İlim ve Hikmet

İlmin kaynağı Rabbimizdir. İlmi insanlara ulaştıranlar da onun elçileridir. Rabbimiz elçileri vasıtasıyla insanlara bilmediklerini öğretmiştir. Peygamberlerin hayatlarına baktığımızda her biri ilim hazinesidir. Rablerinden aldıkları ilimleri kullara iletmişlerdir. Onlar dünya ve ahiretin gerekli bilgilerini öğretmişlerdir. Din ilimlerinin de fen ilimlerinin de kaynağı Rabbimizdir. Din’siz, Allah’sız ilimden insana ve insanlığa fayda gelmez. Çünkü orada sevgi, saygı ve merhamet olmaz. Bilgi insanlığın lehine değil aleyhine kullanılır. İhyaya değil imhaya araç olur.
Melekler, “Seni bütün eksiklerden uzak tutarız. Senin bize öğrettiklerinden başka bizim hiçbir bilgimiz yoktur.” Bakara, 32
Bilginin ve bilgilinin, Allah ve kulları yanında değeri yüksektir.
“Biz ona ilim ve hikmet verdik. İşte biz, iyi davrananları böyle mükâfatlandırırız.” Yusuf, 22
İlim ve hikmet Mü’minin olmazsa olmazıdır. İlim ve hikmet Rabbimizden iyi kimselere verilen bir mükâfattır.
“Eğer bilmiyorsanız ilim sahiplerine sorun.” Enbiya, 7
Neyi nereden almamız gerektiğini bilmeliyiz. Fırından meyve, sebze isteyene gülerler. Ama bugün cahillerden bir şeyler soranlara gülmüyorlar.
“Her ilim sahibinin üzerinde daha iyi bir bilen vardır.” Yusuf, 76
Ne kadar bilirsek bilelim bu bilgimiz asla bizi gurur ve kibire sürüklememeli. Bilginin emanetçisi olduğumuzu ve her şeyi daha iyi bilenin olduğunu asla unutmayalım.
İlimle dünyamızı ahlakla kendimizi güzelleştirmeliyiz.
Hz Ömer r. anh:
“İlim öğreniniz. İlimle beraber olgunluk da öğreniniz. Size bir şey öğretenlere karşı tevazu gösteriniz, sizin talebeleriniz de size tevazu göstersinler. Kibirli, zorba âlimlerden olmayın! Böyle olursanız ilminiz cehaletinizi örtemez.”der.
Üniversitede bölümler ne olursa olsun kesinlikle bilginin yanında iman ve ahlak eğitiminin verilmesi şarttır. Böyle yapılmadığı zaman bilgi; kör, topal, sağır, dilsiz ve şuursuz hale gelir ki neticesi vahim olur. Freni patlayan kamyon gibi nereye toslayacağı belli olmaz.
Bugün en üst seviyede eğitim yapan üniversitelerimizin haline bir bakalım. Eğitimde dünya sıralamasının neresinde? Ahlaki durum nasıl? Öğrenci öğretmen münasebetleri nasıl? Eğiten ve eğitilenlerin birbirine karşı sevgi, saygı, şefkat ve merhamet gibi eğitimin olmazsa olmazı olan konularda durumları nasıl? Kaç öğrencinin üniversiteyi bitirdikten sonra akademik çalışmalar dışında öğretmenleri ile irtibatları var? İdeolojik kaygılar dışında öğretmeleriyle ilim hikmet vasıtasıyla gönül bağı olan kaç öğrenci var? Gönül bağını bırakalım, kaç öğrenci öğretmenlerini hayırla yâd etmektedir? Bütün bu sorulara vereceğimiz cevaplar öğrenci öğretmen münasebetleri ve ilmin kalitesini tespiti açısından çok önemlidir.
Hz Ali r. anh:
“İnsanların ilme rağbet göstermemesi, âlimlerin ilmiyle amil olmamasındandır.”der.
İlim ehlinin en başta gelen vasıflarından biri de ilmiyle amil olmasıdır. İlmiyle amil olmayanların talebelerine kuru bilgiden başka kazandıracağı bir şey yoktur. Bu öğretmen de öğrencisinin mürşidi/yol göstericisi olamaz.
Kendini beğenmiş, öğrencilerine tepeden bakan, onlara sevgi ve merhametle yaklaşmayan, ilmi ile amil olmayan, ahlaktan nasibi olmayan eğitimcilerle, nasıl ilim ve hikmet ehli, ahlaklı, kendine, ailesine ve toplumuna hayırlı nesiller yetiştirilebilir ki?
“İlmi ehlinden men etmeyiniz, zulmetmiş olursunuz, ehli olmayana da vermeyiniz ki, zayi etmiş ve günah kazanmış olursunuz.”
Maalesef yıllarca bu memleketin üniversitelerinde, sırf inançlarından dolayı ehil insanlar ilimden men edilirken ehil olmayan pek çok kişi ideolojik kayırmalarla yüksek eğitimde köşe başlarını tutmuştur. İşte neticesi, üniversitelerimiz eğitim kalitesi bakımından dünyada ilk yüzlere dahi girememektedir.
Üniversitelerde bilimsel ve cinsel ahlaksızlıklar ayyuka çıkmıştır. Bir tarafta birbirinin ilmi çalışmalarını çalan akademisyenler, diğer tarafta öğrencilerin birbirleriyle ve bazı eğitim görevlileri ile olan gayrı ahlaki münasebetleri mahkemelere ve medyaya da yansımaktadır. Toplumda “Üniversiteler şehrimize ahlaksızlık getirdi” gibi bir anlayış hâkim olmaya başlamışsa bu eğitim ve öğretim adına ciddi bir talihsizliktir. Böyle bir durum “ahlaksızlık üniversiteler eliyle mi yaygınlaştırılıyor?” sorusunu da beraberinde getirir. Bir yerde sağlığa uygunluk yoksa orada pislik vardır. Pisliğin olduğu yerde mikrop, mikrobun olduğu yerde de hastalık vardır. Bir yerde de iman ve Allah korkusu yoksa içki, kumar, fuhuş, hırsızlık ve haksızlık vardır. Bunların olduğu yerde de her çeşit hastalık bulunur. Ferdi ahlaksızlıklar her zaman görülebilir fakat sistematik bir ahlaksızlaştırma söz konusu ise buna acilen müdahale edilmelidir.
Bunun neticesinde de kişilik bozuklukları, ailevi bozukluklar ve toplumsal bozukluklar gelmektedir. Öğretmen ve öğrenciler üzerinde yapılan araştırmalarda depresif hastalıkların ciddi boyutlara ulaştığı görülmektedir. Bu da eğitimdeki eksikliklerin sinyalini vermektedir. İnsanı insan yapan değerlerden mahrum olanlar ne kadar eğitimli olurlarsa o kadar zararlı olabilmektedirler.
Eğitimde kalite konusu sürekli günümüz toplumlarının gündemini meşgul etmekle beraber teşhis ve tedavideki yanlışlıklar kaliteli eğitimi engellemektedir. Eğitimin kalitesinde en önemli unsur öğretmendir. Öğretmenin kalitesi artırılmadan eğitimin kalitesi artırılamaz. Öğretmenin kalitesi denilince de sadece bilgi akla gelirken öğretmenin ruhi ve ahlaki yönü ihmal edilmektedir. Öğretmenin kalitesi “Muallim olarak gönderildim.” buyuran Efendimiz aleyhisselamın örnek alınması ile mümkündür. O insanî vasıflarını kaybetmiş bir toplumdan dünyayı değiştirecek, dönüştürecek ilim ve hikmet ehli muallimler ordusu yetiştirmiştir. Bin küsur yıl sonra bile onların izlerine rastlayabiliyor ve inanan insanlar üzerindeki müspet etkilerini gözlemleyebiliyorsak onların bilgi, anlayış ve görgülerine ne kadar ihtiyacımız olduğunun farkına varmalıyız.
Yüzde doksanı Müslüman olan bir memlekette anaokulundan üniversiteye kadar eğitim kurumları ilim ve irfan yuvası olmalıdır. Haksızlıklara, ahlaksızlıklara asla geçit verilmemelidir.