İKİ DARBE ARASINDA- İskender PALA

Kıymetli okuyucularımız! Sizlerle yine kapak konumuza uygun bir kitap tanıyacağız. Prof. Dr. İskender PALA’nın kaleme aldığı İki Darbe Arasında isimli kitabı tanıyacağız.
Eserimiz yazarın askerlik süresince yaşadıklarını ele alan ve on beş yılını anlatan on beş bölümden oluşuyor. Yazarımız her bir bölümde askerlikte geçen bir yılını anlatıyor. Askeriyeye üniversiteyi bitirdikten 3 yıl sonra 1982 yılında giriyor, yani bir darbe sonrasında ve 1997 yılındaki meşhur 28 Şubat post modern darbesiyle askeriyeden YAŞ kararlarıyla atılıyor.
İskender PALA kendi ifadesiyle kaderi öğretmenlik olan ve bu mesleğe âşık bir akademisyendir. Hayatını öğretmeye ve araştırmaya adamıştır.
Bizler askerlik mesleğini genelde erat kademesine kadarki devresiyle biliriz. Rütbeler yükseldikçe bildiklerimiz kısmi, yaşadıklarımızın dışında duyumlara dayanır. Yazar bu eserinde bizleri subay rütbelerinin olduğu bölüme taşıyor ve bilmediğimiz çoğu gerçekle yüz yüze bırakıyor. Kitabı okuduğumuzda bir slogan haline gelen “ Vatanını en çok seven ona en çok hizmet edendir.” sözünün nasıl farklı şekillerde yorumlandığını anlıyoruz. Özellikle askerlikte nasıl en çok çalışanın birileri için zararlı hale geldiğine şahit oluyoruz. Özellikle bir gül, bülbül ve aşk adamı olan İskender Hocamızı nasıl çileden çıkarttıklarına şahit oluyoruz.
Kitabı okurken kısmen de olsa 28 Şubat’ı tekrar hatırlıyor ve hüzünleniyoruz. Fakat bu işte bizler için hangi hayırların saklı olduğunu düşünmüyoruz. İşin kabuğuyla ilgileniyor içini düşünmüyoruz. Yazar, bizlere 28 Şubat’ı tekrar hatırlatıyor ve düşünmemizi istiyor. 28 Şubat’ı yapanlar mı suçlu ona müsaade edenler mi?
Kitaptan dönemlere göre askerlik mesleğine alınan adayların kriterlerinin nasıl değiştiğine şahit oluyor ve kendi kendimize şu soruyu soruyoruz: Türk Silahlı Kuvvetleri kimin ki subay veya astsubay alırken kriterleri arasında bu ülkenin asıl sahipleri olan Anadolu insanı dışarıda bırakılıyor? Sahi bu halkın verdiği vergilerden bizleri subay ve astsubay yapmayan kişiler maaş almıyor mu? Hem paramızı al hem de bu kapıdan girmeniz yasak de! İskender PALA, işte bunun mücadelesini vermiş ve TSK ne kadar birilerinse ondan daha fazla bizimdir demiş. Kaçmak kolay ama dik durmak zordur.
Kitap her bölümüyle çok etkileyici, bilgilendirici ve düşündürücü.
Beni en çok etkileyen bölümü ise eserin son bölümüdür. Niye mi? Müslümanı bir muhasebeye tutuyor da ondan. Hele 28 Şubat döneminde olmaz diye kesilip atılan düşüncelerin bugün olabilirmişlere döndüğünü ve bunu örnekleriyle anlattığı yer var ya… İşte orası didik didik edilmesi gereken bölüm bence. Tabi bu bölümde yazarımızın en çok muzdarip olduğu konu vefasızlık. Kapısının hiç çalınmaması. Kendisinden bir vebalı gibi kaçılması. Hele hele doçent olan birisi bu sıkıntıları yaşarsa sivil hayatla ilişkisi kısıtlı olan diğer 3000 YAŞ mağduru ne sıkıntılar yaşar? En son aklımda şöyle bir soru kaldı: Sahiden bir zamanlar bizim güzel ahlak olarak öğrendiğimiz ve uygulamadığımız için unuttuğumuz bir vefa kelimesi vardı? Değil mi?