İLMİHAL- FAİZ (1)

İLMİHAL- FAİZ (1)

Faiz, çeşitli asırlarda, insanlığın başına bela olmuş, toplumları felâketten felâkete sürüklemiş, nice haramzâdelerin iştahını kabartarak, çalışmadan, yorulmadan, hiçbir emeği olmadan kazanmalarına ve dolayısıyla nice ocakların sönmesine, iktisâdî hayatın felç olmasına sebep olmuştur.

İslam öncesi toplumlarda faiz muameleleri çok yaygındı ve hatta ayet-i kerimede zikredildiği gibi, “Ed’âfen müdaafa – kat kat artırarak” faiz muamelesi yaparlardı. Şöyle ki: Bir kişi vadesi tamam olup da borcunu ödeyemeyince, vermesi gereken faiz, anaparaya eklenerek bu paranın tamamı yeni bir faize tâbi tutulur ve ileri bir tarihe ertelenirdi.

Böylece zaten maddî durumu zayıf olan borçlular ağır faiz yükü altında ezilir, fakirleştikçe fakirleşir, öyle ki bütün mal varlığını verseler borçlarını ödeyemeyecek duruma düşerlerdi. Neticede kavgalar, kargaşalar ve hatta kıtaller vukû bulurdu.

İslam her türlü kötülüğü, ahlâksızlığı ve pisliği ortadan kaldırdığı gibi, iktisadî ve manevî bir pislik olan faiz pisliğini de ebediyen yasaklamıştır. Bu hususta Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

“Faiz yiyen kişiler, alışveriş de faiz gibidir, demelerinden dolayı (kabirlerinden) şeytan çarpmış kimseler gibi çarpılmış olarak kalkarlar. Hâlbuki Allah alışverişi helal, faizi haram kılmıştır. Bundan sonra kime Rabbinden bir öğüt gelir de faizden vazgeçerse geçmişte almış olduğu kendisinindir ve işi Allah’a kalmıştır. Kim tekrar faize dönerse işte onlar ateşin yâranıdırlar, orada devamlı kalırlar. Allah faizi mahveder (Faiz karışan malı helak eder, bereketini giderir), sadakaları çoğaltır (İçinden sadaka verilen malı ziyadeleştirir, bereketlendirir). Allah, çok nankör (faizi helal saymakta musır), günahkâr (faizi yemekte ısrarlı) hiç kimseyi sevmez.” (Bakara, 275-276)

Birinci ayet-i kerimede geçen “Şeytan çarpmış gibi kalkmak.” ifadesi, Kurtubî, Beyzavî, Ruhul Beyan, Nesefî, Hâzin tefsirlerinde (cünûn) deli, (mesrû) sârâlı bir kişi gibi kalkar diye tefsir edilmiştir. Demek ki faiz yiyen kişiler, mezarlarından kalktıkları zaman, bir deli ve bir saralı hasta gibi düşe kalka, ne yaptığını bilmez bir şekilde, perişan, utanç verici bir durumda, sağa sola yalpa vurarak yürümeye çalışacaklardır. Bu durum onlara takdir edilen bir çeşit ceza olacaktır. Mahşer ve hesaptan sonraki ceza ise ayet-i kerimede ifade edildiği gibi ateştir. Abdullah ibn Abbas radıyallahu anh şöyle diyor:

“Allah Teâlâ, faiz yiyen kişinin ne sadakasını, ne haccını, ne cihadını ve ne sıla-i rahmini kabul eder.” (Tefsir-i Hazin)

“Ey iman edenler! Allah’tan korkun. Eğer inanıyorsanız, (anaparanın dışında) kalan faizi almayın. Şayet (bunu) yapmazsanız, Allah ve Resulü tarafından ilan edilmiş bir harp ile karşı karşıya olduğunuzu bilin. Eğer tevbe ederseniz, anaparanız sizindir. Böylece ne zulmetmiş olursunuz ne de zulme uğramış olursunuz.” (Bakara, 278-279)

Faiz haram kılındıktan sonra geçmişte alınıp verilen faizler affedilmiş ancak halen borçluda bulunan, alınmamış faizleri almak yasaklanmıştır. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Medine döneminin sonlarında yasaklanan faiz konusunda Müslümanları sık sık uyarmıştır.

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, 632. miladi yılında Arafat’ta yüz binden fazla Müslümana irâd buyurduğu meşhur Vedâ Hutbesi’nde şöyle demiştir:

“Ashabım! Kimin yanında bir emanet varsa onu sahibine versin. Faizin her çeşidi kaldırılmıştır. Ayağımın altındadır. Ancak borcunuzun aslını vermek gerekir. Ne zulmediniz, ne de zulme uğrayınız. Allah’ın emriyle artık faizcilik yasaktır. Cahiliyeden kalma bu çirkin âdetin her türlüsü ayağımın altındadır. İlk kaldırdığım faiz de Abbas bin Abdulmuttalib’in (amcamın) faizidir.”

Görüldüğü gibi faiz haram kılındıktan sonra hemen uygulamaya geçiliyor. Tebliğe yakın akrabasından başlayan Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, İslamî emir ve nehiylerin uygulanması hususunda da yakın akrabasından başlıyor. Faiz konusunda şu hadis-i şerifi duyan, öğrenen bir Müslüman, değil faizle iştigal etmek, onun sözünü etmekten bile çekinir:

“Faiz yetmiş büyük günaha tekabül eder ki, bunların en hafifi kişinin annesi ile cinsî münasebette bulunmasıdır.” (İbn Mace)

Diğer bir hadis-i şerifte de şöyle buyrulmaktadır. Cabir radıyallahu anh şöyle dedi:

“Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, faizi yiyene, yedirene, kâtibine ve şahitlerine lânet etti ve onlar müsavidirler, buyurdu.” (Müslim)

Hayâsızca açılıp, saçılmak, mahrem yerlerini teşhir etmek nasıl cahil, geri, putperest eski kavimlerin, toplumların âdeti ise, faiz de öyledir. Geri kalmış, cahil ve putperest toplumlar faizi bir ticaret vasıtası olarak kabul ediyor, fakir ve muhtaçları acımasız bir şekilde sömürüyorlardı.

Zamanımızda kendilerine, çağdaş, aydın yakıştırması yapan bir sürü cahil, inançsız, yarı okumuş zavallılar da faizi ticaretin olmazsa olmaz şartı kabul ediyor ve savunuyorlar. Bilmiyorlar ki iktisadî hayatın felç olması, toplumun perişan olması, insanlarda şefkat ve merhamet duygularının dumûra uğraması hep bu faiz belasından kaynaklanmaktadır.

Bir kısım insanlar faizli krediler alarak işini genişletmek, daha çok para kazanmak istiyorlar. Bilinmelidir ki faizle yapılan işlerin hiçbir bereketi olmaz. Allah Teâlâ ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’le savaş halinde olan bir kişinin, bir toplumun âkıbetinin nasıl olacağını bir düşünelim. Sonuç, mutlak hüsran, zillet ve perişanlıktır.

Faizle yapılan ticaretlerde, malın zahiren çoğaldığı da olabilir. Aslında o çoğalma gerçek bir artış değildir. Mal zahirde çoğalsa da, hakikatte durmadan azalmakta, sahibinin başına türlü türlü belâ ve musibetler gelmekte, asla huzur bulamamakta, zelil ve rüsvay olmaktadır. Ahiretteki rüsvaylık ise çok daha kötü olacak, cehennem ateşiyle azap olunacaktır. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmaktadır:

“Faizden mal çoğaltan hiçbir kimse yoktur ki, işinin sonu, malın azalmasına dönüşmesin.” (İbn Mace)

Nitekim yukarıda mealini zikrettiğimiz Bakara suresinin 276. ayetinde de: “Allah faizi mahveder (faizin karıştığı malın bereketini giderir), sadakaları ise (içinden sadaka verilen malı) bereketlendirir. Allah, çok nankör, günahkâr kimselerin hiçbirini sevmez.” buyrularak, faizin zahirde malı çoğalttığı zannedilse de, gerçekte malın azalmasına, bereketinin zâil olmasına sebep olduğu, sadakanın ise zâhirde malı azalttığı zannedilse de gerçekte malın bereketlenmesine, çoğalmasına sebep olduğu beyan edilmektedir.

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.