İki Bayram

Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz buyurdular ki: “Arefe günü, kurban günü ve teşrik günleri, biz Müslümanların bayramıdır. Bu günler yeme, içme günleridir.” (Nesaî, Ebu Davut, Tirmizi)
Mü’minler kurban ve oruç imtihanını kazanmanın heyecanını, mü’min kardeşleriyle meşru ölçüler içerisinde yiyip içerek, gülüp oynayarak geçirirler. Bayramlar çocuklukta farklıdır, gençlikte farklıdır, yaşlılıkta farklıdır. Bazılarının “ah o eski bayramlar” serzenişi, belki de eski bayramlardan ziyade, gençlik yıllarına duyulan hasretin ifadesidir. Neticede bayramlar her dönemde güzeldir. Önemli olan bayramdan maksadın ne olduğunu anlamaktır. Aslında mü’min için, mü’min olmak başlı başına bir bayramdır. Allah Teâlâ’ya itaatle geçen her gün bayramdır. Bunun neticesi de ahiret bayramıdır. Rabbimize mü’min olarak kavuşabilmek ise gerçek düğün, bayramdır. Ama şu kesin ki ahiret bayramına kavuşabilirsek, kesinlikle dünya bayramına hasret duymayacağız. Gerçek yeme, içme eğlenme ahirettedir. Ahiret hayatını bayrama çevirmek ne güzel.
Rabbimiz, “İman edip salih ameller işleyenlere, kendileri için; içinden ırmaklar akan cennetler olduğunu müjdele. Cennetlerin meyvelerinden kendilerine her rızık verilişinde, ‘Bu (tıpkı) daha önce (dünyada iken) bize verilen rızık!’ diyecekler. Hâlbuki bu rızık onlara (dünyadakine) benzer olarak verilmiştir. Onlar için orada tertemiz eşler de vardır. Onlar orada ebedî kalacaklardır.” (Bakara, 25) Dünya bayramları da dünya nimetleri gibidir. Mü’minler için esas bayram ahirettedir.
Hz. Aişe validemiz: “Bir bayram günüydü. Siyahîler mescitte kılıç kalkan oyunu oynuyorlardı. Ben mi Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem ’den talep etmiştim, yoksa o mu ‘Seyretmek ister misin?’ buyurdular. Ben ‘Tabi!’ dedim. Kalktı beni geri tarafına aldı, yanağım yanağını üstünde olduğu halde durduk. ‘Ey Erfideoğulları göreyim sizi (oynayın)!’ diyordu. Ben usanınca ‘Yeter mi?’ buyurdular. Ben evet dedim. ‘Öyleyse git!’ dediler.” (Buhari, Müslim, Nesaî) Hz. Aişe validemizden gelen rivayet de göstermektedir ki, bayram günlerinde meşru şekilde oynayarak eğlenmek, gösteri yapanları izlemek, caizdir.
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz buyurdular ki: “İki günde oruç caiz olmaz: Fıtr günü ve Nahr günü.” (Buhari, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi) Bayram günleri, yeme, içme, eğlence günleri olduğu için, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz o günlerde oruç tutmayı ümmetine yasaklamıştır. Bayram günlerinde mü’minler yiyecek, içecek ve birbirlerine yedirip içirerek ikramda bulunacaklar.
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz Medine’ye geldiğinde Medinelilerin iki (bayram) günleri vardı. O günlerde oynayıp eğlenirlerdi. ‘Bu iki gün nedir?’ diye sordu. ‘Biz cahiliye devrinde bu günlerde eğlenirdik!’ dediler. Aleyhisselatu vesselam: ‘Allah, bu iki bayramınızı onlardan daha hayırlı diğer iki günle değiştirdi: Kurban bayramı, fıtır bayramı’ buyurdu (Nesaî, Ebu Davud). Mü’minlerin kendilerine has bayramlarının olduğunu bu hadisi şerif açıkça beyan buyurmaktadır. Mü’minlerin kendi bayramları kedilerine yeter. Başka bayramlara ihtiyaçları yoktur. Başka din ve inanç sahiplerinin bayramlarını kutlamak dinen caiz değildir.
Yahudiler, Hz. Ömer’e (ra) şöyle dediler: ‘Siz bir ayet okuyorsunuz ki o, şayet bize inseydi o günü bayram ittihaz eder (her yıl kutlardık)’. Hz. Ömer (ra) diyor ki: “Ben onun indiği anı ve yeri, indiği sırada Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in bulunduğu noktayı biliyorum. Arefe günü inmişti. O zaman ben de Arafat’ta idim ve bir cuma günüydü. Kasdettikleri ayet de: ‘Size bugün dininizi tamamladık’ (Maide, 3) ayeti idi.” (Buhari, Müslim, Nesaî, Tirmizi) Rabbimiz bu ayeti ile dinini tamamladığını açıkça ilan etmiştir. Bu, Rabbimizin din konusunda Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’in ümmetini hiç kimseye muhtaç etmediğinin açık beyanıdır. Din tamamlanmıştır. Dinde samimi olanlar onun gereklerini yerine getirirler. Yahudiler ellerinde böyle kesin bir delil olmadığına yanarken, çoğu Müslümanlar da maalesef elindeki nimetin farkında değiller. Bu nimetin farkına varanlar dünya hayatlarını bayrama çevirdikleri gibi, Ahiret bayramını elde etmeleri de kolaylaşır.
Rabbimiz, “Kadınlar, oğullar, yük yük altın ve gümüş, salma atlar, davarlar ve ekinler gibi nefsin şiddetle arzuladığı şeyler insana süslü gösterildi. Bunlar dünya hayatının geçimliğidir. Oysa asıl varılacak güzel yer ancak Allah’ın katındadır.” (Al-i İmran, 14) “De ki: Size, onlardan daha hayırlısını haber vereyim mi? Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için Rableri katında, içinden ırmaklar akan, içinde ebedî kalacakları cennetler, tertemiz eşler ve Allah’ın rızası vardır. Allah, kullarını hakkıyla görendir.” (Al-i İmran, 15)
İnsan için dünya ne kadar süslenirse süslensin geçicidir. Dünya bayramları da dünya nimetleri gibi geçici, haydi ahiret bayramını kazanmaya! Dünya bayramları gibi ahiret bayramları da iki tane: birincisi Rabbimize kavuşmak ve onun cemaliyle müşerref olmak, ikincisi ise Rabbimizin ebedi nimeti olan cennete kavuşmaktır.
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz buyurdular ki: “Cennette siyah gözlülerin toplanma yerleri vardır. Orada benzerini mahlûkatın hiç işitmediği güzel bir sesle şarkı okurlar ve şöyle derler: Bizler ebedileriz, hiç ölmeyiz! Bizler nimetlere mazharız, fakr bilmeyiz! Rabbimizden razıyız, mükedder olmayız! Kendisinin olduğumuz beylerimize ne mutlu!” (Tirmizi)
Rabbimiz ve Resulünün bu kadar ikaz ve uyarılarına rağmen dünyanın geçici nimetlerine dalıp ebedi nimetlerden mahrum olmaya değer mi? Fanileri için günahlara daldığımız her şeyin bizlere bakilerini kaybettirdiğinin farkında mıyız?