İçtimai Hayatta, İffet ve Haya

İçtimai Hayatta, İffet ve Haya

İnançsızlık ve iman zayıflığından hesap verme duyarsızlığı oluşur. Bu da kişilerde helal ve haram hassasiyetini köreltir. Helal-haram umursamazlığı ailevi ve içtimai hayatta “hak” ihlallerine birinci derecede sebebiyet vererek ahlak erozyonu oluşturur.

Gayri ahlaki söz ve davranışlar kişilerin kendi onur ve haysiyetlerini zedelerken, toplumu hem rahatsız eder hem de kötü örnek oluşturur.

Kişi, Rabbi ve insanlar karşısında onur ve şahsiyetini, hayâ ve iffeti ile korur. Utanma duygusundan mahrum hayatını nefsinin isteklerine göre devam ettirenleri Allah Teala “kendi nefsini putlaştıran ilah edinenler”[1] olarak belirtmiştir.

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, “Her dinin bir ahlâkı vardır. İslâm’ın ahlâkı da hayâdır.”[2]    Ve “Hayâ imandandır.”[3] buyurarak sosyal hayatta hayânın önemini belirtmişlerdir.

Günümüzdeki ve geçmişteki milletleri gözden geçirecek olursak, ahlaklı, geleneklerine bağlı, insana ve manevi değerlerine her konuda saygılı, iffet ve hayâ sahibi toplumlar huzur ve refah içerisindedirler. Bunun zıttı olan, ahlaktan, iffet ve hayâdan yoksun toplumlarda ise, maddi açıdan kalkınmışlık olsa dahi huzursuzluk, güvensizlik, sevgisizlik ve bunların getirdiği mutsuzluklar hâkimdir.

Tevafuk oldu, evimize bugün gelen üç gazetede aynı haber. Doğu batıdan daha mutlu. Uluslar arası itibar edilen araştırma şirketinin anket sonucuna göre; en mutlu ülke “Nijerya!” en mutsuzu ise “Fransa!” İngiltere mutsuzlukta üst sıralarda bulunurken Afganistan, ABD’den daha mutlu. Dahası var; Vietnam, Gana, Bangladeş, Kosova hatta Irak mutlulukta batının zengin ülkelerinden çok daha önde. (Akit, Y.Şafak, Zaman, 05.01.2011)

Ülkeleri gözden geçirdiğimizde maddeyi ve nefsi arzuları hayatın önceliği olarak görenler, helal- haram demeden her türlü zevki sefa içinde olmayı mutluluk sananlar demek ki mutlu değillermiş.

Dışarıdan bakıldığında refah toplumu gibi gözükenler gerçekte huzuru yakalayamamışlar.  

Buralarda her türlü özgürlük sınırsız değil miydi?

Mutlu ülkelerde haram, günah ve ayıp sayılan birçok şey buralarda meşru ve sıradan şeyler değil miydi?

Hepsine evet, demek ki bedenler eğlenirken kalp ve ruh ızdırap çekiyormuş.

Hayâ ve iffetin kişilerde ve içtimai hayattaki gerekliliğini görmek için çok uzaklara gitmemize de gerek yok sanırım. Biz önce etrafımıza bir bakalım. Maalesef hemen yakın çevremizde onlarca misalle karşılaşabiliriz.

Hiç uğruna eşini, yakınını, arkadaşını(!) bıçakla, olmadı keser ya da testereyle doğrayanlar, bir karış toprak için kardeşlerini, akrabalarını, komşularını kadın çocuk demeden katledenler, çok mu uzağımızda.

İlköğretim çağındaki yavruları, geleceğimizin teminatı gençlerimizi üç beş kuruşluk dünyalık için uyuşturucu ile zehirleyen iffetsizler, ağlarına düşürdükleri masumları çirkin emellerinde kullanan namustan nasipsiz hayâsızlar çok mu uzağımızda.

Rabbimizin “şeytan işi pislik” olarak nitelediği içki ve kumar yüzünden hâsıl olan aile faciaları, hele alkollü trafiğe çıkarak hem kendisine hem masum insanlara maddi manevi zarar verenlerin pişkin tutumları her gün basında.

Uyuşturucu,  hırsızlık, kaçakçılık, faiz ve tefecilik, mafya ya da çetecilik… Hayâ edilecek değil,  itibarlı ve cesurların mesleği olarak lanse edilmiyor mu?

Yiyecek ve içeceklerde, giyim-kuşamda helal-haram hassasiyeti “lüks, moda, modernizim ve çağdaşlık” törpüsüyle aşındırılmıyor mu?

“Helal haram ver Allah’ım; kulun doymaz, yer Allah’ım.”

Hani “Allah’tan korkmaz kuldan utanmaz.” derler ya. Hayâ ve iffetten yoksun olup helal-haram duyarsızlarının en kısa ve en net tarifi budur herhalde.

Edep, iffet ve hayâdan nasibini almayan insan her türlü iğrenç işi mubah görür. Şeytanın peşine düşmeye gör. “Ey iman edenler! Şeytanın adımlarına uymayın. Kim şeytanın adımlarına uyarsa, bilsin ki o hayâsızlığı ve kötülüğü emreder…”[4]

Terazide hile, metrede hile, litrede hile… az bir menfaat karşılığında kul hakkına tecavüz. Ölçüde hayâ sadece bunlar mı? Meslekte, işte, emekte, üretimde, tüketimde… işin hakkını vermeme, hilenin, utanmazlığın en ölçüsüz olanıdır.

“Ölçüde ve tartıda hile yapanların vay haline!”[5]

Ölçü ve tartıda hilekârlık, Medyen ve Eyke halkının helakine sebep olan iffetsizlik ve azgınlıklardandır.[6]

Bütün bu haramların kişiye bulaşmaması için “iffet ve hayâ”, “iman ve ihsan” koruyucu aşısı ile muhafaza edilmelidir. İman Allah’tan utanmayı, ihsan O’nu unutmamayı temin eder.

Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem “Allah’tan hakkıyla hayâ edin.” buyurdular. Sahabeler sordular: “Allah’tan nasıl utanacağız?” Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem cevap verdi: Allah’tan hayâ etmek, başı ve onun taşıdıklarını, (yani, beyninden geçen düşünceleri, gözü, kulağı, dili korumak) mideyi ve onun içine koyduklarınızı iyi muhafaza etmek, ölümü ve kabri hatırlamak ve buna göre davranmaktır. Kim ahireti isterse dünyanın süsünü ve ziynetini terk etmeli, ahiret hesabına dünyaya bakmalı, çalışmalı ve ahiret hesabına harcamalıdır. Ahireti dünyaya tercih etmelidir. Kim bu dediğimi yaparsa o zaman Allah’tan hakkıyla hayâ etmiş olur”[7]  buyurdular.

İhsanı ise Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem; “İhsan, Allah’ı görüyormuş gibi hareket etmendir. Her ne kadar sen O’nu görmüyorsan, şüphesiz O seni görmektedir”[8]   şeklinde tarif etmişlerdir.

 İçtimai huzurun reçetesi olarak hutbelerde her Cuma tekrarlanan ayeti kerime ile konumuzu tamamlayalım.

Ömer b. Abdülaziz (ra. H.61-101), İslam tarihinde II. Ömer olarak tanınır. Hz. Ömer radıyallahu anhın torunudur. O da dedesi gibi adaletiyle meşhurdur. Halife Ömer b. Abdülaziz, Muaviye döneminde hutbelere ilave edilen “lanetleme” sözlerini (Muaviye’nin muhaliflerine lanetler vardı) kaldırdı. Bunun yerine hutbelerin sonunda Kur’anı Kerim’in bir toplumun huzur ve refahı için gerekli olan öğütlerinin özeti sayılabilecek Nahl Süresi 90. ayetini okunmaya başladı.[9]

İnsanları ayrıştıran, kin ve gerginliklere neden olan yanlış bir uygulamaya son verilirken, iffet ve hayâ sahibi toplumlar hedefleyen bir güzellik başlatılmış oldu. O dönemden beri hutbelerde Rabbimizin üç emri ve üç yasağı müminlere hatırlatılır.

“Şüphesiz Allah, adaleti, iyilik yapmayı, yakınlara yardım etmeyi emreder; hayâsızlığı, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor.”[10]

İffet sahibi kimselerin üç özelliği; Adalet, ihsan ve iyilik.

Allah’tan korkan kuldan utanan (hayâ sahipleri)ların uzak durması gereken üç yasak; hayâsızlık (fuhşiyyat, başta zina olmak üzere, her türlü çirkinlikler, çirkin söz ve fiiller, yani utanılması gereken ameller)

Fenalık, kötülük, azgınlık, zorbalık, haddi aşmak;  toplumların, dinin ve hukukun çirkin ve yanlış kabul ettiği işler.  Yani hayâ ve iffet sahibine yakışmayan davranışlar.

Fahrettin er-Razi bu ayet ilğili diyor ki, “Bu ayette Allah Teala yükümlülükle ilgili farz ve nafile mahiyetindeki ilkeleri; keza ahlak ve adaba dair genel ve özel konuları bir araya getirmiştir.” Bu ayet, Kur’anı “her konuda ( yani insanlığın muhtaç olduğu ve ilahi bir aydınlatma olmadan ulaşamayacağı helal-haram, sevap-ceza konularında) açıklama getiren rehber” mahiyetindedir.[11]

 Allah yar ve yardımcımız olsun!

 

Hamdi COŞKUN

(e_hamdicoskun@hotmail.com

 


[1] Furkân,  43

[2] Malik b. Enes, Muvatta

[3] Müslim, İman,12

[4] Nûr,21

[5] Mutaffifîn,1

[6] Hud,84, 85; Şuara,176-183

[7] Tirmizi, Kıyâme, 25

[8] Buhari, iman, 37; Nesei, İman, 5

[9] bk. TDV İ.A.c.34,s54,c32,s.309 

[10] Nahl Süresi 90

[11] DİBKur’anYoluTefsiri, Nahl,9

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.