Hz. Ali, Hz. Talha, Hz. Zübeyr ve Hz. Aişe onun hilafeti bırakması yönünde bir politika izlemiştir. Fakat Hz. Osman bu görüşe yanaşmamıştır. Hz. Osman’ın bu kararı huzursuzluk ortamı oluşturmuş ve Arap kabilelerin oluşturduğu bir grubun Hz. Osman’ın evini muhasaraya alması sonucu Hz. Osman şehit edilmiştir. Hz. Osman’ın şehadetinden sonra huzursuzluk daha da şiddetlenmiştir. Birtakım gruplar çıkmıştır ki bunlardan birisi Hz. Osman’ın şehit edilmesinde Hz. Ali’yi sorumlu tutan Muaviye’dir. İkinci grup ise Hz. Aişe, Hz. Talha ve Hz. Zübeyr’in oluşturduğu, hayattayken Hz. Osman’ın hilafeti bırakması gerektiğini savunan, vefatı sonrasında da Hz. Osman taraftarı olarak kendini konumlandıran gruptur.

Hz. Osman’ın şehit edilmesinden sonra Hz. Ali’ye biat edenler, onu başa getirmişlerdir ve Hz. Ali’nin hilafete gelmesiyle ilk çözülmesi gereken problem Hz. Osman’ın katillerinin cezalandırılması olmuştur.

Hz. Osman’ın şehit edildiği haberini duyan Muaviye’nin, Hz. Ali’yi, Hz. Osman’ı katili ilan etmesi, Hz. Ali’nin karşı karşıya kaldığı problemlerden bir diğeri olmuştur. Yine Hz. Ali’nin hilafetiyle ortaya çıkan problemlerden biri de Hz. Ali’ye kendi rızasıyla biat eden ve Basra valisi olmayı uman Hz. Zübeyr ve Kûfe valisi olmayı uman Hz. Talha’nın valilik taleplerinin reddedilmesi meselesidir. Sonrasında bu durum, Hz. Ali’ye karşı biz ona hür irademizle değil zorla biat ettirildik söylemini ortaya çıkarmıştır. Bunun sonucunda Hz. Talha ve Hz. Zübeyir, Hz. Aişe’yi ikna ederek Hz. Osman’ın öldürülmesinden Hz. Ali’yi sorumlu tutmuş, bu da Cemel vakasına meydan vermiş, sonucunda Hz. Talha ve Hz. Zübeyir öldürülmüş, Hz. Aişe taraftarları yenilmiştir.

Hz. Ali’nin hilafetini tanımayan isimlerden biri de yukarıda zikrettiğimiz gibi Muaviye’dir ki Hz. Ali bu isyanların sona ermesi için Cemel vakasından hemen sonra ona karşı savaş hazırlıkları başlatmış ve 657 yılında Sıffin’de taraflar karşı karşıya gelmiştir. Muaviye yenilmek üzereyken savaşı lehine çevirmek için hileye başvurmuş, mızrakların ucuna Kur’an sayfalarını takarak “Allah’ın kelamı aramızda hakem olsun” demiştir. Bunun savaş hilesi olduğunu anlayan Hz. Ali, savaşın devam etmesini istediyse de ordu içinde bir grup Kur’an’a karşı savaşmayacaklarını belirterek Hz. Ali’ye baskı yapmışlardır. Bunun sonucunda yaşanan süreçle savaş Muaviye’nin lehine sonuçlanır.

Böylece Haricilik ortaya çıkmış ve Haricilere göre Hz. Ali ve Muaviye hakemi kabul ettikleri için kafir olmuşlardır. İşte bu görüşleri nedeniyle Harura’da toplanan bir grup harici Abdullah b. Vehb er-Rasibi’yi halife seçerek ona biat etmişlerdir. Sonra bunlar birtakım ilkelerle hareket etmişlerdir ki ilki; biat Yalnızca Allah’adır. İkincisi; tüm işler şura ile yapılacaktır. Üçüncüsü; emri bil maruf nehyi anil münkerdir. Hariciler, “Hüküm yalnızca Allah’a aittir” ayetiyle çıktıkları bu yolda insanların hüküm verme yetkisini kabul etmemişlerdir. Bu sloganik yaklaşımlarını Hz. Ali şu şekilde eleştirmiştir; “Bu, kendisiyle batıl kast olunan hak bir sözdür.” Kısaca belirtmek gerekirse Haricilerin dayandığı üç temel ilke vardır ki bunlar; tahkimin reddedilmesi, hakemlerin ve hakemi kabul eden herkesin tekfir edilmesi, zalim devlet başkanına karşı isyanın meşru kabul edilmesidir.

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.