Huzuru Nerede Arıyoruz?

Huzuru Nerede Arıyoruz?

Bir araç yakıtla, yol ile gider.

Bir mektup zarf, mühür, pul ile gider.

Makam, mevkî, rütbe hep burda kalır;

Yalınız ameller kul ile gider!

 

“Ben cinleri ve insanları ancak bana ibâdet etsinler diye yarattım.” (Zâriyat: 56)

 

“İbâdetleriniz olmasa Rabbim size ne diye değer versin?” (Furkan: 77)

 

“Ölünceye kadar Rabbine ibâdet et.” (Hicr: 99)

 

Kul olarak, O’nun emrettiği, Habîbinin öğrettiği şekilde Rabbimize ibâdet etmekle mükellefiz. Allah’ın bizim ibâdetimize ihtiyacı yok, ama bizim kulluğa ihtiyacımız var.

 

Bazı ibâdetler, insana devamlı kötülüğü emreden Nefs’e zor gelebilir, ağır gelebilir. Ama bugün bize en ağır gelen amel hangisi ise, unutmayalım ki, yarın hesap günü terazide en ağır basacak olan amel de o olacaktır.

 

Rivâyet olunur ki İlyâs -aleyhisselâm-, ölüm meleği olan Azrâîl’i görünce dehşet içinde ürperir. Azrâîl -aleyhisselâm- da bunun sebebini merak ederek sorar: “Ey Allah’ın Peygamberi! Ölümden mi korktun?”

 

İlyâs-aleyhisselâm-: “Hayır, ölümden korktuğum için değil, dünya hayâtına vedâ edeceğim için bu hâldeyim.” diye cevap verir.

 

Sonra şöyle devam eder İlyâs-aleyhisselâm: “Dünyâ hayatında Rabbime kulluk yapmağa, iyilikleri emredip, kötülüklerden men etmeye gayret ediyor, vaktimi ibâdet, amel-i sâlihle geçiriyor, güzel ahlâk ile yaşamaya çalışıyordum.

 

Bu hâl, benim huzûr kaynağım oluyor, gönlüm sürûr ve mânevî neş’elerle doluyordu. Ölünce bu zevkleri ve lezzetleri yaşayamayacağım ve kıyâmete kadar mezarda rehin kalacağım için üzülmekteyim.”

 

Demek ki, Nefs’e, mala, makama, şana, şöhrete değil, Allah’a kullukmuş huzur kaynağı!

Demek ki; İyilikleri men, kötülükleri emretmek değil, kötülükleri men, iyilikleri emretmek için gayret göstermekmiş huzurun kaynağı!

Demek ki; Vakti bir ibâdet şuuru içinde sâlih amellerle değerlendirip, güzel ahlâk ile yaşamakmış huzurun kaynağı!

Demek ki; Gönül ancak bu güzel hasletlerle sürûra kavuşur, mânevî neş’elerle dolar ve huzura kavuşurmuş.

 

İşte; ölümden değil, ölünce ibâdetlerinden duyduğu zevk ve lezzetleri bir daha yaşayamayacağına ve bu nimetlerden mahrum olarak kıyamete kadar mezarda rehin kalacağına üzülen bir Peygamber…

İşte; ölümden korkan, elimizdeki oyuncaklarla oyalanan, öleceğimize bir türlü inanmak istemeyen, helâli harama katıp hatâda hikmet arayan, şeytana cennetin yolunu soran, nefsin elinde rehin kalan bizler!

 

Şakîk Belhî diyor ki: “Ey kavmim! Ölü iseniz kabre gidin. Deli iseniz tımarhâneye gidin. Çocuk iseniz mektebe gidin. Eğer kul iseniz, kulluk şartlarını yerine getiriniz.”

 

Maalesef Nefsin yularını başına takan insan, hep “Ben… Ben…” diyor. “Ben bilirim.” diyor. “Ben yaparım!” diyor. Ne ölü olduğunu kabullenip kabre gitmeyi, ne deli olduğunu kabullenip tımarhâneye gitmeyi, ne de çocuk olduğunu kabullenip mektebe gitmeyi istiyor.

 

İş Allah’a kulluğa gelince, son nefese kadar bahanesi hiç bitmiyor, nefsin elinde oyuncak olan insanın.

 

Hâlbuki aradığımız huzur Allah’a kulluktadır.

Huzur; O’nun Resûlünün izini takip etmektedir.

Kapısında “Huzur Evi” yazan binalarda huzur yoook!

Huzur; Seherde huzura seccâde sermektedir.

Çünkü, Huzurdan kaçanın huzuru olmaz!

Rabbim, huzurundan ayırma bizi… (Âmin)

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.