Hocamızdan Altın Öğütler

-İslam, yemek içmek, uyumak gibi yaşamımızdan bir parça değildir. O bir hayat dinidir. Yaşantımızın tamamına hâkim olmalıdır.
-Muhabbet muvafakat ile ölçülür.
-Müslümanın vazifesi hayatın bütün sahalarını ve safhalarını İslamlaştırmaktır.
-Düşüncesini İslamlaştıramayan hayatını İslamlaştıramaz.
-Hizmet etmeyene hizmet olunmaz.
-Aklını
nefsine tabi kılan, aklını ifsad eder; vahyi aklına tabi kılan dinini
ifsad eder. Nefsini aklına, aklını vahye tabi kılan aklını da dinini de
korumuş olur.
-Allah’tan korkmayan, her şeyden korkar.
-İtaat etmeyen, sır saklamayan, uyumlu olmayan kimselerle büyük davalar yürütülemez.
-Allaha, Rasulüne, İslam’a savaş açanlar, Ebu Cehil’leşen zavallı ahmaklardır. Sonuç kesin mağlubiyet, ebedi hüsran ve azaptır.
– Allah yolunda çile çekmeyen, sabır ve şükür ehli olmayan kemale eremez.
– Sevdalı ve sancılı olacaksın. Sevdalı ve sancılı olmayanlar hizmet edemezler, başarılı olamazlar.
-Hizmet ehli doğru öğrenecek, doğru yaşayacak, doğru öğretecek, dünyevi bir hesabı olmayacak, gayesi Allah olacaktır.
-Açık sözlü, açık yürekli insanlardan korkma. Korkulacak kişi içten pazarlıklı sinsi tabiatlı kimselerdir.
-Dinini, tarihini, çağını iyi bilmeyen, mesleğinde ehil olmayan kimse; faydalı, sağlıklı hizmet yapamaz.
-Devleti yönetenler, milleti ile ve milletin değerleri ile çatışma halinde olamaz.
-ÖNCE
İSLAM diyen; şahadete susamış, sancılı ve sevdalı bir gençlik
yetişiyor. Baran-ı Rahmet toprağa düştü. Yıllardır rahmet bekleyen tohum
çatladı. Çil saldı ve uç verdi. Ağaç oldu ve meyveye durdu. Saflar
sıklaşıyor. Allah düşmanları durdurmaya çalışsa da yürüyüş her geçen gün
hızlanarak devam ediyor.
-Asla unutmayalım! Kurtuluşumuz; İslam’a
sarılmaktır. Bir Müslüman olarak bütün dini vecibelerimizi yerine
getirmektir. Hiçbir dünyevi beklentimiz olmadan İslam’ın anlaşılması ve
yaşanılması hususunda bütün samimiyetimizle, bütün imkânlarımızı
kullanarak hizmet, hizmet, yine hizmet etmektir. Kâl’imizle, halimizle
canlı bir örnek olmaktır.
-Hiçbir zindan Müslümanı “köle” ve
“tutsak” yapamaz. Nefsin, şeytanın ve dünyanın esaretinden kurtulamayan
hiçbir fert gerçekten “hür” olamaz.
-Hizmet etmek mi istiyorsun?
Öyleyse: Önemseyecek, Benimseyecek, Planlayacak, Bütün imkânları
seferber ederek fedakârca çalışacaksın.
-Yöneticiler: Dinini,
tarihi, çağını ve yönetim ilmini çok iyi bilmeli, İnançlı, adil, dürüst
ve cesur olmalıdır. Bu özellikleri taşımayan yöneticiler, hem
kendilerine hem millete zulmetmiş olurlar.
-İslam’ın
değerlerinden, İslam medeniyetinin güzelliklerinden yüz çevirip Batı’nın
kokuşmuş yaşantısını tercih edenler, Batı’ya özenenler, kendi
değerlerinden, kendi güzelliklerinden habersiz zavallılardır.
-Bugünkü
çağdaş toplumun ilkelleşmesinin, insanı ve İslami değerlerden
yoksunlaşmasının en büyük mesulü ve suçlusu, uygulanan yanlış eğitim
sistemi ve bu sistemi uygulamakta ısrar eden yöneticilerdir.
-Müslüman
olarak Allah’ın ipine, Kur’an’a sımsıkı sarılalım, dünyanın geçici
alâyişine aldanmayalım, birbirimizle çekişerek zaafa düşmeyelim.
-Soysuzlaşma bulaşıcı bir virüstür. İlacı çağlar üstü İslam Nizamı’dır.
Soysuzlaşma; şahsiyet kaybıdır, kimlik kaybıdır. Şahsiyet ve kimlik ancak ve ancak İslam’la kazanılır.
-Müslüman akıllı insandır, akılcı değildir.
Çünkü akılcılık sapık bir felsefi akımdır.
-İzzet; ne mal mülk; ne de makam mevkidedir.
İzzet; kâmil iman, salih amel, güzel ahlak ve hizmettedir.
-İlmi ile âlim, muttaki ilim adamlarından mahrum toplumların ayakta durması mümkün değildir.
-Müslüman
olmanın en belirgin özelliği emin olmaktır. Allah Teâlâ bir kişiye iman
ve ilim ihsan eder de o bunun şükrünü yerine getirmez, yani ümmetin ve
tüm insanlığın kurtuluşu için uğraş vermez, sancılanmaz ve sevdalanmazsa
ona âlim denilebilir mi?
-En kötü, en zor şartlarda bile sakın
ümidini yitirme. Ümit, mü’minin ışığıdır. Bilmez misin en büyük müjdeler
en zor günlerde gelmiştir.
-Kendine güvenini yitirmiş fertler ve
toplumlar ümidini kaybeder, yenilgiyi kabul eder, neticede tarih
sahnesinden silinip giderler.
-Ey millet!
Binbir itina ile
yetiştirdiğin, emek verdiğin, ümit çiçeklerine sahip çık. Ona vahşice
saldıranlara fırsat verme. Hukuki zeminlerde tavrını al. Milletin bir
kısmını diğer bir kısmına kışkırtan, bölücülük yapanlara karşı duyarsız
kalma.
-Mü’minin öncelikli işi İslam’dır, kulluktur.
Münafığın öncelikli meselesi ise dünyası ve çıkarlarıdır.
-Dünya
işlerinde muvaffakiyetlerimiz bizi asla şımartmamalı, derunumuzdaki
değerleri zaafa uğratacak davranışlar sergiletmemelidir.
-Şahsiyetli
toplumlar şahsiyetli kişilerden oluşur. Yüksek medeniyetler kişilikli
insanların omuzlarında yükselir. Kur’an ve Sünnet’e, tek kelime ile
Şeriata göre yönlenmemiş kişiler, toplumun akışına göre yönlenir ve
kişiliksiz bir toplum oluşur.
-Vitrinlere takılıp kalma, gözünden
akıllı olma, yapmayacağın yapamayacağın şeyi vaat etme, az konuş, öz
konuş, konuşunca hakkı konuş, söylediğin hak sözün arkasında dur,
kalbinin mutmain olamadığı iş tutma.
Unutma! İnsan ölür, ağaç kurur, herkes yaptığının karşılığını bulur.
-Bir toplum imani, ahlaki, insani yönden çöküntüye uğradığı, çürüdüğü zaman diğer krizlerin yaşanmaması mümkün değildir.
-Geçici
dünya hayatı için, İslami şahsiyetini kaybeden, kula kul olma zilletine
düçar olan; fitne, fesat, iftira ve yalangirdabında boğulup giden;
istikametini kaybetmiş, yolunu şaşırmış, eğriliği doğruluğuna galebe
çalmış bir toplumun düze çıkması, anarşi ve terörden kurtulması; bütün
samimiyeti ile “Allah’a iman ettik ve dosdoğru olmaya karar verdik”
deyip bu akitlerini de amelleri ile teyit etmedikçe ve İslam’ tam teslim
olmadıkça mümkün değildir.
-Sev ve teslim ol ki, mahrem olasın. Mahrem olmayana sır kapısı açılmaz.